Parayı yiyen kurtulur
Yeniden başa döndük. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nda en dürüstünden bürokratların bile yolsuzluk iddiasıyla göz altına alınması, afişe edilmesi, sanılan aksine toplumun değer yargılarını iyice zayıflatıyor. Memlekette çalışma düzeninin menfaat ilişkileriyle, adam bulma ve kayırmayla döndüğünün altını çiziyor. Durum böyle olunca, koltuğa kapan, kendi adına iş yapmak için yola çıkıyor. Bu haberler de işin reklamı ve tanıtımı oluyor. AK Parti iktidarının yapacağı en güzel iş, bugün her bakanlıkta büyüklü-küçüklü gündeme gelen hadiselerin önünü kesmek olmalı. Kurumların içinde yetişmiş liyakatlı insanlara yükselme, sorumluluk alma gibi görevler tevdi edilmelidir. Dışarıdan getirilen kişilerin birçoğu, maalesef iş yapmaktan ziyade kısa sürede zengin olma derdine düştüğünden, kokuşma küçük çaplı da olsa devam etmektedir. Başbakan Erdoğan'ın yolsuzluklara karşı gösterdiği duyarlılığı, kabinede kaç bakan gösteriyor, merak konusu. Kimlerin yolsuzlukların üzerine gitmediğini şu iki maddeyle anlayabiliriz: Bir; hangi bakanlar şimdiye kadar, kendilerine bağlı kurumlarda operasyon yapıp, dönen dolapları düzeltme yoluna gitti. İki; Hangi bakanlar geçmiş dönemin şaibeli ve şaibe konusunda tecrübeli isimleriyle çalışıyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'ndaki hadiselere, 'Vukuat ortaya çıkarılıyor' şeklinde bakmak yerine, 'Bu dönemde de usulsüzlükler olabiliyor. Değişen bir şey yok' yaklaşımının ağırlık kazanması hükümet adına hoş değil. Ve bu tarz hadiseler, bürokraside doğru-düzgün iş yapanları bir değil, defalarca düşünmeye sevk ediyor. Otomatikman devletin işleyen çarkları yavaşlıyor. Düğmeye basmak, işi bu haddeye getirmek icranın başındaki kişilerin düştüğü zaafı göstermekten öte bir anlam ifade etmiyor. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'i, soruşturulan şahıslardan birine vize vermedi, diye göklere çıkarmanın da konuyla ilgisi olduğunu düşünmüyorum. Zira, Sezer hadiselere 'Kamusal Alan' gibi dar bir çerçeveden bakıyor. Yaklaşımlarında başka bir derinlik yok. Ülkede bugün sosyal bir barış ortamı yoksa, iktidar Cem Evleri'ne, birileri Ruhban Okulu'na, ötekileri türbana karşı çıkıyorsa, TC vatandaşı birey olmak için gerekli olan emniyetlerden uzaksa, büyük sorun var demektir. Mal, can, nesil ve din emniyetinin olmadığı yerde, ihaleler de emin ellerde olamıyor. Türkiye'de büyük çaplı bir ihalenin, hiçbir dedikoduya mahal vermeden yapılabileceğine Enis Öksüz'ün Ulaştırma Bakanı olduğu dönemde şahit olduk. Açık ve şeffaf bir şekilde yapılan Avea ihalesi sebebiyle Türkiye'nin kasasına tarihe geçecek bir rakam girdi. Ondan önce düşük bedellerle yapılan Turkcell ve Telsim ihaleleri sebebiyle günümüze yansıyan problemler olmasına rağmen, Avea'da vergi ya da zihinleri bulandıracak başka bir muğlak konu da olmadı. İyi amel, salih niyet olduktan sonra 'devletin malı deniz' zihniyeti barınabilir mi? Fakat, uzun bir süredir, Kıbrıs Türk Hava Yolları'nın villa fiyatına satılan 4 adet Boeing 727 uçağını bıkmadan yazmama rağmen, Başbakanlık Teftiş Kurulu'nun yaptığı soruşturmayla adeta şok oldum. Uçakları satan asıl sorumluya değil, iş olsun, dava açılıp mevzu kapansın yaklaşımıyla ilgisiz kişiler rapora konu edilip, dosya mahkemeye gönderilmiş. Belki Maliye Bakanı'nın bir bildiği vardır.
|