kapat
25.11.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMİ


TÜRKİYE
DÜNYA
POLİTİKA
SPOR
MEDYA
SERİ İLANLAR
METEO
TRAFİK
ŞANS&OYUN
ACİL TEL



UMUR TALU


Bilmem, doğru mu anladım!..

Bu sütun, medya üstüne akıl ve vicdan yormaktan, elde iğne-çuvaldız dolaşmaktan, huysuzluktan ve bazen susuzluktan az bitap düştü.

Belki o yüzden, İstanbul'un emniyetinden sorumlu müdür akıllara seza, ülke huzurundan sorumlu başbakan evlere şenlik "medya eleştirisi" yaptığında topa girmedi.

Birlik ve beraberlik içinde, "medya" da her kanaldan layıkıyla cevap verdi.

Burası "başka bir yer" olsaydı, medyayı ölümlerden sorumlu gösteren emniyet müdürü bir dakika duramaz, başbakan da, onu görevden almakla kalmaz, kendisi özür dilerdi.

Fakat sorun şuradan çıkıyor

Habercilik, yayıncılık telaşıyla, gazeteci sorumluluğu sınırlarının zorlandığı doğru da...

Asıl alışkanlık, "medyanın istendiğinde pekala susturulması, pekala susabilmesi"nden kaynaklanıyor.

Emniyet müdürü de, başbakan da, çoğumuz gibi bunu biliyor.

Bazen sivil iktidarlar, genellikle askeri yetkililer "yazma, gösterme" dediklerinde emre uyan medya zihniyeti sık sık geçerli olmuşsa...

Polis yetkilileri, istediklerini yazdıran, istemediklerini yazdırmayan bir geleneğe sık sık tanık olabilmişse...

Şimdi de benzerini bekliyorlar.

Haksızlıklarını büyüten "haklılık" zannının temel kaynağı o.

****

Üzüntülerinden ötürü "anlayışla" karşılanabilecek ama asla karşılanmaması gereken medya öfkeleri, sadece "aşırı" sözlerinden ibaret değil.

Varsayımları da yanlış.

İlki meşhur "11 Eylül efsanesi". ABD medyasının "sorumlu davranarak" şiddetin sonuçlarına dair görüntü yayınlamaması.

Bunun kendiliğinden olmadığı, gazeteci sorumluluğu ötesinde, medyanın hemen emir komuta zincirine girmesiyle, tehlikeli bir eğilim olduğu da tartışıldı.

Çünkü, benzer davranış, ABD'nin başka ülkelerdeki askeri şiddetinin de sansürlenmesine, sorgulanmamasına kadar vardı.

Bu eğilim, ABD'yi yöneten zihniyetin, "terör ile savaş" söylemini geliştirirken, çok sayıda yalanı rahatça söyleyebilecek yüzü bulmasına kadar uzandı.

Görüntü ve fotoğrafa ilişkin asıl ölçü, "olayın daha iyi anlaşılmasına, boyutlarının daha kapsamlı idrakine katkı yapıp yapmadığı" diye ifade edilir.

Yakın çekim, parçalanmış ceset, genellikle bu katkıyı yapmayabilir. Bize vereceği ek bir bilgi, fazladan bir duygu yoksa.

Ancak, misal, resmi ağızda, "intihar etti, çatışmada vuruldu" denilen birinin vücudundaki işkence izlerini, delik deşik bedenini gösteren fotoğraf, irkiltici olsa da, "gerçeğin anlaşılması"nı sağladığı için önem kazanabilir.

Dünya kamuoyu, bazı olayların boyutunu, Nazi katliamlarından Srebrenica'ya, Saraybosna pazar yerinden Ruanda'ya, ancak ve maalesef, ceset görüntüleriyle anlayabildi.

Bir trafik kazasının bu tür görüntüleri ile resmi ya da terörist şiddetin görüntüleri aynı "iyi niyetli" sansüre tabi olamaz. Rahatsız edici olsa bile.

Dikkatlice seçilmiş görüntüler, vahametin anlaşılması, toplumda ürküntüden çok empati yaratılması, şiddete nefretin hak ettiği boyuta ulaşması için gerekli görülebilir.

İkincisi, soruşturmanın selameti meselesi.

Bazen gazetecilerin ortaya çıkardıkları, resmi soruşturmalara da katkı sağladığı gibi, aynı zamanda, resmi görevlilerin yaptıklarının denetim aracıdır.

Yani, kafadan gizleme mevzuu değildir.

Aradaki önemli fark, gazetecilerin "şiddet odağı uyurken" uyuyabilmeleri ihtimaline karşılık, istihbarat ve emniyetin uyumaya hakkı olmadığıdır.

****

Bu tartışmadan benim özetle anladığım; yasağa, sansüre, medyanın susturulmasına karşı çıkan gazetecilerin, her koşulda, patronlarından gelse bile, sansüre, otosansüre artık gerçek adına direnecekleridir.

Bilmem, doğru mu anladım!

Hepinize daha mutlu, daha umutlu bayramlar dilerim.

Mesajlarınız için: utalu@turk.net

Fax:212 280 05 51 Tel:0 537 660 71 21


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
hibe destekler

Sarı Sayfalar
GreenCard
TEMA

Copyright © 2003, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır