kapat
   
SABAH Gazetesi
 
    Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Arşiv
    Etkinlikler
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
    Cumartesi
  » Aktüel Pazar
    Otomobil
    Sinema
    Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Yoksa Anis de mi Bizans'tan?
Yoksa Anis de mi Bizans'tan?
Baharatın önemi büyük

Yoksa Anis de mi Bizans'tan?


Bizans tarihinin ünlü uzmanlarının bizden olması gerek. Bizans'ın kültürünü, sanatını bilmezsek aynı topraklar, aynı iklim üzerindeki Osmanlı'nın mimarisini, müziğini, mutfağını doğru okuyabilir miyiz?.

Esasen hayat böyledir. Tarih de hakeza. Bazen bir tesadüf ya da bir söz öyle bir tartışma açar, öyle bir kapıyı aralar ki... Şu konu enine boyuna tartışılsa, topluma malolsa dediğiniz aralık eni konu kamu oyunun gündemi oluverir. İşte bu da o hesap. Fransa Cumhurbaşkanı Chirac, geçen hafta Türkiye'nin Avrupa Birliği vizyonunu desteklemek adına ilginç bir aidiyet tarifi denedi, "hem Fransız hem de Türkler'in Bizans'ın mirasçısı olduğunu" söyleyerek. Bu "kabul" yankı kopardı. Çünkü bu denli üst düzeyde bir aidiyet tarifi hangi zamanda olursa olsun, sansasyon yaratırdı. Bizde de akademisyenler, politikacılar konuya kayıtsız kalmadı. Çoğunun ortak noktası şu, "Bizim Bizans'la bir araya getirilmemiz müşkül. Ama belli ki iyi niyetle söylenmiş. Dolayısıyla itiraza mahal yok!" Peki ama durum gerçekten de böyle mi?

Perşembe günü bizim başyazar dahi bu konuyu ele almış. Cümle aleme şunu anlatıyor; ekselansları Chirac bu kelamı öyle kasaba politikacısı edası ile söylemiş değil. Kendisi Bizans Tarihi ile uzun zamandır ilgileniyor. Fransa Cumhurbaşkanı, Bizans tarih ve kültürü ile araştırmaları himayesine almış. Sanırsınız Aydınlanma Çağı Fransa'sı için günah çıkartıyor. Neden? "İnsanlık tarihinin bütün ortaçağ dönemine küçümseyerek tepeden bakan" mağrur aydınlanmacılar Bizans İmparatorluğu'nun ruhundan tiksiniyorlardı da ondan. Erdal Şafak yazısını uzo-mastik ve rakı üçgeninde bitiriyor. En azından "milli sütümüzü" Bizans'a borçlu olduğumuzu ilan ediyor. Peki, madem ki konu önümüze geldi. Biz de, daha iki ay önce kaleme aldığımız bir yazıdan bölümleri tekrar bilginize sunacağız. Tarihçilerin azımsanmayacak bölümü Osmanlı İmparatorluğu'nu üçüncü Roma İmparatorluğu olarak görürler. Hal böyle ise, vacip olan şu; ne yapıp, edip bizden önceki iki Roma İmparatorluğu'nu iyi bilmeliyiz.

Her şeyleri ile öğrenmeliyiz. Doğu Roma İmparatorluğu'nun yani Bizans'ın kültürünü, sanatını bilmez isek, aynı "topraklar", aynı "iklim" üzerinde yerleşen, yeşeren Osmanlı'nın mimarisini, müziğini, mutfağını doğru okuyabilir miyiz? Bizans tarihinin ünlü uzmanlarının bizden olması icap ederken öyle olamamıştır. Peki nereden çıktı pazar sabahı Bizans mevzuu? Geçen hafta Bülent Erkmen yeni yayınlanan, tasarımı BEK tarafından yapılan bir kitabı yolladı. "Bizans'ın Damak Tadı; Kokular, Şaraplar, Yemekler", Andrew Dalby. Kitap, Bizans İmparatorları'ndan birinin boğazına düşkünlüğü ile başlıyor. Uzun süre tahtta kalanlardan I. Manuel'le. "Manuel, başka bir vesileyle günü Blakhernai Sarayı'nda geçirdi. Akşam geç saatte geri dönerken, seyyar yiyecek günlük deyişle "mezeler" sergileyen satıcı kadının yanından geçti. Ansızın sıcak çorbadan içip lahanadan da bir lokma almayı çekti canı. Hizmetkarlarından Anzas adlı biri, beklemelerinin ve açlıklarına gem vurmalarının daha iyi olacağını söyledi. Eve vardıklarında bol, doğru dürüst yiyecek olacaktı. Ona sert bir bakış fırlatan Manuel, sinirli sinirli, ne çekerse onu yapacağını söyledi. Dosdoğru satıcı kadının tuttuğu, sevdiği çorbayla dolu kaseye gitti. Öne eğildi, çorbayı açgözlülükle içti ve yanı sıra bol bol sebze yedi. Sonra cebinden bronz bir stater çıkarttı ve adamlarından birine uzattı. 'Bunu benim için bozdur' dedi. Bayana iki oboloi'sini ver, diğer ikisini de bana iade etmeyi unutma!" O gün Bizans'ta, şimdi artık bizde olmayan ne vardı? Örneğin sakızı, sakızlı muhallebi dışında nadiren kullanıyoruz.

Bakın, Bizans'ta durum nasıldı: "Konstantinopolis'te ekmek ve çörek pişirilirken sık sık kullanılan damla sakızı (mastika), dünyada yalnızca tek bir yerde, Sakız Adası'nda çıkar. Bu ada damla sakızı, iyi şarap ve her türlü meyve üretir" der Rus gezgin Daniel. Sakız Adası, 14. yüzyılda Cenova'nın eline geçti ve damla sakızı Ceneviz ekonomisinin temel ürünü haline geldi. Günümüzde, eski tıbbi ürünlerin yerine geçen mastika uzosu ve likörü, adada üretiliyor ve zevk sahibi içkicilerin gözdesi.
DİĞER GURME HABERLERİ
 Semerkant'ta topik peşinde
 Ölümsüz zeytin ağacını ellerimizle yok ediyoruz
 Günümüz mutfaklarına geleneksel Ege lezzetleri
 Halkın gözü üst düzey ziyafetlerde
 Hollywood ünlülerinin tercihi
 Mutfaktaki cennetin keşfi
 Yemeklere adlarını veren ünlüler
 Portakal bayramını kutluyoruz
 İyi bir yemek şölene benzer
 Onlar 'kadrolu akşamcılar'
 Picasso'nun en sevdiği tatlı, armut tatlısıydı
 Güllaç her kapıyı açar mı?
 Küçük şişedeki doyulmaz lezzet
 Otel olan Samode Sarayı ve hüzünlü Taj Mahal
 Oruç hoşgörü ve paylaşma sembolü
 Baharatı bize keşifler mi getirdi?
 İnsanı ve doğasıyla şaşırtıcı bir ada
 Şerbeti ne çabuk unuttuk
 Sokaktan restorana içli köfte
    Aktüel Pazar Yazarlar
    Güncel
    Hobi
    Röportaj
  » Gurme
    İyi Yaşa
Aşiret kızının başkaldırısı İmtiyaz 12
Aşiret kızının başkaldırısı İmtiyaz 12
Zozan Özgökçe, 'dayakçı' eşinden ayrılıp kendini şiddet mağduru...
Sema izlenmez yapılır
Sema izlenmez yapılır
Mevlana'nın ölüm yıldönümünde düzenlenen Şeb-i Arus töreninin resmi...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.