kapat
03.09.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMÄ°
limasollu
TÃœRKÄ°YE
DÃœNYA
POLÄ°TÄ°KA
SPOR
MEDYA
SERÄ° Ä°LANLAR
METEO
TRAFÄ°K
ÅžANS&OYUN
ACÄ°L TEL

GREENCARD

KENAN ONUK


Paris'teki gümüşün ardından

Babam, çivili ayakkabılarını bana uzattı. "Tercih senin" dedi. "Çıtaya sağdan ya da soldan koşabilirsin, çıtayı geçmeden son adımda yükseleceğin bölgeyi tespit et, adımlarını o noktaya göre ayarla" diye ekledi. Daha önce birkaç deneme yapmış, başarılı olamamıştım. Adımlarımı sayarak büyük bir hırs ve istekle yüksek atlama çıtasına doğru koşmaya başladım. Tüm gücümle sağ ayağımın üzerine yüklendim. Sol ayağımı iyice yukarı kaldırdım. Çıtanın üzerinde yatar pozisyona geçtiğim an son bir çabayla kendimi karşı tarafa çektim. Çıtayı geçmiş ve stil atlamıştım.

1965'in yaz aylarıydı. Zannediyorum çıta 1 metre 30 santimetredeydi. Babamın görevi nedeniyle Almanya'da Ren kıyılarında Sötenich adlı küçük ve şirin kasabanın halka açık atletizm sahasındaydık. Daha Fosbury stili bulunmamıştı. Yüksek atlayan herkes, "binme" tabir edilen Brumel stilini kullanıyordu. Brumel bir Rus'tu. 2 metre 28 santimetreyi geçmişti ve yıllardır yüksek atlama dünya rekortmeniydi. Sonra Fosbury çıktı. Yüksek atlama çıtasını sırt üstü geçmeyi sağlayan yeni bir stil geliştirmişti. Mexico Olimpiyatı'nı kazandı ve yüksek atlamada dereceler giderek yükseldi.

Binme stilini kullanan atlet sayısı iyice azalmıştı. Son olarak 1978'de Rosemary Ackermann 2 metreyi geçerek rekor kırdığında bu stili kullanan son kadın sporcuydu. Sonra Sara Simeoni 2.01 atladı Fosbury stiliyle ve İtalya'da milli kahraman oldu. Mennea ile birlikte İtalya'nın efsane sporcularından biridir bugün.

Kadınlarda 2.09'la son rekortmen Bulgar Stefka Kostadoniva, erkeklerde ise 2.45 atlayan Javier Sotomayor'dur.

Yüksek kolay değildi. Disk atmayı öğrendim. Sonra gülleyi... 400 ve 800 metre koştum. Okullararası yarışmalara katıldım. Pist yarışları beklediğimden de zordu. Mülkiye'ye girene kadar Ankara'daki Anıttepe Tesisleri'nde günde en az 2 saat koşuyordum. Koşmak, koşarken taktik geliştirmek, rakipleri birer birer geçmenin keyfi başkadır. Ama orta ve uzun mesafe koşmak yıpratıcı, sürekli konsantre olmak zorunda kalındığı için yıpratıcı ve son atak için gücünün bir bölümünü saklamak zorunda kalınrdığı için müthiş yorucudur. Kolları kuvvetli, bacak kasları sağlam ve çıkışı güçlü olanlar için 100 ve 200 metreler daha iyiydi. Ama çok çalışmak, çaba harcamak ve iyi konsatrasyon gerekiyordu atletizmin her dalı için...

Yetenekliysen ve çalışmaktan zevk alıyorsan inanılmayacak kadar keyfili bir dünyaydı burası. Ama hep çok çalışmak koşuluyla... Atletizm dünyasını keşfeden ve pek çok yarışmadan oluşan bu temel sporu düzenli olarak yapmayanlar eksikliklerini ilk yarışmada mutlak görürler. Her şeyi kendi başınıza yapmalısınız ve çok güçlü olmalısınız, hem fizik hem de mental olarak...

23 yıllık özlem
Mülkiye'nin 3.sınıfında başlayan TRT yıllarımda ilk olarak Düsseldorf'ta Eylül 1977'de düzenlenen Dünya Kupası atletizm yarışmalarını sundum. 1980'de Moskova Olimpiyatı'nda siyah-beyaz tv yıllarında ne görkemli açılış törenini unutabilirim, ne de yanımda Hıncal Uluç, saatler süren atletizm maratonunu.

Bilgisayar yoktu. Her yarışmayı takip etmek, kağıda kaydetmek ve bilgileri önceden hazırlamanın gerekli olduğu bir Olimpiyat. 23 yıl sonra, bir Türk kızını alkışlamak için Stade De France'a giderken hep eski ve güzel anılar geliyordu aklıma.

1500 metrede, teknik ve taktik üstünlekrini ortaya konduğu ilk turu 300 metre, sonraki 3 turu 400'er metrelik dev savaşlardan oluşan bu zor branşta bir Türk kızı cesaretle ortaya çıkmış, Türk bayrağını göndere çıkarmaya ve milli marşımızı çaldırmaya talip olmuştu.

Hayallerimizi geri verdi
4 yıl önce NTV'de canlı yayınlanan Golden League'in Brüksel etabında güçlü atletlerle mücadeleye başlamıştı Süreyya. Daha 20 yaşındaydı. 1998 Balkan Salon Şampiyonu'ydu. Hedefleri büyüktü. 1 yıl sonra Sydney'de Olimpiyat yarı finalisti olacak ve 800 ve 1500 metre Türkiye rekorlarını kıracaktı. 2 yıl önce Edmonton'da dünya 8'incisi oldu. Geçen yıl ise Münih'te Szabo'yu geçerek Türkiye'nin atletizmdeki ilk Avrupa şampiyonluğunu kazandı. Peş peşe gelen başarılar hocasıyla birlikte ama en fazla onun çabasıyla gerçekleşti. 24 yaşında bugün Süreyya. Başladığı yıllarda atletizmin olmadığı bir bölgeden, Çankırı'dan geliyor. Zürih'te 355.60 koştu 15 Ağustos'ta. Son 6 yılın en iyi derecesiydi bu.

Hepimiz üzüldük Pazar akşam üzeri. Paris'te yarışı izleyenler özellikle derin bir hayal kırıklığına uğradılar. O kadar bekliyorduk ki altın madalyayı. Ama orada olanlar tek bir şeyi düşünmeyi ihmal ettiler. Bu kız bize hayallerimizi geri vermişti. Çankırı'da doğmuş, çok çalışmış, acı çekmiş ve atletizm kültürü olmayan bir ülkede 23 yaşında Avrupa şampiyonu olmayı başarmıştı. Şimdi ise boynunda bir gümüş madalya vardı. "Kendi içimde yaşadığım stres beni yıprattı" dedi dünkü basın toplantısında ve ekledi "İlk ve tek olmanın zorluğunu çektim. Ama bundan sonra böyle olmayacak".

Müthiş iradesiyle kendini toplamıştı ve geleceğe umutla bakıyordu. Paris'te bayrak töreni sırasında dev ekrana yansıyan yüzündeki ifadeyi hatırladım. Gözlerindeki ifade ise her şeyi anlatıyordu. O gece sürekli ağlamıştı. Ama Süreyya bundan sonraki katılacağı tüm yarışmaların favorisi olduğunu biliyordu. Buna hem kendi inanmıştı hem de bizleri inandırmıştı. Süreyya ile gurur duyuyoruz.


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
Destek Paketi
Sarı Sayfalar
GreenCard


Sizinkiler
TEMA

Copyright © 2003, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır