Barış dini İslam
Ey iman edenler! Hepiniz birden barışa girin! Sakın şeytanın peşinden gitmeyin. Çünkü o size apaçık düşmandır. (Bakara, 208).
Âyeti iki ana kısma ayırarak analiz etmeye gayret edeceğiz: 1. "Ey iman edenler! Hepiniz birden barışa girin!" Âyette yer alan silm kelimesi, "barış" anlamını ifade etmekte ve İslâm kelimesinin de kaynağını teşkil etmektedir. Şimdi, silm kavramının çeşitli türevlerini, yani kalıplarının hangi anlama geldiğini Kur'ân'ın dili ile açıklayabiliriz. Ancak bu kavramın geniş bir şekilde izahını, Bakara 112'de yapmıştık. Silm kalıbından alınan ve anlamı "barış" olan bu kavramı, günlük hayata indirgeyerek açıklamak gerekir: a) Psikolojik barış Barışın psikolojik bir boyutu vardır ki bu, insanın iç âleminde akıl ile gönlün, ve her ikisinin nefis ile barışık halde yaşamasını ifade eder. İç âleminde barışı tesis edemeyen insanın, dış ilişkilerinde barışı istemesi, onu tesis etmesi mümkün değildir. İnsanın iç alemindeki nefis ham haldeyken daima kötülüğü emreder. Yûsuf 53'e göre, Allah'ın esirgediği nefis hariç, tüm ham nefisler kötülüğü emreder. İnsanın içindeki saldırganlık iç güdüsü daima akla ve gönle karşı isyankâr bir tavır takınmakta ve insanın iç âleminde barışın gerçekleştirilmesini engellemektedir. Akıl ve gönül ile daima savaş halinde olan nefsin bu ham halini disipline etmek, olgunlaştırmak için nefis ülkesine aklı, bilgi ve imanı sokmak gerekir. Nefis ülkesine barış ancak o şekilde gelebilir. Onun içindir ki Yüce Allah iman edenlere, hep beraber barışa girmelerini emretmektedir . Bu barış ağacı insanın iç âleminde kök salarak gıdasını almaktadır. Akıl, kalp ve nefis eğitim vasıtasıyla geliştirildikçe, doyum noktasında bir araya gelmekte ve aralarındaki barışı tesis etmektedirler. b) Sosyal barış Yüce Allah'ın "Hep birlikte barışa girin!" emriyle kastettiği barışın, bir boyutu da sosyal barıştır. Aynı toplumun içinde yaşayan farklı inançtaki, farklı kültürdeki ve farklı dünya görüşündeki fert ve grupların barış içinde yaşamalarını hedeflemektedir. 208. âyetten önceki beş âyette, farklı inanç ve kültürdeki insanların veya grupların çatışması ele alınmaktadır. Dünya hayatını tercih eden, yalan yere kalbindekine Allah'ı şâhit tutan, azılı düşman olan, iktidarı ele aldığında yeryüzünde bozgunculuk yaparak kültürü, ekonomiyi helak edip nesli bozan insanlara mukabil Allah'ın rızasını kazanmak için benliğini feda eden insanların var olduğu görülmektedir. Bu iki grubun ve anlayışın zamanla çatışması muhtemeldir. Bu durumda, iman edenlerin, daima barıştan yana tavır koyması zorunludur. Düşmanlık duygusuyla hareket edip toplumu veya insanlığı fesada uğratma gayretinde olanlara barışı önermek, onları barışa çekmek Allah'ın emridir ve bunu yerine getirmek için gayret sarf etmek bir ibadettir. Bir yerde çatışma ve farklılaşma yoksa orada çatışmadan bahsedilemez. Bakara 205. âyet, çatışmanın siyaset, kültür ve gençliği elde etme alanlarında ortaya çıktığına dikkat çekmektedir. Âyetteki 'harsı' ekonomi manasına aldığımızda, çatışmanın ekonomik alanda da gerçekleştiğini söylememiz mümkündür. O zaman şöyle diyebiliriz: Siyaset, kültür, ekonomi ve eğitim alanı zamanla çatışma alanları haline gelebilir. Müslüman bu çatışma alanlarına barışı getirmek mecburiyetindedir. Müslüman'ın görevi, çatışmanın üzerine ateşle değil barışla gitmektir. İşverenle işçi sınıfı arasında barışı tesis etmek, bir kültür, bir siyaset ve bir eğitilmişlik işidir. Düşmanlık duygusu ile bu iki grup arasında barışın tesis edilmesi mümkün değildir. Ekonominin sağlıklı bir şekilde yürümesinin bu iki grup arasındaki barışa bağlı olduğu bir gerçektir. Yine, barışın bir ayağı da "kardeşlik" kültürünün geliştirilmesindedir. Hucurât 10. âyetinde Yüce Allah inanan insanların kardeş olduğunu ilan ederek, barışın hangi temeller üstüne bina edileceğini beyan etmektedir. Yine Hucurât 10. âyet "Allah'tan sakınmayı" da barışa giden bir yol olarak görmektedir. Takvâ dediğimiz bu "sakınma" eylemi, barışın gıdalanmasını temin etmektedir.
|