kapat
29.10.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMİ
limasollu
TÜRKİYE
DÜNYA
POLİTİKA
SPOR
MEDYA
SERİ İLANLAR
METEO
TRAFİK
ŞANS&OYUN
ACİL TEL



GREENCARD

HINCAL ULUÇ


Akıllı Sultan'ın kenti..

Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat, Alanya'yı aldıktan sonra, kalesini genişletmiş, surları uzatıp sağlamlaştırmış. Eteklerine, savunmaya yardımcı bir kule, gemi inşa etmek için bir tersane ve de silah yapmak için bir tophane yaptırıp, kente adını vermiş.. Alaiye demiş.. Dahası, Anadolu Selçukluları'nın Konya olan başkentini, kış aylarında buraya taşımış..

Yani yazı Konya'da, kışı Alanya'da geçirmeye başlamış..

Ben de yanlış yazmadım.. Siz de yanlış okumadınız.. Keykubat'ın yaptığı, bugün bizim yaptıklarımızın tam tersi, ama bilin ki, çok daha akıllısı..

Kışın Konya buz kesiyor.. Orada donacağına, iniyor Alaiye'ye.. Enfes bir bahar havası.. Püfür püfür.. Yazın Akdeniz kaynarken, o doğal klimalı İç Anadolu'da gene püfür püfür.. Söyleyin hangisi mantıklı..

Tepe Tepe İstanbul ve Dere Tepe Anadolu kitaplarını okudunuz mu bilmem.. Bu ülkenin bir yeri en iyi anlatan yazarlarından Deniz Som, Alanya'nın birbirinden güzel cafelerinden birinde soluk alırken anlatıyor bana bunları..

İlk yerleşim izleri Yontma Taş devrine kadar giden Alanya'nın öyküsü uzun, meraklı.. Ben oralara dalmayacağım.. Diyeceğim.. Ekimin 22'sinde oradayız.. Sıcaklık 32 derece.. Herkes sere serpe.. Herkes deniz kenarında.. Herkes plajda.. Kasımda da öyle olacaktır, hiç merak etmeyin..

Sabah havaalanında beni Nüvit Özkan ve Mithat Bileydi karşıladılar.. Triatlonun finansman ve mali işler sorumluları.. Bir VW, Touareg ile.. Müthiş bir araba bu.. VW'nin jipi.. Paris'te on gün bununla dolaşmak fevkaladeydi. 50 euroluk mazotla Paris'in altını üstüne getirmiştik. Sonra İstanbul'da yepyeni bir modelini yolladılar bana, benzinli.. Görmem, denemem için.. Bir hafta sonu kullandık. Ben bu kadar rahat arabaya bindiğimi hatırlamıyorum.. Yürüdüğünü fark etmiyorsun.. Mobil ofise çevirdiğim Transporter'imi bu kadar sevmesem, herhalde değişirdim. İşte bu harika araba ile, çok güzel bir Antalya-Alanya yapıp, geldik.. Deniz de bizi orada bekliyor.. Keykubat'ın tersine, o yazları Alanya'da yaşıyor. Kışları İstanbul'da.. Yarı hemşehri olmuş.. Kenti A'dan Z'ye biliyor..

Kısa bir süre içinde Belediye Başkanı Hasan Sipahioğlu, Kaymakam Günhan Sarıkaya, Emniyet Müdürü Mehmet Akarsu ve Jandarma Komutanı Eşref Torun ile de tanıştık.. Hepsi Alanya için özel seçilmiş gibi insanlar. Gülen yüzler, sevgiyle bakan gözler.. İnsanın içi nasıl ısınıyor..

Triatlonu başlattık. Atletler yüzme için depar verdiler.. Biz de yürümeye başladık. Hem kentte bir dolaşma.. Hem de sudan çıkıp, bisiklete binecekleri yere gidip bu bölümü izleyeceğiz. Oradan da bir kısa çarşı turu..

Bu kadar güzel bir sahil, bu kadar güzel bir çarşı, bu kadar güzel bir kent olmaz..

Deniz kenarında geniş bir yol var.. Keyif, piyasa yolu.. Bir taraf deniz, öbür taraf, kafeler, restoranlarla dolu.. Alanya'nın yöredeki tüm yolları gibi parke.. Bu o kadar önemli ki.. Parke sıcağı yutan yol şekli.. Asfalt ise püskürtüyor.. Bu yüzden asfalt yollu sahil kentleri, parkelere göre çok daha sıcak ve boğucu oluyor yaz günlerinde.. Parkeleri söküp asfalt dökme cinayetini işlemek bizde yaygınken, bu parke, arnavut kaldırımı döşemeler nasıl ileri bir şehircilik anlayışı..

Deniz "Bu sahilin her yerinden denize girebilirsin. Kent dışına taşınmana gerek yok. Ayağının suya değdiği her yer plaj" diyor.. O kadar da temiz yani..

Çarşı olağanüstü.. Ben bu kadar bakımlı çarşı görmedim. Pırıl yollar, harika havuzlar ve birbirinden güzel turistik dükkanlar.. Hepsinden önemlisi.. Bana Paris'i hatırlatan Bulvar Kahveleri.. Sokağa sıralanmış masa ve sandalyeler.. Diskolar, eğlence yerleri, restoranlar, oteller, pansiyonlar.. Ortak özellik.. Hepsi bakımlı.. Hepsi pırıl pırıl..

Bu güzelliklerin altındaki imza Belediye Başkanı Sipahioğlu.. Hemen hepsini de Alanyalılar'ı ikna ederek, adeta imece yaptırmış.. Bir örnek koymuş ortaya belediye olarak.. Geri kalanı esnaf halletmiş.. Başkanla Alanya halkı arasında harika bir ilişki var.. Var da Sipahioğlu ANAP'tan seçilmiş.. Şimdi parti sadece tabelada.. Ne olacak.. Ne olacağını başkanın kendisi de bilmiyor henüz.. "Günü gelince bakarız" diyor ama.. Ne kaldı şunun şurasında marta..

Alanya'yı daha yazacağız..

Kabahat gelin olmuş..
"İstanbul'un sahibi var mı" diye sormuştuk ya.. Vilayetten hala ses yok. Belediye'den yanıt geldi.

Ortaköy Ziya Turistik Tesisleri ön cephesinin reklam alanı olarak kullanılmasını Büyükşehir Belediyesi kurallara aykırı bulmuş, ama bir şey yapamıyormuş. Çünkü bölge Beşiktaş Belediyesi'ne aitmiş..

Yani SİT alanı ön görünüm bölgesindeki bu hukuksuzluğun sorumlusu Beşiktaş Belediye Başkanı Yusuf Namoğlu, anakente göre..

Mezarlık loşluğundaki Taksim Meydanı'nı, çağdaş metropollerin renkli ve ışıklılığına kavuşturma yerine, mevcut bir iki reklam panosunu indirmenin sorumlusu ise karışık.

Anakent'e göre, bina çatıları üzerindeki her türlü reklam "Kent Kirliliği" demek. Şu çağdışı düşünceye bakın.. New York, Paris, Londra, Berlin meydanları pırıl pırıl, ışıl ışıl, ama kirli.. Bizim üzerine ölü toprağı serpilmiş Taksim temiz.

Şimdi Taksim'deki panolar da ilçe belediyelerinin sorumluluğunda.. Yani Taksim'i ölü gözü yapan Kadir Topbaş.. Topbaş "Benim imkanlarım neonları yıkmaya yetmiyor" diye anakentten yazılı talepte bulunmuş. Bu yüzden yıkmaya gitmişler..

Açıklamalar böyle..

Şimdi ben, Namoğlu ve Topbaş'ın açıklamalarını bekliyorum.

Atatürk Hava Limanı girişindeki iğrenç reklam direkleri ormanının sorumluğunu da Anakent yerel belediyeye atmış ve anında yanıt gelmişti ilçeden "Bizim alakamız yok. Orası Anakent'in sorumluluğundadır" diye.. Kim sorumlu hala bilmiyorum, ama o billboard kirliliği aylardır, İstanbul'un en turistik giriş çıkış kapısında tüm rezilliği ile duruyor.

Özet.. Suçu herkes birbirine atıyor.

Sonuç.. İstanbul'un sahibi yok!..

İşini bilen "İşini bilen memurlar sayesinde" gemisini yürütüyor..

Gizemli Nehir, harika..
Galaları sevmem.. Niye sevmem?..

Yanıldık, Nedim Saban'ın galasına gittik. Nedim'i gerçekten çok severim. Şeytan dürttü. Hangisi Karısı diye bir komedi izleyeceğiz. Yönetmen de Okan Bayülken.. O da dürttü ek olarak.. Profilo Alışveriş Merkezi'nde bir yere gidiyorsam aç giderim. Amazon Cafe'de bir şey atıştırmak harika oluyor çünkü.. Ünal'la bir Çin Biftek, bir de Cafe de Paris istedik. İkisi de enfesti. Sunumlarından başlayarak.

Sonra ver elini tiyatro.. Gidiyoruz, millet geri dönüyor. İçeri girince anladık. İnönü Stadı gibi.. Merdivenlere kadar dolu. Belediye otobüsü sanki. Millet ayakta. Duracak yer yok. Koltukların iki katı davetiye dağıtırsan, numara vermezsen olacağı bu.. Bunun için elimde numara olmazsa gitmiyorum. İyi de ediyorum.

Biraz da öfkeyle terk ettik tiyatroyu ve doğru sinema katına.. Fazla seçme hakkımız yok. Tam başlamak üzere olana girdik..

Gizemli Nehir..

Clint Eastwood'un yapımcılık ve yönetmenlik yaptığı film.. Film biterken ortaya çıkan jenerikte gördük ki, bizim emekli makarna kovboyu, bir de müziklerini yapmış filmin.. Hem de Boston Senfoni tarafından çalınan müzikler bunlar.. Ne kadar gecikmiş bir yetenek keşfi..

Şaka olsun diye yazmıyorum.. Müzikleri de dahil, her şeyi ile mükemmel bir filmi hem de nasıl keyifle izledik. Herkes çok iyi oynuyordu, ama özellikle de Tim Robbins ile Sean Penn harikalar yaratıyordu.

Nedim Saban'a nasıl teşekkür ettik, dönerken.. Bu güzel filmi izlememize sebep olduğu için..

TEBESSÜM
Sarışın, havaalanı bilet gişesine yürüdü.

"Bir gidiş dönüş bilet lütfen.."

"Nereye hanımefendi?.."

"Nereye olacak, buraya tabii.."

BİZİM DUVAR
Maliye Bakanı Unakıtan "En önemli sorunumuz işsizlik" demiş.

Saptama doğru da, işsizlerin evine kim un akıtacak o belli değil.

Ünal Turgut

SEVDİĞİM LAFLAR

Baskı yoksa ödül de olmaz.

Mary Case


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
hibe destekler

sizinkiler
Sarı Sayfalar
GreenCard
TEMA

Copyright © 2003, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır