Eczacıbaşı, sezon başında Şampiyonlar Ligi'nde en az Final Four oynayabilecek bir kadro oluşturdu ancak bugüne kadar bu kadroyu takım yapmayı başaramadı. Mavi-beyazlılar buraya kadar da bireysel becerilerle gelebildi. Bunun örneklerini gerek lig gerekse Avrupa maçlarında çokça izledik. Dünkü karşılaşmaya gelince. Azerrail takımı Eczacıbaşı'na göre çok daha mütevazi bir kadroya sahip ancak takım oyunu konusunda adeta ders verdiler. Antrenörleri Karayev'in eseri olan Azerrail takımının 20 yaşındaki pasörü Oksana Parkhomenko'dan bizimkilerin ders alması gerekiyor. Organize atak nasıl kurulur, smaçörler bloklardan nasıl kaçırılır görmeliler. Kombine ataklar hem smaçörlerin rahat hücum şansı yakalamasını sağlıyor hem de oyuna renk katarak seyir zevki veriyor. Eczacıbaşı bana göre turu Bakü'deki ilk maçta bırakmıştı. Dün de benzer bir oyun seyrettik. Ruzic sahada bir şeyler yapmak için çabalarken, Özlem biraz ona katılabildi. Milli maçlarda fırtına gibi esen Natalia'yı bu sezon Eczacıbaşı'na katkı sağlarken göremiyoruz. Eczacıbaşı Antrenörü Jelic'e de değinmeden geçemeyeceğim. Bu sezonun en büyük hayalkırıkılığı oldu. Maçı kenarda put gibi izleyen, takımı 8-10 sayı öndeyken set veren bir antrenörün Eczacıbaşı gibi hedefi olan bir takımda işi ne?