Hafta sonu, bilanço
Bir gün aradan sonra, Mardin'de baba-oğulun, "güvenlik güçleri" tarafından öldürülmesiyle ilgili küçük bilanço sunayım. Sonra, nasılsa hafta sonu "çoğunluk" bu olayı değil "futbol"u konuşur deyip bir "taraftar" mektubuna yer vereceğim. Mardin bilançosu şimdilik şöyle: Irak'a tankeriyle gidip gelen baba Ahmet Kaymaz sekiz, 12 yaşındaki ilkokul öğrencisi oğlu Uğur 13 kurşunla, evlerinin orada öldürüldüler ve şimdi kabirlerinde huzur bulurlar umarım. 1.Bu olay bölgede derin yara açtı ama hala büyük gazeteler tarafından didiklenmeye, ele alınmaya, gerçeğin aranmasına layık bulunmadı! 2.Aile, gerçek adına, hukuk yollarını kullanmakta kararlı. 3."Karakol basan teröristler" diye açıklama yapan Mardin Valisi, anladığım kadarıyla, şimdi nasıl yanıltıldığını ve yanılttığını muhakeme sürecinde. 4.Olaydan günler sonra TBMM'de nihayet harekete geçildi ve bir heyet gönderilmesine karar verildi. Tabii kar Kızıltepe'ye geçit verirse. 5.Edindiğim bilgiye göre, Jandarma Genel Komutanlığı olayın jandarmayla hiçbir ilgisinin olmadığı, "Bu talihsiz olayın polis marifetiyle vuku buldu ğu, Vali'nin açıklamasının da talihsiz olduğu" görüşünde. 6.Nasıl olduysa, bir mahkeme kararıyla dosya üzerinde "gizlilik" kararı alındı. "Gerçek" bazen böyle bir şey işte! 7.Stat cinayeti için "Bizi dünyaya rezil ediyorlar" diyen Başbakan, ya böyle bir olaya, bazen hukuk adına, bazen istismar hırsıyla koşuşturan Avrupalı parlamenterlerin ve gazetecilerin ilgisinin farkında değil, ya da olayın... Ki henüz üzülmedi!
***
Bir Fenerbahçe taraftarı, bir tribün sevdalısı Yasemin Hanım'ın "futbol terörü" mektubu ise şöyle: "Yazınızı okurken, (taraftar takvim diliyle) geçen sezon atv'de Siyaset Meydanı'nda söyledikleriniz aklıma geldi ve bir kez daha, sorunun esasının sizin orada söylediklerinizde olduğunu ama kimsenin bunu dile getirmek istemediğini düşündüm üzülerek. Aslında "futbol şiddeti" diye bir şey yok, "toplumsal şiddet" var. Hele bu durumun "terör" kelimesiyle (dolayısıyla taraftarın "terörist"le) özdeşleştirilmesi ve böyle işlenmesine hayret ediyorum. Hiç kimse suçu paylaşmaya yanaşmıyor. Bir kınama kaygısıdır gidiyor. Kınayan herkes olaydan soyutlandığını düşünüyor. Kimse, ölen çocuk kadar öldüren çocuğa da üzülemiyor. Ve herkes ölüm üzerinden hamaset yapabilme yüzsüzlüğünü gösteriyor. Ben Fenerbahçeliyim. Kombineli taraftarım. Saraçoğlu'ndaki tüm maçlara giderim. Arkadaş grubumuzla, kesemiz elverirse, Bolu Dağı'nda İsmail'in Yeri'nde et yemek için Ankara'ya, Susurluk'ta tost ve ayran için İzmir'e. Maksat dostluktur, paylaşmaktır. Kadıköy'de de, 19 Mayıs'ta da, Atatürk'te de, hatta Abdi İpekçi'de de, Cihat ve Fatih'in olayına benzer durumlar yaşadık. Ama, adı sporla anılan bu mekanlar dışında, Beyoğlu'nda, Bakırköy'de, vapurda da. En çok trafikte. Geçen sene Abdi İpekçi'de bir kavgadan uzak durmaya çalışırken polis tarafından tartaklandım. Gazeteci sıfatıyla, şiddeti kınama kisvesiyle şiddeti körükleyenlerin, Hayatında bir kez olsun bilet için kuyrukta beklemeden şiddet yasası çıkaranların, Taraftara terörist zihniyetiyle yaklaşan güvenlik güçlerinin, Kişisel hırsları için taraftarı maymuna çeviren, besleyen ve dışlayan kulüp yöneticilerinin, hatta futbolcuların, Tribünü geçim kaynağı yapıp sorunlu, fakir, gencecik çocukları kukla yapan tribün liderlerinin; Taraftarlığın önüne "elit, seçkin" gibi sıfatlar ekleyip sınıfsal ayrım yapan, dışlayan sözde taraftarların da o bıçakta parmak izleri var. Samimiysek, çözüm suçu biraz paylaşmakla başlar. Duruşunuza inandığım için (aşk renklerimizin farklı olması hiç önemli değil) bu konuyu yazmaya devam edin. Bazıları biraz daha farklı düşünür belki."
|