Ahlâksız teklif!
Başkan Bush'u; yanında, baş ortağı İngiltere Başbakanıyla birlikte izlerken o "meşhur" filmi hatırlamamak mümkün değildi. Filmi bilmeyenlere ya da unutanlara hatırlatalım: Servetiyle her şeyi satın alabileceğini düşünen "orta yaşlı" iş adamı, Las Vegas kumarhanelerinde rastladığı genç ve güzel kadına tutulur. Ancak bir sorun vardır: Kadın evlidir. Genç karı-kocanın karşısına dünyanın en "ahlaksız teklif"iyle çıkar: Bir milyon dolar karşılığı genç kadına "sahip" olmak... Filmle, Bush'un konuşması arasındaki benzerlikte bu cüret ya da bu "arsız şımarıklık"la ilgili aslında. Servet ve güç sahibi olunca bütün sevgiler, bütün bağlılıklar, bütün vefalar, bütün aşklar, bütün sadakatlar, bütün dostluklar satın alınabilirdi. Bush'un "Ahlâksız Teklif"i, yalnızca yapılışıyla değil, yapılma zamanıyla ilgili olarak dünyanın "siyaseten" en ahlâksız tekliflerinden biriydi. Belki de asıl önemli ve asıl incitici olan "yapılma zamanı"ydı. Başkan Bush, yanında baş ortağı İngiltere Başbakanı ile birlikte kameraların karşısına çıkıp "Ahlâksız teklif"ini yaptığında Filistin'in efsanevi lideri Arafat'ın gömüldüğü toprak hâlâ çok sıcaktı. Filistin halkının acıları da öyle. Daha bir saat bile geçmemişti toprağa verilişinin üzerinden. On binlerce Filistinli, çiçek dağının eteklerinde ağıtlar yakıyordu. Başkanın ve başbakanın başat teklifleri, aslında çok "halisane" temenniler arkasına gizlenmişti. Güya büyük bir vekar içinde, Arafat sonrası dönemde Filistin halkının sorunlarını çözmeye yardımcı olacaklarını söylüyorlardı. Lakin... Bush'a, kameralara mağrur bir tebessümle poz verdiren asıl neden başkaydı. "Arafat'a ağıt yakmaktan vazgeçin!" diyordu sözcüklerin arasında... "Bakın Arafat öldü ve ben kesenin ağzını açıyorum!" "Bundan sonra Filistin'e her türlü ekonomik, mali ve insani yardım yapılacaktır!" diyordu. Hadi ruhları ve onurları incitmenin ağırlığını büsbütün ortaya koymak adına "teşbih"i daha açık ortaya koyalım: Sağlığında el vermediği ailenin "reis"i göçüp gittikten sonra geride başsız kalan "yoksul" aileye kesenin ağzını açarak yanaşıyordu. Umutsuzluğundan, çaresizliğinden ve başsızlığından yararlanmak istiyordu. Dahası maziyle ilgili canını da acıtıyordu: "O olmasaydı bu durumlara düşmezdin, başına ne geldiyse onun yüzündendir" demek istiyordu. "Ben İsrail'i de barışa zorlardım,seni de kalkındırdım, ama aramızda o vardı" demeye getiriyordu. Ve bunları; ailenin "reis"ini ya da bir "küçük generaller"in sevgili "baba"sını bağrına basan toprak daha çok sıcakken söylüyordu. "Acıya teselli" gibi görünebilecek niyetin ardındaki "Ahlâksız teklif"in sağlamasını yapabilmek için tek bir soru yeterdi aslında: Vermeye paran vardı da, İsrail'i zorlardın da neden daha önce yapmadın bunu, neden acılara yeni acılar katılmasına göz yumdun, neden? Servet ve güç sahibi olunca bütün sevgiler, bütün bağlılıklar, bütün vefalar, bütün aşklar, bütün sadakatlar, bütün dostluklar satın alınabilir, öyle mi? Görülecektir. Tarih bunu da yazacaktır mutlaka... Ve tarih bir şeyi daha yazacaktır silinmez kızıl mürekkebiyle: Bir gün "vaat" edilmiş topraklarda, bağımsız İsrail devletinin yanında, ba- ğımsız bir Filistin devleti olacaksa bay Başkan, biliniz ki... Biliniz ki, bunu, darmadağınık sürgün ve işgal insanlarından, onurlu bir "halk" yaratan "baba"larının, Ebu Ammar'ın çileli mücadelesine borçlu olacaktır, vaat edilmiş toprakların çocukları... Ve tarih, "ahlâksız teklif"lere kredi veren "finansör"leri kaale almaz asla... Son tahlilde kendisi karar verir kime borçlu kalacağına!
|