Üçüncü kuşağın dramı
(Hagi'ye ve Canaydın'a açık mektup!).
Sevgili Hagi... Sayın Başkan... Bu açık mektuptaki düşüncelerimi sizlere özel olarak da iletebilirdim. Buna olanaklarım vardı elbette... Lakin, sizlerle paylaşmayı istediğim duygu ve düşüncelerimin; üç kişinin arasında kalacak kadar "özel" olmadığının farkındayım. Üstelik yalnızca Galatasaray taraftarlarının değil; öteki takımların taraftarlarının, ulusal takımın ama ondan da öte ülkemiz insanının önemli bir kesiminin de ilgi ve duygualanına girdiğini, girmesi gerektiğini biliyordum. Özel bir "rica"nın; bu gazetenin sayfalarındaki açık mektupla, toplumsal ve insanbir "çağrı"ya dönüşmesi ondandır.
Asıl soruna geçmeden, Galatasaray'ın "efsane adam"ı hakkındaki duygu ve düşüncelerimi de belirtmek isterim. (Ki o sizsiniz sevgili Hagi...) Yalnızca Galatasaray tarihinde değil, Türk futbol tarihinde yalnızca iki ismin benim yüreğimde ayrı bir yeri oldu hep; biri Metin Oktay, diğeri Gheorghe Hagi... Yani siz... Neden biliyor musunuz? Futbolun meşin kaplı tarih kitabına silinmez biçimde nakşedilmiş olağanüstü başarılarınızdan ötürü değil yalnızca... Hiçbir "geçici" başarısızlığın gölgeleyemeyeceği olağanüstü insanlığınızla... İkinizin de... Metin Oktay'ın ve sizin de...
Galatasaray Teknik Direktörlüğü'ne getirilmenize en çok sevinenlerden biriydim. Başarılı olacağınıza adım gibi emindim. Başka takımlara "taraftar yazarlar"ın gelmenize sevinmemelerini anlıyor, onların bu tavrına saygı duyuyorum. Ama Galatasaraylı olduğunu sanan "körler ve sağırlar"ın daha geçen yılki son altı maçta; ağır bir hastanın nasıl ayağa kalktığını görememiş olmalarını şaşkınlıkla karşılıyorum. Benim inancımsa buralardan çok uzakta, New Jersey'de, çıplak gözle izlediğim Porto maçında pekişti. Galatasaray'ın, sahaya "tam kadro" çıkan Şampiyonlar Ligi şampiyonunu nasıl devirdiğini gördüm. Aslında bunları görmeye de gerek yoktu ya... Türkiye'de, futbolu, bütün teknik direktörlerden ve bütün "ahkam kesen"lerden daha iyi bilen "adam", neden başarılı olamayacakmış, neden? Oluyor da işte... Olacak da... Bir başka "muazzam" avantajı daha var ki... İşte onu hiçbir kulüp başkanının milyonlarca dolar harcayıp sağlayamayacağını biliyoruz: Türkiye'de taraftarın "taparcasına" sevdiği bir başka teknik direktör var mı? Var mı? "Tecrübeli" teknik direktörler bulunabiliyor da; sevgi, parayla ve transferle satın alınamıyor işte!
Bu mektubun yazılma nedenine gelince... Şu Ümit Karan sorunu... Bu mektubu, Ümit Karan'ın Galatasaray'dan gönderilmemesini isteyen milyonlarca Galatasaray taraftarı adına kaleme aldığımı söylersem dürüstlük yapmış olmam. Hayır... Bu mektubu Ümit Karan için yazıyorum. Kendini bir türlü doğru dürüst savunamayan, çünkü aslında "sorun"un neden kaynaklandığını kendisi de bilmeyen, kendisini çözememiş genç bir "insan" adına... Evet... İnsan... Siz sevgili Hagi... Siz dememiş miydiniz: "İnsanlık futboldan önemlidir!" diye... Biliyorum, Ümit Karan'sız da Galatasaray'ı şampiyon yapabilirsiniz... Futbol dehanız, cesaretiniz ve yaydığınız sevgi iklimi bunun için yeter de artar bile... Yani, bu mektubu bazıları gibi "Ümit Galatasaray'a lazım" diye yazmıyorum. Haklısınız... Galatasaray'ın Ümit'e hiç de ihtiyaç duyurmayan çok büyük golcüleri var. Sorun bu değil... Siz "Hagi" olmasaydınız, bunu sizden isteyemezdim... Bir başka teknik direktöre bunlar söylenemezdi... Çünkü pek çoğu için futboldaki geçici başarılar; "insanlık" tan önce gelirdi. Acımadan, gözlerini kırpmadan harcarlardı geçici başarılar için gencecik çocukları... Siz yapmazsınız. Yapamazsınız. Biliyorum...
Şaşıracaksınız ama ben "sorun"un nereden kaynaklandığını da biliyorum. Sorun Hakan Şükür'le filan ilgili değil. Doğrudan sizinle ilgili. Ümit çocuğun size karşı tavırları, sizin için söyledikleriyle ilgili. Biliyorum. "Nereden?" diye sormayın, biliyorum işte... O nedenle kırılmakta haklısınız... Ama yine aynı nedenle sorunu çözebilecek olan da sizsiniz.
Ama ben size başka bir "hikaye" anlatacağım... Bu hikaye, bir dramdır aslında... Üçüncü kuşağın dramı... Ümit de bu "hazin" hikayenin kahramanlarından biridir. Şimdi bu ülkede futbolla ilgili herkese bir soru sorsam, desem ki: "Son beş yılın en iyi beş golcüsünü sayın!" İlk beşteki şu isimlere kimin itirazı olur: İlhan Mansız, Ahmet Dursun, Ümit Karan ... (İsterseniz, öteki Ümit'i, Davala'yı da ekleyebilirsiniz.) Peki neredeler şimdi?.. Son Ümit'ten de bavullarını hazırlaması isteniyor... Futbolu bildiğini sanan, ama insanlıktan sınıfta çakanlar, "bunalımlı" damgasını vurup kestiler çocukların sürgün biletlerini. Benim, içim ağladı onlar giderken. Türk futbolundan, kulüplerinden, milli takımdan gidişlerine değil... Hikayelerinin böyle bitişine içim acıdı. Siz yapmayın bunu sevgili Hagi... Almanya "acı vatan"ın kimlik bunalımındaki "üçüncü kuşak çocukları"nın dramına seyirci kalmayın!.. Ötekiler gibi olmayın!.. İsteseniz de olamazsınız zaten...
Ve sayın Başkan... Bu iş yönetimin işi değil... Bu sorunun çözümü "idareci"lere bırakılamayacak kadar zor. Ve önemli... Ve de insanHagi olmasaydı bu mektubu yazmazdım. Siz olmasaydınız bu çağrıyı yapmazdım. Ümit'i bulun... Hagi gelsin... Siz gelin... İsterseniz ben de gelirim... Ne sıfatla derseniz, onu da söyleyeyim: Ne zamandır "Ümit gitmesin!" diye, tribünlerde yüreklerinin sesini duyurmaya çalışanlar ve Hagi'yi de çok sevenler adına; "sıradan" bir "taraftar" sıfatıyla... Tamam, kulaklarını çekelim bu çocukların... Ama "anavatan gurbeti"nde öksüzlüklerine ve yetimliklerine de seyirci kalmayalım olmaz mı? Babasız koymayalım orta yerde! Hem şair sormamış mıydı hepimize: "Sizin hiç babanız öldü mü?"
|