kapat
   
SABAH Gazetesi
 
    Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Arşiv
    Euro 2004
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
  » Cumartesi
    Aktüel Pazar
    Otomobil
    Sinema
    Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Filiz Akin @ SABAH
 

Sevgi selinin içinde yüzüyorum

Hastayım ama moralim çok iyi... Sesim çıkmıyor ama sanki bir sevgi seli içinde yüzüyorum ve inanılmaz bir süratle iyileştiğimi hissediyorum

Bir haftayı daha geride bıraktık ve işte yine bu köşede sizlerle birlikteyim, yine hepinizi sonsuz sevgi ile kucaklıyorum. Gelin isterseniz bugün tekrar günlüğüme dönelim ve bakalım yaşadıklarım nasıl yansımış o sayfalara... Sönmez'le otelin ufak bahçesinde el ele dolaştık. Sonra güneşli bir yerde banka oturduk. Başımı omzuna koydum, o da şefkatle başını bana yasladı. Görünüşümüzde biraz hüzün, biraz huzur, çokça sevgi var. Her şey rüya gibi. "Niye buradayız? Ne oldu bize? Büyük sıkıntılar, ameliyatlar, ilaçlar, kusmalar, saç dökülmeleri, bir deri bir kemik kalmalar, ağızdaki yaralardan ve tat alamamaktan yemek yiyememeler falan, filan" diye düşünürken İlker geldi bahçeye ve o duruşumuz onun da hoşuna gittiğinden midir nedir, hemen fotoğrafçı, hatta muhabir taklidi yapmaya başladı. "Filiz Hanım, Sönmez Bey bir dakika buraya bakar mısınız" gibi cümlelerle eliyle resim çekiyormuş gibi yapıp, etrafımızda dolaşıp bizi güldürmeye çalıştı. İnsanları sevmek ve sevilmek ne güzel bir şey. Hiçbir şey onun yerini tutmuyor. Ne para, ne işteki başarı. Sönmez'le el ele geçiyoruz bu tünelden.

AİLEM HEP YANIMDA

Oğlum, kızlarımız Gizem, Turna, kardeşim, Kerim, Osman, Güzide. (Tabii ki annem, ama ondan biraz saklıyoruz) Kısaca aile yanımızda, ya bir de sevdiklerim, seçtiğim güzel dostlarım. Arkadaşlarımı düşünüyorum. İmkanı olan olmayan herkes buraya gelip yanımda olmak için ısrar ediyor. Zaten telefonlarıyla, ilaçlarıyla, mesajlarıyla, peruk göndermeleri, duaları, okunmuş boncuklarla hep yanımdalar. Sarmaş dolaş sevgiyle kucaklıyorlar. Her dakika sevmek ve sevilmek ne güzel. Ameliyattan pek korkmam. Ama İstanbul'da burun arkası biyopsisinde tümörün yeri kesinlikle tespit edilememişti. Pazartesi tekrar yapılacak. Bu sefer bulmak için burnumdan girip boğazıma, dil altına kadar kazıyacaklarını sanıyorum. O hırpalanmış ağza dişçinin koca elinin girip üç azı dişimi asıla asıla çekeceğini düşünmek biraz tedirgin ediyor. Sabah 5'e kadar zor dayandım, kalktım, hazırlandım. Gece yarısından sonra yiyip içilmez ya, karnım gurul gurul gurulduyor şimdiden. Üzerimdeki her şey çıkartılıp hastane önlüğü giydiriliyor. 8-10 kişi birden hazırlanıyor. Ayağımızda galoşlar, başımızda bone, bir de dizin üstüne kadar çıkan sıkıca bir beyaz çorap giymemizi söylüyorlar. Sönmez yanımda, el ele duruyoruz. Saat 10.30'u biraz geçiyor. "Aman vakit geçmiyor'' derken anestezist gayet neşeli bir sesle "Artık kocanızın gitmesi gerek'' diye yanıma geldi. Sönmez alnımdan öpüp giderken o, elimde hazırlanan bir yerden ilacı şırınga etti ve aynı anda, bir iki üç falan değil, pat diye kendimden geçtim. Ne ameliyathane, ne doktordan haberim var. Sanki biri hafifçe yanağıma vurup "Haydi bakalım gözlerini aç ve kapatmamaya çalış'' dedi galiba. Boğazım, ağzım, genzim jiletle kazınmış gibi çok ağrıyor ve ağzım kan dolu sanki. Biri yaklaştı, "Ağrım var'' diye ağzımı sadece hareket ettirdim. Konuşamıyorum. Biraz sonra morfin yaptılar ama dört beş saattir aynı pozisyonda yattığım için bir de üstüne üstlük migren başladı. "Tanrım sen bana güç ver.'' Hepsine birden dayanmak zorlaştı. "Çocuklarımız gidecek biraz sonra beni çıkartır mısınız'' deyince kadıncağız acıdı halime, aletleri çıkardı. Fakat bu sefer de ben çıkarmaya başladım. Tekrar yatırmak istedi, ama ben alelacele hepsi fermuarlı giysilerimi giyinip tekerlekli iskemleye kuruldum. Turna ve Osman neredeyse uçaklarını kaçırmak üzereydiler. Beni görmeden gitmek istememelerine çok mutlu oldum. Ertesi gün yüzüm kabakulak gibi şişmiş, sol tarafımda yarım yumurta gibi bir çıkıntı oluşmuştu. Ama galiba bana çok dua eden var, hissediyorum. Boynumda, yüzümde dolaşan şefkatli bir enerji var sanki. Hastayım ama moralim çok iyi. Sesim çıkmıyor ama sanki bir sevgi seli içinde yüzüyorum ve inanılmaz bir süratle iyileşiyorum. Üçüncü gün konuşabiliyorum. Bir sürü telefon geliyor, söz birliği etmişler gibi. Sevildiğimi tahmin ediyorduk ama bu kadar çok sevenin, dua edenin olduğunu bilmiyorduk. Tanrım bu güzel duyguları ve duaları hissediyorum. Haftaya yine bu köşede buluşuncaya kadar size önce sağlık sonra da sevdiğiniz insanlarla birlikte huzurlu günler diliyorum.

YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 Sevgi selinin içinde yüzüyorum   / 17-07-2004
 İlacım sevgi   / 10-07-2004
 Yaşamak istiyoruz   / 03-07-2004
 Dağlarına bahar gelmiş memleketimin   / 26-06-2004
    Cumartesi Yazarlar
    Güncel
  » Yaşama Dair
    Sinema
    Gurme
AYŞEGÜL ALDİNÇ
Takıntılar bilmem kaç
Sonuçta yeni bir yazıya daha...
ŞAFAK KARAMAN
Özcan Deniz nereye?
Bir sanatçı değişim içinde olduğunu...
Masumiyetin içindeki canavarlık
Masumiyetin içindeki canavarlık
Amerikan bağımsız sinemasının usta ismi Gus Van Sant'ın sıradışı...
Hayatın unuttuğu ruhlar
Hayatın unuttuğu ruhlar
Amerikan bağımsız sineması, sistem tarafından emilerek bir ölçüde...
Bu terasta manzara doyuruyor
Galata'daki Anemon Otel'in teras manzarası insanı tarih içinde...
Sosyete bu ilaçla 24 saat eğleniyor
Amerika ve Avrupa'daki jet sosyetenin son gözdesi, uzun süre uyumadan dinç bir...
Sihirli bir dokunuş
Çok eski kültürlerin faydalı, değerli ve hatta mucizevi varlıklar olarak...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Bilgi ve Yaşam | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.