kapat
07.08.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMİ


TÜRKİYE
DÜNYA
POLİTİKA
SPOR
MEDYA
SERİ İLANLAR
METEO
TRAFİK
ŞANS&OYUN
ACİL TEL

GREENCARD

EMRE AKÖZ


Ünlülerin gizli hayatı

Belki duymuşsunuzdur, zaten ben de burada yazdım 'Picus' adlı yeni bir sanat edebiyat dergisi çıktı. Epsilon Yayıncılık'ın finanse ettiği dergiyi tecrübeli gazeteci Berran Tözer yönetiyor.

Ben sanat edebiyat dergilerini 1970'lerden beri takip ederim. Tabii takip ederim dedimse tüm sayılarını almıyorum. Ama üç aşağı beş yukarı bilirim neler olup bittiğini.

Eskiden bu tür dergiler, hani nasıl diyeyim, biraz 'asık suratlı' olurdu Bol yazılı, az resimli... Ve süper entel! 20 yaşındaki edebiyat heveslisi oğlan bir yazı döktürür; anlamak mümkün değil. 'Karmaşık ve anlaşılmaz' olmak; 'derin ve de duyarlı' olmanın işareti sayılırdı.

Hala da böylesi yok değil. Ancak baskıya, kağıda, fotoğrafa önem veren, konuları çeşitlendiren, pop kültürü kaale alan, yeni ilgi alanlarına yönelen dergiler de var artık.

İşte adını Roma mitolojisindeki 'ağaçkakan'dan alan Picus onlardan biri. Örneğin ünlü yazar Murathan Mungan, G.Saraylı futbolcu Ümit Karan ile röportaj yapmış. Düşünün Bir yanda Türkiye'nin en ünlü yazarlarından biri... Diğer yanda, edebiyatla ilişkisinin 'tısss' olduğunu söyleyen, en son dört yıl önce bir kitap okuduğunu belirten bir futbolcu. Ama ortaya çok ilginç bir röportaj çıkmış.

Mesela yeme içme konularında ve dergicilikte uzman olan Hülya Ekşigil, yazar Latife Tekin'i mutfağa sokmuş. Hem yemekten, hem edebiyattan konuşmuşlar. O da çok hoşuma gitti.

Bizde biyografi yok
Neyse... Benim Picus ile asıl derdim başka. Eğlenceli polisiyeler kaleme alan Mehmet Murat Somer, dergide ünlü yabancı yazarların özel hayatlarını anlatıyor. İlk sayıda ABD'li yazar Tennessee Williams var. Yazarın son derece 'zengin' eşcinsel deneyimleri olduğunu öğreniyoruz. Berran Tözer, Somer'in 'yabancı' yazarları konu edineceğini Açık Radyo'da söylemişti. Sonra dergiye baktım Bunu yazmış da... Bir de telefon ettim teyit için Evet, Somer hep yabancı yazarları ele alacakmış.

Niye? "Çünkü" dedi Tözer, bizde biyografi pek az. Kaynak bulamıyoruz. Halbuki bir Proust için belki de 100 biyografi yazılmıştır."

Hep başkası kötü!
Hıııım. İşte burada duralım. Ve soralım Bu iddia, yani ünlü kişilerin hayatını anlatan biyografik kitapların pek az olduğu iddiası doğru mu? Allah için doğru. Tamam. Amaaa...

İşin bir de aması var Bizde biyografi tarzı kitap az diye teslim mi olacağız? Yapacak hiçbir şey yok mu buna karşı? Yani ayda bir 'özel hayat portresi' yazan bir kişi illa da yabancı kitaplara mahkum mu? Hayır...

Peki ortada doğru dürüst biyografi kitabı yoksa ne yapmalı? Bir yazarın hayatının ilginç, tuhaf, aykırı yönlerini okura nasıl anlatmalı? Biraz zahmetli ama bunun bir yolu var Karşılaştırmalı okuma.

Şöyle Bizde epey anı kitabı vardır. Ancak bu anıların yazarları kendi yırtık ve söküklerinden hemen hiç söz etmezler. Onlar hep iyiniyetli, ahlaklı, hakbilir, düzgün, 'normal' insanlardır. Kötü olan, sapkın olan, hak yiyen, arkadan vuran hep başkalarıdır. O halde bir yazarı ele alacak ama onun kendi anılarından çok, başka anılarda neler yazıldığına bakacaksınız. Karşılaştırmalı okuma dediğim bu...

Sakın güvenmeyin
Ben bir ara anılara takmıştım kafayı. 2002'nin ilk 6 ayında sadece anı okudum. Sonradan baktım Bu dönemde 60 civarında anı kitabı almışım ve bunların 40 kadarını okumuşum. Hala alıyor ve okuyorum ama eski hızım kalmadı.

Peki bu okumalardan neler çıktı? Dediğim gibi Asla yazarın kendi hakkında söylediklerine güvenmeyeceksin. Onun gerçek yüzünü başka anılardan ve anekdotlardan öğreneceksin.

Bir iki örnek vereyim...

'Terbiyesiz' Hamit
'Şair-i azam' denilen Abdülhak Hamit (Tarhan) zarifliği, centilmenliği, şıklığı ile bilinen bir kişidir; değil mi? Bakın Münevver Ayaşlı, 'İşittiklerim, Gördüklerim, Bildiklerim'de neler diyor...

Yer Tarabya'daki Alman Büyükelçiliği. Bir 'garden party' var. İngiliz Büyükelçisi Sir Percy Loraine ülkeye yeni gelmiş. Ayağında beyaz pantolon, üstünde lacivert 'blazer' ceket, iki eli pantolonunun ceplerinde, ceketinin arkası bu yüzden iyice yukarı kalkmış ortalıkta dolaşmakta.

Sir Loraine çevrede dolaşırken ikide bir Ayaşlı ile Hamit'in oturduğu masaya geliyor. Duruyor. Dönüyor. Arkasını masaya çeviriyor. Biriyle sohbet ediyor.

Sahne birkaç kez tekrarlanınca Hamit sinir oluyor tabii. "Kim bu" diye soruyor. "Aman efendim nasıl tanımazsınız" diyerek adamın kim olduğunu söylüyorlar. Abdülhak Hamit bunun üzerine, "Herifi nereden bileyim? 'G....'üne İngiliz donanmasının resmini yaptırmamış ki..." diyor.

Yine aynı anılardan öğreniyoruz. Şair Hamit'in Lüsyen Hanım'la bir türlü evlenmez. Bunun üzerine Lüsyen Hanım bir İtalyan kont ile evlenip Venedik'e yerleşir. Derken aşkı alevlenen Hamit, Viyana'dan kalkıp Lüsyen ile kontun yaşadığı saraya gelir.

Sarayda davet vardır. Lüsyen Hanım maraza çıkarmaması Hamit'e bol şampanya verir. Başına da bir hizmetçi diker. Ziyafete döner. Aradan bir süre geçer. Bir de bakar ki Hamit gayet şık giyinmiş ama zilzurna sarhoş bir halde, İtalya'nın en büyük nişanını pantolonunun kapalı kalması gereken yerinden 'çıkarmış' sallana sallana geliyor. Lüsyen Hanım zor engeller skandalı.

'İğrenç' Yahya Kemal
Bu örneği gelişigüzel seçtim. Daha neler neler var Yahya Kemal'in yemek sırasında, herkesin önünde, takma dişlerini çıkarıp temizlemesini mi istersiniz... Nazım Hikmet'in banyo yapmaktan nefret etmesini mi? Oğlancılar, kız için birbirine girenler, çapkınlar, başkasının eserini yürütenler, rakibini hükümete gammazlayanlar, iktidar koltuğunu görünce ne oldum delisine dönenler ve daha neler neler...

****

Benim gördüğüm kadarıyla yerli edebiyatçılarla ilgili epey doküman var. Ancak dağınık. Eğer meraklı, sabırlı ve çalışkansanız bu malzemeden son derece ilginç özel hayat portreleri çıkarabilirsiniz.

Ama işin kolayına kaçarsanız, o vakit yabancıların hayatlarıyla yetinmek durumunda kalırsınız. Kalırız!

Önce 23 yaşındaki kızın yazdıklarını itiraf.com'dan okuyalım "Annemden öğrendim. Meğer 'efemine' sözcüğü, İngilizce'deki 'femine' kelimesinin başına 'e' eklenerek oluşturuluyormuş. Ben bunu, Efe ile Mine isimlerinin bir araya getirildiğini ve eşcinsel anlamında kullanıldığını sanıyordum!" Kelimenin İngilizce değil Fransızca (effemine) olmasını, 'kadınsı' ve 'kadınsı hareketlere sahip erkek' anlamına geldiğini filan boşverin. Olayı 'Efe+Mine' diye düşünmek... Ne müthiş bir hayal gücü! Üstelik de makul Boş atıp, dolu tutmuş.


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
Sarı Sayfalar
GreenCard


Sizinkiler
TEMA

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır