kapat
   
SABAH Gazetesi
 
    Son Dakika
    Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Arşiv
    Etkinlikler
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
    Cumartesi
  » Aktüel Pazar
    Otomobil
    Sinema
    Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Bir daha ülkenizde çalışır mıyım, bilmiyorum
Bir daha ülkenizde çalışır mıyım, bilmiyorum
Uzak'ı çok sevdim

Türkiye'de bir film daha mı?

Türkiye'de çekilen ilk Hollywood filmi "The Net 2.0"nun yönetmeni Charles Winkler, tarihi yerlerde çekim yapmak için izin almakta zorlandıklarını anlatıyor: "Bizden sonra film çeken olur mu, emin değilim.


Bir daha ülkenizde çalışır mıyım, bilmiyorum

Tamamı Türkiye'de çekilen ilk Hollywood filmi "The Net 2.0"nun yönetmeni Charles Winkler, ülkemizdeki bürokrasiden çok rahatsız olduğunu söylüyor.

1995 yılında çekilen, başrolünü Sandra Bullock'un oynadığı "Şebeke" (The Net) yeniden çekiliyor. İlk filmin yönetmeni Irwin Winkler'in oğlu Charles Winkler'ın çektiği "The Net 2.0"nun en önemli farkı ise İstanbul sokaklarında geçiyor olması... Filmin çekimlerini bitirmek üzere olan Winkler, vergi indirimi yapıldığı ve bürokratik işlemler hafifletildiği takdirde Türkiye'nin Amerikalı yapımcılardan milyonlarca dolar kazanacağını söylüyor. Filmde küçük bir de rolü olan Winkler'la Türkiye'de yaşadığı zorlukları ve filmin Türk oyuncularını konuştuk.

* Filminizi çekmek için neden İstanbul'u seçtiniz?
The Net, kimliğini çaldırdıktan sonra kendini birtakım olayların içinde bulan bir kadını anlatıyor. Bu kadının kimliğini; kültürünü bilmediği, dilini konuşamadığı yabancı bir ülkede çaldırmasının hikayeyi daha inandırıcı ve etkili kılacağını düşündük. Bunun üzerine filmi hangi şehirde çekebileceğimizi araştırmaya başladık. Singapur, Hong Kong ve Buenos Aires gibi birçok şehri gezdik. Sonra İstanbul'dan yeni dönmüş bir arkadaşımızla karşılaştık. "Filminizi neden İstanbul'da çekmiyorsunuz?" dedi ve onun üzerine İstanbul'u düşünmeye başladık.

KARA ALDANDIK
* Daha önce İstanbul'a gelmiş miydiniz?
Hayır, gelmemiştik. Arkadaşımız İstanbul'u anlattıkça bizim de ilgimizi çekmeye başladı. Ayrıca tamamıyla İstanbul'da çekilecek ilk Hollywood filmi olacaktı. Bunun üzerine yapımcımızla birlikte uçağa atlayıp İstanbul'a geldik. Hiç unutmuyorum, karlı bir şubat hafta sonuydu. Sokaklar bomboştu. "İstanbul ne kadar harika bir yermiş, istediğimiz her yere kolaylıkla gidebileceğiz" diye düşündük. Tabii öyle olmadığını sonradan gördük. O gelişimizde harika yerler keşfettik, daha önce hiçbir filmde gözükmemiş yerlerdi bunlar. İhtiyacımız olan her şeyin ve teknolojinin de olduğunu görünce filmi İstanbul'da çekmeye, teknik ekibi de Türkler'den kurmaya karar verdik.

* İstanbul hakkında daha önceden ne biliyordunuz?
Aslında çok şey bilmiyordum. Tabii tarihten, Osmanlı İmparatorluğu döneminden öğrendiklerim vardı. Türkiye deyince aklıma gelen ilk şey İstanbul'du ama dürüst olmak gerekirse Türkiye üzerine ilk kez geçtiğimiz yıllarda eşim "Bir ara Türkiye'nin güneyine tatile gidebiliriz" deyince düşünmüştüm.

* Bildiğim kadarıyla filmi burada çekmeye karar verdikten sonra senaryoda da değişiklikler yaptınız, değil mi?
Evet. Kapalıçarşı'yı, Sultanahmet Meydanı'nı, Dolmabahçe Sarayı'nı, Türk kültürünü ve özellikle İstanbul'u sembolize eden şeyleri senaryoya ekledik. İstanbul'da en çok eskiyle yeninin kombinasyonundan etkilendik. Filmde mekan olarak daha çok eski yerleri, yapıları kullandık.

* Simit, çay gibi Türkler'e özgü yiyecek ve içecekleri de filmde kullandınız. Siz de bunların bağımlısı haline geldiniz mi?
Bizim de Amerika'da simidimiz var, biliyorsunuz. Zaten 35 yıldır yiyorum.

* Bagel'dan bahsediyorsanız pek simide benzediği söylenemez...
Tamam, öyle diyorsanız öyle olsun!

* Ayrıca herhalde Amerika'da burada içtiğiniz kadar çay içmemişsinizdir...
Amerika'da değil ama Hindistan'da film çekerken çok fazla içtim. Biz de Amerika'da burada olduğu gibi çayı cam bardakta içeriz. Kağıt bardakta ya da fincanda içmeyi sevmeyiz.

* Son zamanlarda İstanbul ve Türkiye film yapımcıları için son derece cazip hale geldi. Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bu konuda birçok başvuru olduğunu biliyoruz. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Aslında bence Kültür ve Turizm Bakanlığı, işleri biraz daha kolaylaştırsa burada bizleri daha fazla görürsünüz. İşler çok yavaş ilerliyor, her yerde 'Bugün git yarın gel' mantığı hakim. Tabii bir de vergi konusu var. Size garanti ederim eğer bu vergi sorunu çözülürse birçok yapımcı burayı tercih eder ve Türkiye birkaç ay içinde bu sektörden milyonlarca dolar kazanır. Ama sanırım bu biraz kültürle ilgili. Her zaman "Problem yok, bir yanlış anlaşılma olmuş" deniyor. Aslında cevap "hayır" olsa bile hep "evet" deniyor. Burada o kadar çok bürokrasiyle uğraşmak zorunda kaldık ki... 'Sarayda çekim yapabilirsiniz' dediler, saraya gidince orada çalışanlar çekemeyeceğimizi söyledi. Hiç kimse verdiği saate sadık kalmadı. Böyle olduğu sürece de yapımcıların Türkiye'yi tercih edeceğini pek zannetmiyorum.

VERGİ İNDİRİMİ ŞART

* Sanırım bir daha burada çalışmayı düşünmüyorsunuz...
Çalışır mıyım bilmiyorum. İsterim ama vergi indiriminin yapılması ve hizmet sektörünün düzeltilmesi gerekiyor. Ben istediğim filmi, istediğim ülkede daha iyi şartlar altında çekebilirim. Biz burada ilkiz ama bir sonraki kim olacak merak ediyorum. Daha doğrusu bir sonraki olacak mı?

* The Net'in birincisini babanız çekmişti. Yönetmenliği babanızdan devraldınız. Bu açıdan bakarsanız bu filmi çekmek sizin için zor mu?
İki hafta önce birisi bana bu soruyu soruncaya kadar hiç aklıma gelmemişti. Çünkü yıllardır babamla birlikte çalışıyorum. Onun alanına dalıyorum, daha önce yaptığı filmi ben yapıyorum diye düşünmemiştim. Ama bu soruyla karşılaştığımda aslında öyle olduğunu gördüm.

Eylem Bilgiç

DİĞER RÖPORTAJ HABERLERİ
 O kadar çok çalıştım ki gençliğimi yaşayamadım
 Kızımın zorlamasıyla ilk kez bir evim oldu
 Mücevher alırken pazarlık edemediği için ağlayan
 Deniz Baykal beni en çok şaşırtan isim oldu
 Sıcak haberin içinde olmayı çok özlüyorum
 Elimdeki sihirli değnek olmasa asla yaşayamam, ölürüm
 Bir şey yaşadım, canım yandı, dersimi de aldım
 O fotoğrafta masum bir aşk var
 Kaptanın seyir dışı defteri
 Cüneyt'le aşkımızı tiyatrodaki kadınlara rağmen kazandık
 İslamcılar hayatla yüzleşti
 Irak'ın Özal'ı olmak isteyen adam
 Etiler'deki eğlenceye tahammül edemiyorum
 Okan'la güzel bir aşk hikayesi yaşadık ama...
 Herkes yolcu biz gazeteciler hancıyız
 Ben de herkes gibi kefeni yırtmak istedim
 Ofis işi istemedim, 'atçı' oldum
 Kadınlar her tür tacizi yapıyor
 Seksi pişmanlıkla yaşadım
    Aktüel Pazar Yazarlar
    Güncel
    Hobi
  » Röportaj
    Gurme
    İyi Yaşa
Stranger(s) in the night
Stranger(s) in the night
Gezegenimizin en güzel yılları olan 1960'ları şarkılarıyla daha da...
Bir roman kahramanı gibi yaşadı
Bir roman kahramanı gibi yaşadı
Necip Fazıl zıt kutuplar arasında macera filmi gibi bir hayat yaşadı.
Ah bir peynirli börek olsa!
Ne yazık sofra başında yaşanan mutluluğu tatmamış olanlara... Bunun...
Patronun tezpiştisi unutulur mu?
1980'li yılların ortası. O günlerde Mutfak Dostları...
Paris'in her yeri cilalanmış gibi
2012 Olimpiyatları'na aday olan Paris'te binalar ve heykeller pırıl pırıl. Bu...
Uçak kazaları tarihe karışıyor
Amerikalılar tüm dünya havalimanları için ADS-B adlı sistemi geliştirdi. Amaç,...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.