Yazınca sesi çıkanlar
Türkiye Denizcilik İşletmeleri'nin (TDİ) şehir hatları bölümü İstanbul Deniz Otobüsleri'ne (İDO) geçince, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin tarihe geçen efsane başkanı Kadir Topbaş, masaya vurmuş ve demiş ki: "İDO'ya geçen şehir hatları vapurlarının büfelerini Beltur işletecek." İDO'da, belediyenin Beltur ile Denizatı şirketi arasındaki ikilik böyle başlamış. Denizatı Turizm İşletmeciliği'nin sahibi Mehmet Nuri Yazıcı da haklı olarak büfelere kira ödediğini, ürünlerini kesinlikle piyasanın yakından tanıdığı en iyi isimlerden seçtiğini, verilen hizmetin yeri ve kalitesi oranında fiyat belirlediğinin altını çiziyor. Yazıcı diyor ki: "Maret, Banvit, Pınar, Nestle, Ülker ve Eti gibi firmalardan aldığımız ürünlerin yerine çok ucuzlarını tercih edip fiyatları aşağıda çekebiliriz. Ama hizmet ve kalitesinde kimseye izahat yapamayız." Kendilerine 26 YTL'lik 1 kg kaşar yerine, 6 YTL'ye kaşar satmayı önerenlerin çıktığına dikkat çeken Yazıcı, kaliteli hizmetin muhakkak bir bedeli olduğunu söylüyor. Denizatı'nın hizmet verdiği İDO feribotlarındaki tuvaletlerin sorumluluğu da Denizatı'na aitmiş. Lavabolarda kullanılan kağıt havlular ve tuvalet kağıtlarının tüketimi normal tüketimin 6 katıymış. Lavaboya, tuvalete girenler demek ki boş çıkmıyor. Üretim-tüketim dengesindeki bir çıkmaz nokta ise yabancı firmaların Türkiye içindeki servislerine ürün tedarik ederken gümrüklerde çektikleri eziyet. Turkishtime Dergisi hakkında yaptığım yorumun içine İthalatçı Birlikleri'nin iyi bir yapılanmadan sonra benzer dergilerin daha iyisini çıkarabileceklerini ve yabancı firmalardan iyi reklam alacakları notunu düşmüş, Toshiba'dan bir örnek vermiştim. Önce Oğuz Satıcı aradı. Türkiye İhracatçı Meclisleri (TİM) olarak Turkishtime Dergisi'ni çıkarma sebeplerini telefonda anlattı, ama yeterli gelmediğinden daha uzun boylu izahat için buluşmak üzere sözleştik. Daha sonra ise Türkiye Toshiba'nın Yönetim Kurulu Üyesi İbrahim Özer ile yazımda hafif dokundurma yaptığımı Toshiba'nın ürünlerine verdiği garantiyi ve servisteki sorunları konuştuk. İbrahim Özer'in anlattıkları Türkiye adına tam bir utanç göstergesi. Meğer sevgili memleketimizde gümrük duvarları öyle örülmüş ki; içeriye kalitesiz, eski, tüketiciyi aldatan ürün giremiyormuş. Mevzu şu: Diyelim ki Toshiba'dan ya da başka bir firmadan bilgisayar aldınız. Garantisi süresi iki yıl. İki yıl önce üretilen cihazınızın bir bölümü garanti kapsamında arızalandı. Servise gittiniz parça sıkıntısından dem vuruldu. Hemen kızmamak gerekiyormuş. Çünkü, devletimizin ali makamları, eski ürünlerin ithalatına izin vermiyormuş. Eski üründen kasıt kullanılmış mal değil. 2004'te üretilen bir ürünün 2005'te Türkiye'ye sokulması, yani üretim tarihinde yer alan bölüme 2004 yazması halinde izin verilmiyormuş. Bunun için bir çok ithalatçı firma yurtdışındaki yetkililerine ürünlerin üzerindeki üretim tarihini değiştirip, yani 2004 yerine 2005 yazdırıp, Türk usulü oyunla Türkiye'ye mal sokabileceklerini tembihlemişler. İşte bu sebeplerden garanti verilen cihazlar için temin edilmesi gereken yedek parça hususunda birçok yabancı firma sıkıntı yaşıyormuş. Eve götürmeden kırılan Çin mallarının neden Türkiye'ye rahat sokulduğunu sanırım anlamışsınızdır.
|