kapat
18.10.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

www.ekdilamerica.com
Dünyadan
Spor
banner
Magazin
Kampüs
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
ALİ BAYRAMOĞLU(abayramoglu@sabah.com.tr )

Çifte hata

Cumhurbaşkanı'nın milletvekili maaşlarına ilişkin anayasa değişikliğini "referandum"a götürmeye karar vermesi önemli bir siyasi gelişme. Zira bu karar; "gergin, dar ve tıkanmış siyaset mekanizması" üzerinde yeni olumsuz sonuçlara yol açma ve kendi çapını aşma riski taşıyor.

Ortada elbette "bir yanlış" vardı...

Milletvekillerinin sistem içindeki yerleri, yürüttükleri yasama faaliyeti dikkate alındığında, milletvekilleri maaşlarına sınır koyma mantığı yanlış da olsa, Meclis bir zamanlama hatası yapmıştı. Okay Gönensin dün yerinde bir tespitle şunları söylüyordu:

"Türk ekonomisi en kötü dönemini yaşarken, bütün sektörlerde işsizlik çığ gibi büyürken ve son krizlerle her Türk insanı yüzde 75 oranında fakirleşmişken, milletvekillerinin yine kendilerine yangından mal kaçırır gibi zam yapmalarını kamuoyu hazmedemezdi..."

Ama ardından "ikinci yanlış" yapıldı...

Sezer, "veto" yoluna gitmek yerine "referandum"u seçerek tehlikeli bir adım attı.

Anayasa'nın 175. Maddesi'nde yer alan "Doğrudan veya Cumhurbaşkanı'nın iadesi üzerine Meclis üye tam sayısının üçte iki çoğunluğu ile kabul edilen Anayasa değişikliğine ilişkin kanun veya gerekli görülen maddeleri Cumhurbaşkanı tarafından halkoyuna sunulabilir" hükmü uyarınca ve Sezer geri adım atmadıkça, referandumun önlenmesi mümkün görünmüyor.

Muhtemel referandumun sonucu ise şimdiden bellidir:

Seçmen yüzde 100'e yakın bir oranda maaş artışını düzenleyen maddeye hayır diyecektir.

Ancak buradaki sorun, referandumun bir madde hakkında fikir beyanını ifade etmekle kalmayıp parlametonun, hatta "siyasi mekanizmanın tümüne ilişkin bir tavır oluşturması", en azından güçler dengesi çerçevesinde böyle yorumlanacak olmasıdır.

Bu, tehlikeli bir hattır.

"Siyasetçiye yönelik öfke"nin, bu referandum üzerinden "siyaset mekanizmasını ret" haline dönüşmesi, Türkiye'nin içinde bulunduğu koşullar, "siyasi alanın darlığı, örselenmişliği" dikkate alınacak olursa, ortaya "siyasetin meşruiyeti"yle ilgili bir sorun çıkarır. "Siyasetin yeniden yapılanarak alanını genişletmesi ihtiyacı"nın iyice anlamsızlaşması sonucunu doğurur.

Ülke kamuoyunun "siyasetten kaçtığı, siyasetçiye hınçlandığı, siyaseti devlet kurumları ve aktörleriyle özdeş kılmaya yöneldiği" bir dönemde; hepsinden önemlisi, "toplumsal beklentiler ve siyasi kararlar arasındaki boşluğun türlü krizleri beslediği" bir ortamda, bu sonuç, otoriter bir ruh halini besleyecek, istikrar sorununu iyice karmaşık hale getirecek bir durumdur.

Kaldı ki, referandumların sık başvurulan araçlar olmaması boşuna değildir. Türkiye'de de, Batı'da da halkoylamalarına toplumun tümünü ve ana istikameti ilgilendiren çaptaki tercihlerde başvurulmaktadır.

Toplumları iki ana kesime bölme riski taşımalarından ötürü "referandumların hukuki açıdan olmasa bile siyasi açıdan demokratik niteliği her zaman tartışmalı" olmuştur.

İşte bu noktada oklar Cumhurbaşkanı Sezer'e dönmektedir.

Denebilir ki, Sezer kamu vicdanını dinliyor ve demokratik-anayasal bir yetkisini kullanıyor. Elbette öyle. Ancak Sezer'in bulunduğu yer, atacağı adımların siyasi sonuçlarını iyi hesaplamayı da gerektirmektedir.

Sezer'in bu tavrının popülizmden kaynaklanmadığını biliyoruz. Ama unutmamalı ki, o da siyasetin içindedir ve siyaset esneklik ister, doğru sonuca, doğru yöntemlerle varmayı gerektirir.

www.superbahis.com


www.sigortam.net

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır