kapat
08.10.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

www.ekdilamerica.com
Dünyadan
Spor
banner
Magazin
Kampüs
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
RUHAT MENGİ(rmengi@sabah.com.tr )

Vatandaşın hak ve özgürlükleri!

Yargıtay Başkanı Sami Selçuk'un "Bu meclis Anayasa'yı değiştiremez" sözüyle başlamıştı tartışma.. Meclis Başkanı, bazı siyasetçiler, medya ve Yargıtay Başkanı bu cümle üzerine tartışmayı günlerce sürdürdüler. Bir taraf Başkan'ın böyle bir söz sarfetmemesi gerektiğini söylerken, Selçuk konuşmasının yanlış anlaşıldığını "Meclis'in bu yapısıyla Anayasa'yı değiştiremeyeceğini" açıklıyordu.

Ona göre toplumun tüm kesimlerinin temsil edilmediği, barajın altındaki partilerin katılamadığı bir oylama geçerli sayılamaz, ilerde sorun çıkabilirdi. Bunlar teknik konular ve ben de her konuyu bir hukukçu, ekonomist ya da toplumbilimci kadar açıklayamam. Benim üzerinde durduğum, Yargıtay Başkanı veya onun gibi üst düzey, yetkili bir ağızdan çıkan her sözün yanlış anlamalara fırsat vermeyecek kadar dikkatle söylenmiş olması gerektiğiydi. "Bu Meclis Anayasa'yı değiştiremez" sözü "yanlış anlaşıldığı süre içinde" etkisini gösterebilir, uluslararası terörün ciddi şekilde arttığı bir dönemde her maddenin, her değişikliğin çok iyi incelenmesi gerekirken aceleye gelebilirdi. Nitekim, bence gelmiştir. Bu kadar yıl beklendikten sonra bazı maddelerin değişikliğinde yine zamanlama yanlış olmuştur ama bunu zaman gösterecek.

Şimdi tekrar Yargıtay Başkanı'nın Anayasa hakkındaki konuşmasına dönelim. Geçen Cuma günkü yazımda Başkan Sami Selçuk'la yaptığımız ikinci telefon konuşmasından söz etmiş ve ona sorduğum "Hakimler, yargıçlar suçlamaları kesin delil kabul ederek tutuklama yapabilirler mi?" sorusunun cevabını vermiştim. Yazıda, söylediklerinin yeterince açık olmadığını düşünen Başkan üçüncü kez aradı.

"Yeni bir Anayasa"
Önce Anayasa değişiklikleri hakkındaki görüşünü bir kez daha tekrarladı. Söyledikleri özetle şöyle;

"Anayasayı değiştirmek başka şeydir, bazı maddeleri değiştirmek ise başka.. Anayasaların yapılma nedeni devlet gücünü hukukla sınırlamak, vatandaşın hak ve özgürlüklerini arttırmaktır. Burada tam tersi oldu. Ben Anayasa'nın tümüyle değiştirilerek yeni bir Anayasa yapılması gerektiğini savunuyorum. 1961 Anayasası'nın bazı maddeleri 1971'de değiştirilmiş, bu da iç tutarlılığını yitirmesine neden olmuştu. Bu da yitirecektir."

Ben bu konudaki görüşümü yukarıda belirttiğim için tekrarlamıyor ve hukuk adamlarının "suçlamaları kesin delil kabul ederek tutuklama kararı vermesi" konusuna geçiyorum. Yargıtay Başkanı "Yargıçlar ve savcılar da insan, onlar da duygusal davranabiliyorlar" demiş ve ben bu sözü başlıbaşına çok önemli bir soru haline getirmiştim;

"Bir hukuk devletinde yargıçlar, hakimler duygusal davranabilir mi?"

Önyargılı yargılanma
Sami Selçuk 2000-2001 Adli Yılı Açılış Konuşması'nda bunun çok açık olarak anlatıldığını söylüyor. İşte konuşmanın o bölümü;

"Varsın, kimi gelişmiş ülkelerde daha da ileri gidilerek, önyargı oluşmasın, yargıç duruşmayı önyargıyla yönlendirmesin diye dosyadaki anlatımlarla iddianame dışındaki belgeleri, duruşma öncesi yargıçlar bile inceleyemezler densin, böylesine inceleme yasakları getirilecek kadar duygusal davranılsın. Benim ülkemde, hukuk sadece yazılır; yazılı hukuku 'varak-ı mihr-ü vefayı kim okur, kim dinler, kim uygular ki?' Yargıcın önündeki her davada, yargıcın da bir canlı insan olduğunu (...) düşünmeden, işini güçleştirme pahasına ve kimileyin ilerde sermaye yapma amacıyla, her boydan insan, yerli yersiz, duruşma öncesi kanıtlar ve eylemler üzerinde yorum yapar, konuşur, yazar, hatta hükümler kurar. Böylece "önyargısız âdil yargılanma" ve suçsuzluk karinesi ilkeleriyle birlikte yargıçlık hakları her gün çiğnenir."

Yargıtay Başkanı bu konuşmasıyla Türkiye'de yargıçların bağımsız olamadığını, etki (veya baskı) altında kalabileceklerini açıklıyor. Bana göre, kafamızdaki "birilerinin siyasi gelecek veya herhangi bir başka çıkar amacıyla başka birilerini suçlaması, günah keçisi seçmesi" sorularının gerçek olabildiğini söylüyor. Buradan da, medyanın (veya intikam almak isteyen bir kesim medyanın) etkisi ve kamuoyu baskısı oluştu bahanesiyle suçsuz insanların bile "önyargılı yargılanma"ya maruz kaldığı sonucu çıkıyor. Buna inanmak mümkün mü? Böyle bir haksızlığa izin verilebilir mi?

Ve eğer durum buysa, tutukluların suçsuzluğu anlaşılıp serbest bırakıldığında "1 günlük özgürlük bedeli" olarak 5 milyon TL ödenen, ne aile boyu yıpranmaların, ne kaybedilen prestijlerin önemsenmediği bir düzende adalete nasıl güvenebiliriz?

Nasıl, nasıl?

TÜSİAD Sivil Toplum Kuruluşu mu?
Bir okuyucum gönderdiği 'e-mail' de böyle soruyor;

"TÜSİAD'ı sivil toplum kuruluşu kabul edebilir miyiz?"

Elbette.. Kendilerine karşı Başbakan dahil bazı siyasetçiler ve bazı köşe yazarları tarafından yapılan haksız suçlamalara rağmen TÜSİAD, ülke yönetimindeki hataları da çok yakından izleyen ve toplumun geleceğini olumsuz etkileyecek ekonomik, siyasi karar ve uygulamalara karşı çıkan en önemli sivil toplum kuruluşlarından biridir. Çünkü ülke ekonomisinde lokomotif görevi yapan sanayilerin sahip ve yöneticilerinin, iş adamlarının oluşturduğu bir dernektir ve ihracatın % 5' i ile devlete ödenen vergilerin de yarısı onlar tarafından yapılmakta ve ödenmektedir.

Bu durumda elbette hükümete "Gerekli yasaları (Seçim ve Partiler Kanunu) çıkarın, düzgün bir Meclis oluşmasını sağlayın, siyasi istikrarsızlık ve hatalar ekonomiyi de, toplumu da olumsuz etkiliyor" deme hakları vardır. Kimse de onlara çıkıp "Ne hakla böyle diyorsunuz?" diye soramaz. Sormamalıdır. Hele de "Şu anda hükümet değişikliği olamaz. Seçim hiç olamaz. Seçim olursa Tayyip Erdoğan gelebilir" gibi bir gerekçeyle hiç sormamalıdır. Beğeniriz, beğenmeyiz o başka mesele. Ama eğer Tayyip Erdoğan'ın siyasi bir partinin genel başkanı olmasında bir sakınca yoksa ve o parti demokratik bir seçimde, dürüstçe yarışarak oy alabilirse iktidara da gelecektir. Sakınca varsa, o da başka bir tartışma..

Gerekiyorsa hükümet değişir, seçim de olur. Ülkeyi bu duruma getirmelerine itiraz edilmiyor da seçime mi edilecek?

TÜSİAD, Seçim ve Partiler Yasası değişikliklerini istiyor. Bunu halk da istiyor. İstemeyen sadece genel başkanlar.. Suçlanacak biri varsa TÜSİAD değil, onlar..

Ne diyor Başbakan Ecevit TÜSİAD için?
"Onlar 1978'de de hükümet aleyhine kampanya açıp zarar verdiler.."

1978.. 23 yıl önce.. Ecevit oradaydı. Yine orada..

TÜSİAD susarsa bu gidişle 23 yıl sonra da aynı konuları tartışıyor olacağız!

www.superbahis.com


www.sigortam.net

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır