| |
|
|
"Derin Devlet" bir anda nasıl "Devlet" oluverir..
Süleyman Demirel'in Yavuz Donat'la söyleşisi sırasında 1980'in 12 Eylül gecesini anlatırken yaptığı "Derin Devlet" tanımlaması, bence siyaset sözlüklerine geçmesi gereken somutlukta ve değerdedir. O gece.. Saat 03.59'du... Televizyondan ilk beyanname okundu: Aziz Türk Milleti.. Artık o dakika itibariyle derin devlet olayı yok... İdareye el koyup, devlet oldu. Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği sürecine girdiği bu dönemde, artık tabii ki ne "Derin Devlet "in, ne de bir "Cunta "nın bir gece yarısı "Devlet" olması ihtimali yok. Böyle bir şeye teşebbüs edenler, sadece Türkiye'yi Batı demokrasilerinden kopartıp, Amerikan militarizminin bir uzantısı konumunda Ortadoğu'ya sıkıştırmakla kalmazlar. Demokrasi ve uzlaşmadan yoksun bırakılmış bir Türkiye'de, birlik ve bütünlük kavramları da farklı boyutlarda tartışılmaya başlanır. Ne siyasi, ne sosyal, ne de ekonomik istikrar kalır. Böyle bir şeyi hayal edenler bile, Enver Paşa ile Saddam Hüseyin çizgisinde, bir büyük felaketi ülkelerine sunan isimler olarak, tarihin "Suçlular " sayfasına geçerler. Bu bakımdan Demirel'in gerçekten çarpıcı açıklık ve somutluktaki tanımlamasını, siyasi tarihi anlamak bakımından değerli ve önemli buluyorum. Tarihe tutulan bu tür ışıklar, bugün ve yarın için de alınması gereken dersleri içerdiklerinden dolayı, önemlidir. Bir olgunun "Devletli " kılınmasını, biz "Demokrasi " aracılığıyla da gerçekleştirebiliyoruz. Derin Devlet'in bir dönemde "Yasaklı " veya "Suçlu " konumuna getirdiği isimlerin ve siyasi akımların, halk oyu tarafından bir genel seçimle "Devletli " edildiklerini defalarca görmedik mi? Sayın Demirel de, Sayın Erdoğan da bu isimlere örnek değiller mi? Burada bütün mesele "Devletli" olmakla "Devlet " kavramı arasındaki ince ama önemli ayrıntıları bilmeye dayanıyor. Devletli geniş anlamı ile "İktidar sahibi "dir. Yani yürütme ve yasamanın sahibidir demokratik devletliler. Devlet ise sadece devletlilerden oluşmaz. Kuvvetler ayrılığına dayalı erklerin dışında, devletin halkı, iç ve dış kamuoyu, baskı grupları, coğrafi ve ekonomik zenginlikleri kadar zayıflıkları, iç ve dış dostlarının yanında düşmanları da vardır. Devletin, dayalı olduğu statüko kadar, iç ve dış konjonktürdeki sürekli değişimden kaynaklanan dinamik yapısı da vardır. İşte iktidar sahipleri, yani " Demokratik Devletliler ", bütün bu öğeleri, adına "Siyaset" denilen en zor mesleğin hünerlerini kullanarak dengede tutarlar. Ne derin devlet siyasetle, ne halk devletle çatışmaya sokulur. İktidardaki siyasetin varlık sebebi, ülkeyi ayıran değil birleştiren özellikleri ön plana çıkarabilmesidir. İktidar kavga etmez, kavga nedenlerini icraatı ile giderir. Devlet de, halk da, yarına güvenle bakar. Korkular değil, yarına duyulan güven ağırlıklı olur. Demirel bunu da Yavuz Donat'a anlatmış: Derin devlet, sadece devletin bazı kurumlarından ibaret değil. Korku da var... Çökme korkusu... Bu korku derin devletin kökünde yatar... Aslında Müdafaai Hukuk hareketi de bir derin devlet olayıdır... Devlet çöküyor, kurtaralım... Devlet yapamıyor, bari biz yapalım. Gerçekten de, siyaset başarısız olursa bu korku, topluma da egemen olur. O anda bakarsınız ki derin devletle toplumun büyük çoğunluğu, aynı titreşim katsayısına girmişler. O noktada demokrasiyi yaşatmak zorlaşır. Çözüm bütün partilerin uzlaşarak seçime gitmesidir. Bunu yapamazsanız önce iktidar boşluğunun, sonra da derin devletin " Devlet" oluverdiğini görürsünüz. Ve bakakalırsınız giden geminin ardından. Bütün bunları yeniden gözden geçirmemize neden oldukları için Süleyman Demirel'e de, O'nu konuşturan Yavuz Donat'a da teşekkür borçluyuz.
|