kapat
23.07.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMİ


TÜRKİYE
DÜNYA
POLİTİKA
SPOR
MEDYA
SERİ İLANLAR
METEO
TRAFİK
ŞANS&OYUN
ACİL TEL

MEHMET BARLAS


Türk-Amerikan ilişkileri mi, Türkiye-Pentagon ilişkileri mi?

Bazılarına göre, Birleşmiş Milletler onayladığı takdirde, Türkiye de, diğer devletlerle birlikte Irak'a "Barış Gücü" niteliğinde asker göndermelidir.

Diğer devletlerin de, derin tartışmalar içinde bu konuyu ele aldıklarını biliyoruz.

Ancak Irak konusunda, Türkiye'nin özel bir konumu var.

Bu açıdan, asker gönderme meselesinin, BM kararlarına ve diğer devletlerin tutumuna bakılmaksızın ele alınması gerekiyor.

Birincisi Türkiye, ABD ile Irak konusunda bir "Tezkere Krizi" yaşamıştır.

İkincisi Türkiye'nin Kuzey Irak'a dönük "Kırmızı Çizgiler"i, ABD-Kürt stratejik ittifakı sonucu yok olmak zorunda bırakılmıştır.

Üçüncüsü, Süleymaniye'deki "Çuval Geçirme" olayından sonra, Türk ve ABD askerleri, doğrudan karşı karşıya gelmişlerdir.

Dördüncü ve en önemli nokta da, ABD'nin sade Irak'ta değil, tüm Ortadoğu'da, herhangi bir şey yapmak için, Türkiye'ye bağımlı olmadığı anlaşılmıştır.

Türkiye, belirli sayıdaki bir askeri kuvveti, özellikle Sünni Araplar'ın Saddamcı direnişini kırmak için Bağdat bölgesine gönderdiği takdirde, yukarıda işaret ettiğimiz noktalardan hiçbirinin özü değişmeyecektir.

Türkiye asker göndermese de, Amerika Irak'ta kalacak ve işi sonuna götürmek için, belki çok uzun yıllar, orada asker bulunduracaktır. Türkiye asker gönderdi diye, Amerika'nın Kuzey Iraklı Kürtler'le ittifakını bozması söz konusu değildir.

Bu arada "Vahşi Batı"nın kovboyları gibi davranan ve hergün vuruldukları için öfkeyle dolu olan Amerikan askerleri ile bizim göndereceğimiz kuvvetler arasında uyumsuzluklar çıkması da, kuvvetle muhtemeldir.

Amerika'nın Irak'ta "Başarılı" olması için, elbet Türkiye elinden geleni yapmalıdır.

Neticede Amerika, kendince belirlediği "Başarı" hedefine ne kadar kısa zamanda ulaşırsa, Irak'taki ve bölgedeki istikrarsızlık o kadar erken sona erer. Ama artık bu başarının "Askeri" olan bölümüne, Türkiye'nin biraz uzaktan bakması gerekiyor.

Eğer "Tezkere Krizi" olmasaydı ve AK Parti iktidarı, Tayyip Erdoğan'ın ağzından ifade edilen şekilde, Amerika ile başından birlikte harekata katılsaydı, tabii ki durum farklı olurdu.

Ama bunca olaydan sonra, Türkiye'nin askeri gücünü, Irak içindeki kargaşanın içine sokmayı düşünmek, gerçekten çok yanlış olur.

Dileriz, Hükümet ve Dışişleri bürokrasisi, Tezkere Krizi öncesindekine benzer vaadler ve pazarlıklarla, Washington'a sözler vermiş olmasınlar.

Amerika Irak'ta Türkiye'den bir katkı bekliyorsa, bunun, ekonomik, sosyal, kültürel alanlarda kalacağını bilmelidir.

Daha doğrusu, bu hususlar, çok açık biçimde, Amerikan yönetimine bildirilmelidir.

Bir yabancı toprakta, yerli halka karşı bir askeri işgal gücünün yanında, destekçi polis işlevi yüklenmek, Türkiye'nin ileride Irak'a yapabileceği olumlu katkıların da önünü keser.

Zaten Kuzey Iraklı Kürtler, Türkiye'ye eskisinden farklı kuşkularla bakıyor.

Türkiye bir askeri güç gönderirse, Sünni Araplar ve Şii Iraklılar da, Türkiye'yi karşılarında görmüş olur.

Irak'a asker yerine doktor, mühendis, girişimci gönderelim.

Habur Kapısı'nı açık tutup, Türk malı ürünlerle donatalım Irak'ı.

Sivil Toplum Örgütlerimiz, Irak'ta demokrasinin ve hukukun yapılanması için, işbirliği ve katkı sunsun Iraklılar'a.

Özetle, Türk-Amerikan ilişkilerini, Türkiye-Pentagon ilişkileri zeminine oturtmayalım.

Çünkü olay, giderek bu zemine kayıyor.

Artık ABD Başkanı değil, ABD Savunma Bakanı, bizim Başbakan'ımıza mektup yazıyor. Türkiye ile Amerika arasındaki anlaşmazlıkların çözümünü, politikacılar ve diplomatlar değil, Amerikalı generaller üstleniyor.

Avrupa Birliği ile ilişkilerimiz giderek sivil ağırlıklı olurken, Amerika ile ilişkiler hergün daha fazla oranda askeri zemine kayıyor.

"Tezkere Krizi"nin açtığı yaraları, yeni benzer bir girişime dayamaktan, AK Parti Hükümeti kesinlikle kaçınmalıdır.

ŞAKA

Kapı gibi kapıcı!
Türk Standartları Enstitüsü.. "Kapıcılar Standartı"nın esaslarını belirlemiş. Kapıcılar bundan böyle, tarafsız, dürüst, planlı, disiplinli, nazik, hoşgörülü, sırdaş ve güvenilir olacakmış.

Buna göre, pek çok "Önemli Adam", herhalde kapıcı bile olamayacaktır.

KALİTE Mİ STANDART MI?

T.S.E.'ye de, bir standart gelmeli!
Türk Standartları Enstitüsü'nün her şeyi bir Türk Standardı'na bağlama çalışmaları, bazı kesimleri haklı olarak üzmeye ve hatta öfkelendirmeye başladı..

Nitekim dün, Genç Oyuncular Sahnesi, TSE'nin, oyuncu yazar, yönetmen, ışıkçı, dekoratör, aksesuarcı, makyöz ve süflörlere getirdiği standartları "Irakçı, şoven ve kafatasçı" olarak niteleyip, protesto etmiş..

Henüz, kapıcılara getirilen standartlara, kapıcılardan bir tepki gelmedi..

"Çifte Standartlar Enstitüsü"nün en etkili kurumsal güç olduğu bir toplumda, TSE'nin sanatçıları bile tek standarda bağlama çabası, gerçekten gülünçtür.

1930'larda, Tek Parti yönetimi de, gazeteciliğin standartlarını belirleyip, muhalif olanları standart ve meslekdışı kabul etmişti.

Çok kanallı televizyona kadar TRT de, "Denetim"le, müziğe, sanatçılara ve hatta reklamlara böyle standartlar getirmemiş miydi?

Bereket şimdi, TSE'yi dinlemeyen dinlemez neticede TSE'nin, standarda uymayan tiyatroyu kapatması imkansız..

Mesajlarınız için: mbarlas@sabah.com.tr


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
TEMA
Sarı Sayfalar


Sizinkiler



Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır