Aşkım ve burcum...
"Başlamam... Biteceğini bile bile bu aşka başlamam... Ne seni ne de kendimi ateşe atamam... Anla beni yaz aşkım..." Ne güzel ve ne Akdeniz şarkıdır o... O şarkının, aşklarımı ve burçlarını anlattığını anladığımda, yani bazı burçlarla daha ilişkiye girmeden biteceğini bilemezdim yıllar önce.. Ben Yengeç burcuyum... Duygusalım ve 6. hissim güçlü... Kararlarımı beynimden çok, kalbimle veriyorum... Kalbimin götürdüğü yere kadar gidiyorum... Kalbimle beynimin ilginç bir ilişkisi var... Kalbimin tıkandığı yerde beynim de yanlış yapıyorsun alarmını veriyor... Burcumun aşk hayatımı bu derece etkilediğini bilmezdim eskiden... İlk ve tek evliliğimdeki eşim, Koç burcuydu. Koç burcunun iki temel özelliğine sahipti... Dürüst ama inatçıydı... Çok gençtim... Dürüstlüğün baki, inatçılığın fani olduğunu sandım... Oysa ikisi de bakiydi... Anladığımda biz çoktan ayrılmıştık...
İnsanların tek doğrular üzerinde anlaşması gerektiğine inanan bir kuşağın gençleriydik biz... Benim doğrum bu, senin doğrun şu demek hakaret gibi gelirdi bizlere... Doğru hareket tarzı tekti, öldür Allah değişmezdi... Bizde solcular yandan ölçülü sarkıklıkta, gür Stalin tipi bıyık, sağcılar ise ince şerit gibi yandan aşağı koyverilmiş, Orta Asya tipi bıyık tarzını benimsemişlerdi... (Bu bıyık tarzını sakın ola Asya tipi üretim tarzıyla karıştırmayın... O kavramı yıllarca çalışsanız da anlayamazsınız... Siz onu boşverin!..) Neyse... Söyleyeceğim, bizde herkes prototip olmaya hevesliydi... Onun için o günlerde, "Devrimci yoldaş, ya da ülkücü bozkurt arkadaş, bana burcunu söyle sana aşkını söyleyeyim" desen, vücudunun gözle görülür yerlerinde 9 delik açılırdı Alimallah...
Ben yine de gençlik yıllarımdan itibaren, gizli gizli yavaştan heves ettim bu burçlar konusuna... Bir süre sonra uzmanlık alanım burçlar ve aşklar gibi geniş bir alana yayılmaya başladı... Bir kere su grubundan, duygusal bir burçtansanız, yani balık, yengeç, akrep gibi bir familyadan geliyorsanız, aşk hayatında birçok iniş ve çıkışlara hazır olacaksınız demektir... İlişkileriniz diğer burçlardansa, birbirinizi anlamak için tercümana ihtiyaç var...
3 yıl önce, bizim sevgili Sezen Aksu'yla, Türkan Şoray'ı Ateş Hattı'na davet ettim... Dedim ki, "Sen yengeç, ben yengeç, o yengeç... 3'ümüz de birer yengeç... Gelin şöyle bir yengeçler zirvesi yapalım... Duygu selinde yüzelim..." En keyif aldığım programlardan biriydi... İkisini de neredeyse ezbere tanıyorum... Omurgalarından tanıyorum... Nerede utanırlar, nerede sıkılırlar, nerede coşarlar, nerede patlarlar, nerede nehir olur akarlar, nerede aşk acısı çekerler ve nerede, nasıl aşklarından intikam alırlar?.. Programın 1 saat öncesi sevgili Türkan'ı rehabilite ediyorduk... Çünkü canlı yayında kameradan korkuyor... Türkiye'deki kameralara en güzel resim veren, kameraların Sultan yaptığı kadın, televizyon kamerasından korkuyor... Oyun yaptığını sanırsınız... Oysa bir Yengeç'seniz bilirsiniz ki, o müthiş duygusal kreşendoların arkasında, çok küçük, çok minik, çok duygusal bir çocuk yatmaktadır... Korkuları ve çekingenlikleriyle birlikte...
Sezen'in, şarkısında dediği gibi: " Küçüğüm daha çok küçüğüm... Bu yüzden bütün hatalarım... Öğünmem bu yüzden... Bu yüzden kendimi özel, önemli zannetmem... Küçüğüm daha çok küçüğüm Bu yüzden bütün saçmalamam... Yenilmem bu yüzden. Bu yüzden kendime hâlâ güvensizliğim... Ne kadar az yol almışım, ne kadar az... Yolun başındaymışım meğer... Elimde yalandan, kocaman, rengarenk, geçici oyuncak zaferler..."
|