kapat
   
SABAH Gazetesi
 
    Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Arşiv
    Etkinlikler
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
    Cumartesi
  » Aktüel Pazar
    Otomobil
    Sinema
    Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Denizi olmayan şehri kim sever ki!
Denizi olmayan şehri kim sever ki!

İstanbul kendini sürekli Ankara ile kıyaslar ve üstünlük kurar. Oysa Ankara başkent olmaktan çıksa çok daha fazla serpilecek.

İstanbul'da yaşayanların çoğunun Ankara'ya karşı, açıklamakta zorluk çektiğim bir karşıtlıkları var. İstanbullu tanıdıklarımın çoğu, "Ne yapıyorsun şu Ankara'da, gel artık İstanbul'a" der, bu ifadelerinde zaman zaman bir acıma bile hissederim. Adı "ulusal medya" olan ama İstanbul sınırlarını aşmakta çok zorlanan, hatta çoğu zaman Türkiye'yi bulunduğu şehirden ibaret gören İstanbul medyası da Ankara karşıtlığını sürekli körükler durur. Ankara'nın kendini İstanbul'la kıyaslama gibi bir derdinin hiç olmamasına rağmen, İstanbul kendini sürekli Ankara'yla kıyaslar ve bundan hep bir üstünlük üretir durur. İstanbul gibi olağanüstü bir doğanın üzerine çok görkemli bir tarihin yerleştiği şahane bir şehrin, kendini hasım bir doğada kanıtlamaya çalışan bir kentle karşılaştırmasına gerek yoktur. Tabii bu noktada, kendini bir "dünya şehri" olarak gören bu kentin, kıyaslama nesnesi olarak neden Paris'i, Londra'- yı, hatta Prag'ı değil de Ankara'yı seçtiği ayrı bir inceleme konusudur. Aslında Ankara'nın kendini savunma olanakları yok denecek kadar azdır. Medyası olmayan bildiğim tek başkenttir (TRT ve birkaç yerel TV ve radyo hariç), denizi de yoktur, bu yüzden "denizsiz kent!" cinsinden Dersaadet küçümsemelerini göğüslemek zorundadır. Ağaçsız, kıraç bir bozkırın ortasında, etrafı yükseltilerle çevrelenmiş bir çanaktır. Yüksektir de, adeta dağ sayılabilecek 850 metrelik rakımıyla deniz ikliminin yumuşaklığından hiç nasibini almamıştır; soğuğu soğuk, sıcağı sıcaktır. Pekala, İstanbul, muhteşem İstanbul, kendini bu "olanaksız", "çirkin" ve söylenmese bile çoğu zaman öyle hissedilen bu "gereksiz" kentle kendini neden kıyaslar durur? Öncelikle, yaklaşık 1500 yıl sürdürdüğü ve nemalarından yararlandığı başkentlik kariyerini bu "tozlu Orta Anadolu kasabası"na kaptırdığı için... İkincisi de, artık denizinden başka övünecek bir şeyinin kalmadığını ruhunun derinlerinde hissettiğinden. Dünyada denizi olmayıp güzel olan çok şehir var, bunların çoğu da başkent; Roma, Paris, Moskova, Beijing, Tokyo, Amsterdam, Brüksel, Londra, Madrid... Başkent olmayanlar da çok; Floransa, Dijon, Krakow, Cenevre, Lozan, Zürih; say say bitmez. Ama denizi olup çirkinleştirilmiş bir sürü şehir de var; Antalya, Mersin, artık Bodrum, Rize, Trabzon, Pire, New York, Vladivostok... Demek ki deniz, bir kenti güzel veya çirkin yapmakta tek etken olamıyor.

ASALAK SUÇLAMASI
İstanbul'dan Ankara aleyhine yükselen bir iddia da İstanbul'un üretici, Ankara'nın hiçbir şey üretmeyen "asalak" bir kent olduğudur. Buna bağlı olarak İstanbul'un endüstrici, Ankara'nın tarımcı, dolayısıyla "köylü" bir kent olduğu söylenir. Oysa İstanbul Türkiye'nin sınai üretiminin yüzde 30'unu temsil etmektedir ama Ankara da yüzde 5'i iyice geçen payıyla, İzmit, Bursa ve İzmir'in arkasından Türkiye'nin beşinci endüstri kenti olmaktadır. Hele İstanbul'un nüfusunun 15 milyon, Ankara'nınkinin 4 milyon olduğu düşünülecek olursa, fert başına sınai üretimde Ankara neredeyse İstanbul'u yakalamaktadır. Öte yandan, Türkiye'nin ileri teknoloji kullanan endüstrilerinin çoğunun Ankara'da olduğu da bir gerçektir. Tarıma gelince, bu kez il olarak ele alındığında, Ankara hasılasının yalnızca yüzde 4'ü tarımdan elde edilmektedir ve bilindiği üzere Ankara Türkiye'nin en geniş yüzölçümlü illerindendir. Tarımın hasılaya oranı İstanbul'da da yaklaşık bu kadardır ama örneğin İzmir ve Bursa gibi sınai ve ticari olarak bilinen iki ilde tarımın payı yüzde 8'dir. Ankara başkenttir ve bütün başkentler gibi memur sayısı diğer kentlerinkinden fazladır ama buna rağmen Ankara hasılası içinde devletin payı yüzde 10'u biraz aşmaktadır. Demek ki Ankara hasılasının yaklaşık yüzde 90'ı özel kesimden gelmektedir. Demek ki Ankara, bütün sanılanların aksine, bir ticaret, sanayi ve hizmet kentidir. Yani açıkçası Ankara, başkent olmaktan çıksa çok daha fazla serpilecek ve bu yükü taşımaktan kurtulduğu için çok gelişkin bir kent haline gelebilecektir. Rakamların kesin bir şekilde gösterdikleri üzere, Ankara Türkiye'yi sömürmemekte, aksine ülkenin geri kalanına katkıda bulunmakta yani o sıkça kullanılan ama hiçbir hesaba dayandırılmadan sırf ideolojik nedenlerle ortaya atılan terimle söylenmesi halinde, açıkça sömürülmektedir ve İstanbul da bundan payını almaktadır. Ankara-İstanbul kıyaslama meraklılarının hiçbir zaman aklına gelmeyen ama bilimsel karşılaştırmalarda en başta gelen mukayese unsurlarından biri de gelir dağılımı adaletidir. Türkiye'de kentler tabanında yapılan gelir dağılımı analizlerine göre, gelirin en adil dağıldığı şehir Ankara'dır, buna karşılık İstanbul'- un gelir dağılımı hem Türkiye'nin hem dünyanın en bozukları arasındadır. Yani Ankara'- da en fakir ile en zengin arasındaki açıklık, İstanbul'dakinden çok daha dardır. Bunun en tipik göstergelerinden biri, iki il arasındaki araba sayısında ortaya çıkmaktadır. İstanbul, Ankara'nın yaklaşık 4 katı nüfusu sahiptir, normal bir dağılımda araba sayısının bu oranda fazla olması gerekir. Oysa İstanbul'- daki araba sayısı Ankara'dakinin yalnızca iki katıdır, bunun anlamı Ankara'da kişi başına düşen araba sayısının İstanbul'dakinden iki kat fazla olduğudur.

GECEKONDU BÜYÜK SORUN
Ankara'nın yıllardır üniversite veya lise giriş sınavlarında hep ilk üç içinde yer almasına ve son iki yıldır birinciliği kimseye kaptırmamasına karşılık, İstanbul'un ilk 10'da yer alamaması ayrı bir araştırma konusu olmalıdır. Ancak bu kıyaslamalara bakarak, Ankara'nın sorunsuz, harika bir şehir olduğu sonucu çıkartılmamalıdır. Çarpık kentleşme, Türkiye'de en çok Ankara'nın başına beladır. Büyükşehir ve ilçe belediyeleri de inanılmaz müdahalelerle kentin çirkinleşmesindeki katkılarını esirgememektedir. Gecekondulaşma oranının en yüksek olduğu kent Ankara'dır, şehrin yüzde 60'ından fazlasını gecekondular meydana getirmektedir. Bunun yanı sıra, tarihi kent dokusu çoğu yerde hiç korunamamış, ayakta kalan birkaç istisnai miras da, duyarsız yöneticilerin halk ilgisizliğinin kurbanı olarak bugün yıkılma noktasına gelmiştir. Türkiye'nin en gösterişli ve gelişkin eski kent dokusunun hala ayakta duruyor olması bir mucizedir. Bir hisar kenti olarak eski Ankara, Türkiye iktisat tarihi için emsalsiz malzemelerle doludur. Türkiye'nin ve hiç şaşırmayın, dünyanın ayakta duran en geniş eski kent dokularından biri Ankara'dadır. Bunun yanı sıra, Cumhuriyet'in ilanı ve başkent oluşundan bu yana, Ankara Türkiye'nin "Açıkhava Cumhuriyet Mimari Müzesi" olma gibi bir avantaja da sahip olmuştur.

Mehmet Ali Kılıçbay

DİĞER HOBİ HABERLERİ
 Cep telefonlarına güvenlik engeli
 Güvenlikte sınır tanınmıyor
 Yeni çektiği filmi konuşmak istedim 'Vadem doldu' dedi
 Adada ressamlar Beyoğlu'nda oyuncular oturuyor
 Paraşütlü Cirrus Türkiye'de
 Boeing en sessiz için yarışıyor
 Lufthansa'nın Türkiye stratejisi
 Harika çocuk harika sonuç
 Üç yıl içinde Türkiye şampiyonu oldular
 Pistteki hız onlara yetmiyor
 Ege adalarında güneşe doğru bir yolculuk
 Dört büyüklerin 'şık' rekabeti
 Pilotlara ihtiyaçları yok
 THY'nin yeni yüzü
 Avrupa'dan 5 yıldızlı havayolu çıkmadı
 Dokuz günlük yarışta mutlu son
 Bir dostluk yarışı
 Yerasimos için Sabuni Helva
 Deve yarışlarına robot jokey
    Aktüel Pazar Yazarlar
    Güncel
  » Hobi
    Röportaj
    Gurme
    İyi Yaşa
GÜNTAY ŞİMŞEK
Havalılar ve havacılar
Son bir haftada iki önemli kaza...
TURGAY NOYAN
Onlarda olan şeyleri biz neden...
Merhaba
Merhaba
Her hafta bu sayfada en güncel moda haberlerini, son trendleri,...
Üç milyar dolarlık mücevher İstanbul'da
Üç milyar dolarlık mücevher İstanbul'da
Ham madenin ve işlenmemiş taşın insan yaratıcılığıyla şekillenip ruh...
Hayat çok acı verici ama ayakta kalmayı öğrendim
Yılllarca Zen Budizmi ile ilgilendikten sonra tasavvufa yönelen...
Vicdan-cüzdan ikilemi yaşamayan adam
Değil otomobil, bisiklet kullanmasını bile bilmeyen ve hep arka koltukta oturan...
Yoksulluktan kaçarken özgürlükten oldular
Onlar modern çağın köleleri. Yeni bir yaşam için geldikleri Türkiye'de daha...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.