"İhanet"
Son beş günde Bilgi, Boğaziçi ve Sabancı üniversitelerinin düzenlediği Boğaziçi Üniversitesi'nde yapılması gereken ve süresiz ertelenen konferansla ilgili pek çok şey söylendi, yazıldı. Yazılanların ve söylenenlerin içinde her zaman olduğu gibi yalanlar, iftiralar, asılsız söylentiler bolca vardı. Beklendiği gibi dış dünyadan, özellikle de Avrupa'dan da tepki geldi. Aslında olayın en tatsız taraflarından birisi de bu oldu zira Türkiye'deki bir tartışmaya Avrupalılar'ın karışması işi iyice çığırından çıkarıyor. Bir taraftan Türkiye'ye karşı önyargıları olanlar, diğer yandan zaten fırsat kollayan Ermeni diyaspora örgütleri mal bulmuş Magribi gibi olayın üzerine atlıyorlar. Bu da içerideki öfkeyi besliyor, iftiracıların ekmeğine yağ sürüyor. Kendi sicillerinde gerçekten hayli karanlık sayfalar bulunanların siyasi yargılamalarından rahatsız olmamak mümkün değil. Ancak Türkiye'nin Ermeni meselesinde bir soykırım suçu işlediğine inananların listesi de Avrupa veya Amerika ile bitmiyor. Başka ülke ve toplumlarda da aynı görüş mevcut.
Farklı tezler zor ortaya çıktı Bunun böyle olmadığını kanıtlamak haklı ya da haksız Türkiye'ye düşüyor. Mesele yalnız hukuki bir tanımlamadan ibaret de değil. Ancak bu iş devletin tezleri veya yaklaşımları dışındaki çalışmaları ve bunları yapanları mahkum ederek de gerçekleştirilemez. Bilimsel özgürlük ve serbest tartışma ortamının var olmadığı bir ülkenin tezlerinin ciddiye alınması söz konusu olamaz. Toplum kendi doğrularını bulamaz. Zaten o nedenle bilim insanlarının çalışmaları başta hep rahatsızlık yaratır. Türkiye'de toplum, Ermeni tehciri etrafındaki tartışmaya hazırlıksız yakalanmıştı. 1915'teki tehcir emriyle yaşananlar soykırım mıydı değil miydi tartışmasından önce, savaş sırasında olanları dahi bilmiyordu. Siyasi abluka nedeniyle de mesele soykırımdı değildi kıskacına sıkıştı. Ermeniler ile birlikte yaşanmış bin yıllık bir tarihin anısı için teessür ifadesi bile son zamanlara kadar dile getirilmedi. Farklı perspektiflerin ortaya çıkması da kolay olmadı. Zira bellenen tezlerin, gerekçelerin ve mantık silsilesinin dışına taşan anlatılar kolayca vatan haini damgası yenmesine yol açıyordu. Boğaziçi'ndeki konferansı düzenleyenler için Millet Meclisi çatısı altında hakeretamiz konuşmalar yapıldı. Bilimsel üretimin ne olduğunu bilmeyen, anlamayan, öğrenmeye de niyetli olmayanlar kin kustular.
Hukuk üstünlüğü yokmuş Bu ülkenin Adalet Bakanı, yani vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini korumaktan sorumlu siyasetçi ise düzenleyenleri hapse attırma imtiyazının artık elinde olmamasına hayıflandı. İki yıldır hamisi olduğunu iddia ettiği siyasi liberalleşme ve hukukun üstünlüğünün tesis edilmesi ilkelerinden, üniversite özerkliği kavramından nasibini almadığını gösterdi. Hiç kuşku yok ki konferans düzenlenseydi kamuoyunu rahatsız edecek tezler de ortaya konmuş olacaktı. Buna karşılık o tezleri kabul etmeyen, olayları çok farklı değerlendiren ve yorumlayan sunuşlar da yapılacaktı. Çünkü iftiracıların söylediklerinin aksine bu konferansın arkasında duranların çoğunun ortak bir görüşü de kendi ifadelerine bakılırsa yoktu. İzleyiciler sorular soracaklar, öne sürülen fikirleri ve tezleri belki de çürütecek şekilde sorgulayabileceklerdi. Tartışma toplumsal ölçekte gerçekten başlamış olacaktı. Galiba asıl ihanet toplumu fikir esaretine ve düşünememeye mahkum edenlerin yaptığıdır.
|