kapat
22.06.2003
YAZARLAR
ATV
EKONOMÄ°


TÃœRKÄ°YE
DÃœNYA
POLÄ°TÄ°KA
SPOR
MEDYA
SERÄ° Ä°LANLAR
METEO
TRAFÄ°K
ÅžANS&OYUN
ACÄ°L TEL


SOLİ ÖZEL


AB, vizyon ve demokrasi

Günümüzde bir demokratikleşme projesi haline gelen AB'nin kuruluş ve gelişme süreçleri demokratik değildi. Bugün de AB'ye yönelik en can alıcı eleştiri, karar almada görülen demokrasi eksikliğidir. Birlik, ilk aşamadan itibaren bir seçkinler projesiydi. Gerçekleştirilenler üye ülkelerin çıkarlarının ortak paydasını yansıtıyordu. Bu çıkar birliğinin önemli amaçlarından biri Avrupa'da yeniden savaş ortamı yaratılmamasıydı. Bu nedenle liberal demokrat değerler ve sosyal devlet özellikleri bu çıkar birliğinin ayrılmaz parçası haline geldi.

Birliğin yeni üyelere her açılışı kendi açısından etrafındaki istikrar çemberini genişletme amacı taşıyordu. Yani genişleme politikası, AB'nin deklare edilmemiş güvenlik politikasıydı. Balkan ülkelerinin üyeliğiyle ilgili tartışmalar da aslında güvenlik amaçlı.

Durum iç açıcı değil
Selanik'te tartışılan anayasayı, istikrar ve demokrasi bağlamında da değerlendirmek gerekir. Ancak 25 üyeli bir birliğin nasıl bir kimliğe sahip olacağı asıl meseleyi oluşturuyordu. Bunun cevabı halen belirlenmiş değil. Federal bir yapı tercih edenlerle ulus devletlerin hareket alanını korumaya çalışanların, büyük devletlerle küçüklerin mücadelesi sonuçlanmadı. Bir Avrupa Anayasası hazırlanması ve bunu bir konvansiyonun üretmesi AB'nin Laeken Zirvesi'nin sonuçlarındandı. O zirve, Konvansiyon'a şu üç görevi vermişti AB'nin kurumlarını, vatandaşlara ve özellikle gençlere yakınlaştırın; yeni, genişlemiş coğrafi/siyasi alanı ne şekilde yapılandıracağımızı belirleyin; AB'yi dünyada istikrar yaratıcı bir unsur haline nasıl getirebileceğimizi tanımlayın.

Ortaya çıkan anayasa bu görevlerden ikincisini gerçekleştirmiş gibi. Ancak bunu yaparken de herkesi tatmin edecek bir metin çıkarabilmek için korunması zor dengeler kurulmuş. Bundan sonrası ve anayasanın nihai metni hükümetler arası konferansta belli olacak. Üçüncü görev, yani istikrar unsuru olma konusunda durum pek iç açıcı değil. Irak Savaşı sürecinde ortaya çıkan farklılıklar gayet ciddi. Üyelerin çıkarları da, dünyaya bakışları da güvenlik ve dış politika konularında çok farklı.

Çıkarlar köstek oluyor
Konsey Başkanlığı ve AB Dışişleri Bakanlığı görevlerinin yaratılmasıyla bu konularda mesafe alınacağı umuluyor. Bu ise kolay bir iş değil. Birinci göreve gelince Kamuoyu yoklamalarına göre yeni genişlemeye hemen hiç destek yok. Yani on yeni üyenin AB'ye girmesi, üye ülke toplumlarının iradesine rağmen gerçekleşecek. Gençlerin tüm bu olup bitenlerle ilgilendiklerini bile söylemek mümkün değil.

Görünen o ki, AB ülkeleri ulusal çıkarlarından, daha ulvi bir amaç uğruna vazgeçemiyorlar. O zaman da global düşünmek söz konusu olamıyor. AB bir vizyon oluşturamıyor. Çıkarlar da artık ortak değerlere destek değil köstek oluyor.

Örneğin CHP Milletvekili Kemal Derviş'in önerdiği gibi Fransa ve İngiltere'nin BM Güvenlik Konseyi üyeliğinden vazgeçmeleri, yerlerini bir AB temsilcisine bırakmaları ihtimali yok gibi. Bu yerelliği aşabilmek AB'nin önündeki en esaslı sorun. Bu açıdan Türkiye de AB için önemli bir sınav niteliği taşıyor. Tam anlamıyla demokratikleşmiş bir Türkiye'yi üye yapamayan bir AB'nin global iddiası da olamayacaktır. Buna karşılık Türkiye'nin de kendi Avrupalılığını, nasıl bir Avrupa istediğini, Avrupa Birliği'nden ne anladığını çok daha yoğun şekilde tartışması gerekiyor. Çünkü bu vizyon üretilmeden yapılacak reformların kökleşmemesi ihtimali hayli yüksektir.


Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya tıklayın

<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
TEMA
Sarı Sayfalar


Sizinkiler
ArboMedia

Copyright © 2002, Bilgin Elektronik Yayıncılık ve İletişim A.Ş. - Tüm hakları saklıdır