|
 |
|
EMRE AKÖZ
Eşini aldatan maymunlar
Biliyorsunuz son yıllarda bir hayvan sevgisi aldı başını gidiyor. Türkler her zaman kediyi, köpeği, atı sevmiştir. Ama 'gerçekçi' bir bakış açıları da olmuştur. Yeni tür hayvan sevgisi ise biraz romantik, biraz da şova dönük. Bazıları ne kadar 'hisli', ne kadar 'içli' olduklarını göstermek için hayvanları kullanıyor.
Söz konusu 'hassasiyeti' fark eden gazeteler özellikle hafta sonu ilavelerinde hayvan köşeleri açtı. Buralarda bir yandan hayvan bakımına ilişkin bilgiler verilirken, bir yandan da yukarıda bahsettiğim romantizme uygun şerbet gibi yazılar yayımlanıyor.
Tabii bazı milletvekilleri de duruma uyandı. Hayvan Hakları için nasıl da mücadele ettiklerine ilişkin mesajlar gönderiyorlar o köşelere. Ayrıca okur mektupları da yayımlanıyor. Bütün bunların ortak bir noktası var Hayvanlar 'samimi', 'iyi niyetli', 'özü sözü bir' yaratıklar olarak gösteriliyor. Kötü olan, yalana dolana başvuranlar ise sadece insanlar.
****
Halbuki bu doğru değil.
İnsanda olan hemen her türlü 'numara' hayvanlarda da var. Şimdi size bunun örneğini vereceğim. Konumuz 'aldatma'.
Dişi maymunlar hiyerarşinin alt basamağındaki erkeklerle gizli gizli ilişki kuruyorlar. Bunu bilen lider erkek maymun dişileri göz hapsinde tutmaya çalışıyor. Eğer yakalarsa hem dişiyi, hem de çapkını cezalandırıyor.
Peki bu denetimden nasıl kaçmalı? Bir kere dişi maymun, kendisine kur yapan genç erkekle ilgilenmiyormuş gibi davranıyor. Ama görülmediğinden emin olduğu an onunla kaçıyor. Bir kayanın ardına geçip çiftleşiyorlar. Dişi maymun bu arada kafasını çıkarıp çevreyi kontrol ediyor. Bazen de öyle bir pozisyon alıyor ki 'kocası' uzaktan baktığında 'eşinin' yiyecek aradığını sanıyor! Ayrıca bu 'kaçamak' çiftleşme sırasında dişi normalde orgazm çığlıkları atması gerekirken bunu bastırıyor, ses çıkarmıyor.
Ya şuna ne dersiniz Diyelim ki genç çapkın bir dişiyle çiftleşti. Ama bir süre sonra aynı dişiyi başka bir gençle çiftleşirken yakaladı. Bu durumda ne yapar? Bağırıp çağırarak kıskançlık gösterisine mi başvurur? Hayır, tersine kızgınlığını saklar ve gidip en yakındaki yaşlı erkek maymunu aşıkların gizlendiği kayanın ya da ağacın yanına getirir. Kaçamağın cezasını o verecektir.
Diyelim ki büyük erkek maymun durumu fark etti. Koşa koşa olay mahalline geliyor. Aşıklar da onu gördüler ve hemen ayrıldılar. Şimdi ikircikli bir durum var. Erkek maymun aldatıldığını biliyor ama kanıtlayamıyor. Genç erkeğe bağırıp çağırmaya başlıyor. Bu durumda ne olur? Genç erkek cevap mı verir? Hayır; şöyle yapıyor Hemen "ne, kim, ben mi, ilgisi yok, sen neden bahsediyorsun" pozuna giriyor. Olup bitenle hiçbir ilişkisi yokmuş gibi davranıyor.
****
James Gould ile Carol Grant Gould'un yazdığı 'Hayvan Zihni' (Tübitak Yay.) adlı kitapta daha çok örnek var. İleride onlardan da söz ederiz. Ama şunu kabul edelim Hayvanların 'numara' yapmadığını sanmak sadece insanlara özgü bir avanaklık olsa gerek.
(Not Yazıda genel olarak 'maymun' kelimesini kullandım. Yukarıda anlatılan olaylar farklı 'primat' türlerinde olabiliyor.)
Tuncay'ın siniri
Geçen akşam F.Bahçeli bir arkadaşla konuşuyoruz. Bu yıl henüz Saracoğlu'na gidememiş. Benim 7-1'lik Elazığspor maçına 'şahit' olduğumu öğrenince gözlerinden bir gıpta bulutu geçti.
Neyse... Laf arasında şöyle dedi arkadaşım "Bence Tuncay, Daum'dan nefret ediyor." Ona şu cevabı verdim
'Nefret' ağır bir kelime. Ancak bozulduğu doğru. Ve kendi açısından haklı. Çünkü... 1) Tuncay görev adamı değil. Real Sociedad'taki Nihat gibi serbest oynaması gerek. Ancak Daum, 'Sol kanatta oynayacaksın' deyince o bölgeye gitti. 2) Sola kaydı ama havadan gelen topları stop edemiyor. Yakın markajda topu kaybediyor. Arkası kaleye dönük oynayamıyor. Süratini kullanamıyor. 3) Topu kaptırınca sinirleniyor. 'Ne olursa olsun karşı akını durdurmam gerek' diye düşündüğü için faul yapıyor. Üstelik alışık olmadığı için rakibinin bileğine giriyor; sarı kart yiyor. Kırmızı dahi görebilir. 4) Halbuki solda başlayıp maçın itiş kakışı içinde ortaya kayınca gol atıyor, gol pası veriyor.
Bütün bunlar Tuncay'ın performansını düşürüyor, yıldızlaşmasını engelliyor. Halbuki o Avrupa hayalleri kuruyor. Solda oynayan bir Tuncay'ı hiçbir Avrupa kulübü transfer etmez.
İşte bu yüzden Daum'a gıcıktı. Elbette belli etmemeye çalışıyordu ama biz özellikle 'orta sağ'dan girerek gol attığında beliren yüz ifadesinden anlıyorduk içinden geçenleri.
Neyse ki sol kanada Petkov alındı. Tuncay ortaya çekilecek. Artık rahatlamıştır. Aksilik olmazsa F.Bahçe yıldızına kavuştu.
'Şelale' değil 'şerare' olmalı
Bundan üç yıl kadar önce miydi? İstanbul Belediyesi'nin dini bir günde havai fişek gösterisi yapmasına ilişkin bir şeyler yazmış ve bu arada 'şerare' kelimesini kullanmıştım. Editör arkadaşlardan biri de "Bu olsa olsa 'şelale'dir" diye düşünerek bizim kelimeyi 'düzeltmişti'. Son anda görüp değiştirmiş, arkadaşımıza da şerarenin ne demek olduğunu açıklamıştım. Türkçe Sözlük'ten bir kere daha bakarak hafızaları tazeleme zamanı geldi sanırım çünkü benzeri bir hataya dün de rast geldim... Şerare Kıvılcım, çakım... (Örneğin kaynak yapılırken çıkan kıvılcımlara ya da yağmurlu günlerde kaçak nedeniyle elektrik tellerinden dökülen kıvılcımlara şerare denir.)
BEYAZ TABAK SEVGİSİ
'Restoran' değil ama 'lokanta' dendi mi hemen gözümün önüne beyaz masa örtüleri ve beyaz tabakları olan bir yer gelir. Herhalde çocukluktan kalma bir imge. Koyu renk tabaklarda yemek yemeyi hiç sevmem. Hele bir ara siyah yemek tabakları vardı ki vitrinde dahi görmeye tahammül edemezdim... Ancak düz, klasik, desensiz ama şık ve kaliteli beyaz tabak bulmak pek mümkün olmuyordu. Artık var! Beyaz tabak çanak sevenler Paşabahçe dükkanlarına baksın. 'Takım' olarak da satılmıyor üstelik; parça parça alabilirsiniz.
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|
