kapat
22.06.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMÄ°


TÃœRKÄ°YE
DÃœNYA
POLÄ°TÄ°KA
SPOR
MEDYA
SERÄ° Ä°LANLAR
METEO
TRAFÄ°K
ÅžANS&OYUN
ACÄ°L TEL


ALÄ° SAYDAM


Bahar Amerika'ya gitti diye hislenmeyin!

Halit Refiğ'in iki filmi 'Hanım' ve 'Teyzem', onun genel çizgisine paralel ama diğer filmlerinden çok farklı iki önemli eseridir. İlkinde Yıldız Kenter, ikincisinde Müjde Ar, bireyin derinliklerindeki dramı anlatırlar. 'Teyzem'de Müjde Ar'ın babası emekli bir astsubaydır. Kızının şizofren olmasında büyük etkisi vardır. Film gösterime girdiğinde tepki almıştı "Türk ordusunda böyle astsubaylar olamaz!"

Benzer tepkiler pek çok başka film için de gösterilmişti Türk polisi dürüsttür, böyle gösteremezsiniz... Türk avukatlarına, hakimlerine hakaret ediliyor!

Oysa sinema bir kurgu... Asmalı Konak'ın senaristi Meral Okay bas bas bağrıyor "Dizideki tipler, hayal ürünüdür... Canlandırmadır... Onları ben kafamda yarattım!.."

Hayır! Türk hekimleri ayakta! Bahar niye Türkiye'de tedavi görmüyor? Bu Türk hekimlerine hakarettir... Bazı son derece akıllı köşe yazarları da bu görüşleri destekler yazılar yazdılar...

O zaman Amerikan filmlerini izlerken de şöyle sonuçlar çıkarılabilir ABD polisinin bütün şefleri uyuşturucu kaçakçılarıyla işbirliği içindedir; hakimlerin yarıdan fazlası yeraltı dünyasına çalışır; ABD ordusunda ruh hastası, sahtekar generallerden geçilmez; ABD başkanlarının hepsi uçkuruna düşkündür; FBI'ın birincil görevi ise Başkan'ın karanlık işlerini temizlemektir; CIA üst yönetimi en has adamlarını politika gereği anında satar; ABD'de psikiyatrist yoktur, herkes ruhsal tedavi için İsviçre'ye gider; Amerikan sokaklarında hava karardıktan sonra dolaşılmaz; tüm zenciler pis, çürümüş birer potansiyel suçludur; zenciler her zaman horlanır ve haksızlığa uğrar...

Oysa hiçbir Allah'ın kulu da kalkıp Amerikan filmlerini bu nedenlerle eleştirmeyi aklının ucundan geçirmez. Çünkü film ve diziler, belgesel değildir. Amaçları gerçeği yansıtmak hiç değildir. Hedef bir 'düş' ortamı oluşturmak, Meral Okay'ın dediği gibi bir 'illüzyon' (Yanılsama) yaratmaktır.

Reklam filmleri de öyle değil mi? Şimdi kalkıp, insanlar duvara tırmanamaz; yaşlı kadınlar da pet kullanabilir, hiçbir kadın çamaşırına bakıp, bembeyaz oldu diye sevinç çığlıkları atmaz; Beyoğlu'ndan insanların yaptığı hareketlerden müzik çıkmaz; metal bir bloktan çekiçle vura vura otomobil yapılmaz; kartla alışveriş yapınca puanlar vücuda yapışmaz diye eleştiri getirmek abes olmaz mı?

İşte necip Türk hekimlerinin Bahar ABD'ye gitti diye 'hislenmeleri' de o kadar abestir...

Meral Okay, dizinin son gecesi hem TV 8'deki hem de Kanal D'deki programlarda mükemmel bir söyleşi verdi. İbret niteliğinde. Ağzına sağlık! Bu arada Fatih Altaylı'nın da aklına sağlık. Dizi biter bitmez, Ürgüp'teki çekim alanından yaptığı canlı yayın bir iletişim harikasıydı.

ATV'nin ortalıkta görünmeyi pek sevmeyen, iletişim dehası Genel Müdürü Fatih Ediboğlu'nu anmadan geçmek de yanlış olur. Baktım, basında Ediboğlu ile ilgili tık yok. Günde kimbilir kaç dizi film teklifi geliyordur önüne. Ama o hem doğru, hem de iyi olanı bulup çıkarmada, adı sanı bilinmeyen ekipleri star yapmakta yaman bir ustalık gösteriyor. Hem de yıllardır. Prime-time denen 20.00-23.00 arası yayında ATV tüm kanallara açık ara fark atıyorsa, bunda o diziler kadar, belki de onlardan çok Fatih Ediboğlu'nun katkısı vardır. İletişimde strateji her zaman uygulamanın önünde gelir...

Ah Şarık Bey, ah!
ENKA'nın patronu sn. Şarık Tara'yı yakından tanıma fırsatı bulanlardanım. Olağanüstü işler yapmıştır memleketi için. Okullarının başarısı, verdiği öğrenci bursları saymakla bitmez. AB serüvenimizdeki maddi ve manevi desteğine tanıklık ettim.

Rusya'da iÅŸ yapmak isteyen herkese kendisi de, oÄŸlu Sinan Tara da her zaman kol kanat germiÅŸlerdir.

Hiçbir ticari ilişkimiz olmadı. Kendisine sınırsız saygım olmasına rağmen bir konuda hiçbir zaman anlaşamadık. "Şarık Ağabey, şu yaptıklarınızı sistematik bir şekilde anlatmanız lazım!". Cevabı hep aynıydı "Yok gereği. Gören görür!". Zûl addediyor sanki yaptıklarını anlatmayı.

Hükümet elektriği tüm dünyanın tercih ettiği gibi kömürden elde etmek yerine doğal gazı stratejik ürün seçtiyse, hükümet elektriği şu kadardan alırım diye garanti vererek ihale açtıysa, açılan ihaleyi en iyi şartları yerine getirip yabancı ortağı ile yurt dışından iki küsur milyar dolar sağlayan Enka kazandıysa, bunda Şarık Tara'nın ne günahı var? Sistemi o hale getirenler, ulusal çıkarlarımıza çok daha uygun olan kömürü yok sayanlar, 1991'den sonra Türkiye'nin içini boşaltanlar utansın.

Enka'nın günahı tabii ki var! Tüm yaptıklarını düzenli ve açık bir şekilde anlatmamış olmak... Ve anlatmamaya devam etmek...

73 yıllık ömrüne dünyanın en anlamlı başarı öykülerini sığdırmış bu dev adamla ilgili son günlerde çıkan haberleri okudukça, hem vefasızlığa yanıyor, hem de çaresizliğime hayıflanıyorum...

Bir özür borcu...
İki hafta önce yazmıştım. Philips benim ilk göz ağrımdır. Babam mühendisti. Teknikten anlar, bu konuda kılı kırk yarardı. Buzdolabımız hariç, ampuller dahil evimizdeki tüm elektronik aletler Philips marka idi.

Bir arkadaşımız son Philips'in kampanya reklamını gördükten sonra Gayrettepe çevresindeki 7 bayiyi tek tek arayıp, hepsinden de ya "Bizde yok!", "Telefonunuzu bırakın arayalım" gibi yanıtlar almıştı.

Türk Philips Elektronik Genel Müdürü Atilla Tüfekçi, bir mektup yazıp, Effect Halkla İlişkiler'e göndermiş. Onlar da bana. Sağolsunlar.

Sayın Genel Müdür mektubunda, "İnternetten bulabilirlerdi" diyor. Zaten bayileri internetten bulmuşlardı. Bu tüketiciyi ilgilendirmez. Tüketici Philips'i bilir. Genel Müdür "Philips'in ücretsiz tüketici hattına başvurabilirlerdi" diyor. Müşteri ille de çaba mı harcamalı? Atilla Bey'in bir hususta yerden göğe kadar haklı. "Verdiğiniz bilgilerin doğruluğunu kontrol etmek için Philips'e telefon etmeyi ihmal ederek; iletişimde en büyük kuralı ihlal etmiş olmuyor musunuz?" diye sormuş. Haklıdır. Samimiyetle özür diliyorum kendisinden. Konunun kahramanı Burak Tezcan Bey, 2 bayiden olumsuz yanıt alıp bana aktardığında, "5 bayi daha arayın, iyice emin olun, sonra yazalım" demekle yetinmeyip, bir de Philips'i aramalıydım...

Sayın Genel Müdür mektubunu kibarca, "Eleştirilerinizi dikkate alarak sizlere daha iyi hizmet vermek için daha fazla çaba sarfedeceğiz" diye bitirmiş. Yanılmıyorsam Burak Bey'i de aramışlar. Benim markama da bu tavır yakışır zaten... Amacımız bir örnekten yola çıkarak iletişim zincirinin, ancak en zayıf halkası kadar güçlü olabileceğine işaret etmekti. Hepsi bu.

Hacı Şakir'e buruk teşekkür
Kurumsal itibar için yayınlanmış prestij kitaplarına hayranım. Trilyon verseniz bir daha benzerini bulmanız zordur. Bu kez de elimde Rota Yayınları'ndan çıkan Hacı Şakir'in "Sabunun Hikayesi" var. Olağanüstü bir kalite ve içerik zenginliği. Tebrikler, teşekkürler Hacı Şakir... Rota Yayınları'nın sevimli sahibesi Günseli Ocakoğlu'nu aradım "Kaç bastınız?" Cevap çarpıcı "1000 Türkçe, 500 İngilizce!"

Çok pahalı olduğu her yanından belli olan bu kitabı daha fazla basmak çılgınlık olurdu zaten. Fakat her zaman dediğimiz gibi, 7'den 77'ye herkesin kullandığı sabun gibi bir ürünün bu muhteşem kitabı, sadece bir avuç insana mı ulaşmalıydı? Çok daha ucuz bir baskı, her markette Hacı Şakir alana bedava verilemez miydi?

Kısa...Kısa...
Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Uğur Ziyal, uçaktan t-shirt'le indi diye, gazetecilere fotoğraf ambargosu koymuş. TRT merkezi muhabirinden habersiz küt diye canlı yayına girmez mi? Çok bozulmuş sayın Ziyal. Fotoğrafa baktım çok şık. Durduk yerde kendi krizini kendi yaratmasa, hariciyenin halktan kopuk o kakavan çizgili siyah takım elbise muhabbetini kıracak... Ama hayır, kahretmiş kendine dünyayı. Başbakan'ına baksa rahatlayacak... Tayyip Bey bu konuda çok daha komplekssiz...

Procter & Gamble, hani pek çok deterjan ve temizlik ürününün arkasındaki dünya devi kuruluş. Çalışanlarını harekete geçirmiş ve hep birlikte sokak köpeklerini koruyan kuruluşlara destek vermeye başlamışlar. Dev uyanıyor. P&G, özellikle Türkiye'de kurumsal iletişim yapmazdı. Sadece ABD'de Missisippi Nehri'nin temizlenmesi ile ilgili bir kampanya yürüttüğünü biliyorum. 'Cemaatle ilişkiler' sadece kurumsala değil iç iletişime de hizmet eder. Sokak köpekleri hedef kitlesine uygun mudur, ölçmedim. Bilmem. Ama PR etkinliği olarak çok iyi bir iş yapmış P&G.

Firmalar ve reklam ajansları zaman zaman reklam filmlerinden kareler gönderiyorlar bize. Çoğu kez içinde tek satır yok. Genellikle hitap da yok... Ne yapacağım şimdi ben bunları? Nerede bu anlatımı seçmelerinin nedenleri, nerede başarılarını gösteren ölçümleme rakamları?.. Nerede, reklamdaki mesajı perçinledikleri yazılı basın reklamları, PR, alternatif medya gibi diğer iletişim kanalları ile bağlantılar?.. Bekliyorum...


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
TEMA
Sarı Sayfalar


Sizinkiler
ArboMedia

Copyright © 2002, Bilgin Elektronik Yayıncılık ve İletişim A.Ş. - Tüm hakları saklıdır