kapat
08.10.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

www.ekdilamerica.com
Dünyadan
Spor
banner
Magazin
Kampüs
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 

11 Eylül sonrası ve Türk modeli


ABD'ye karşı gerçekleştirilen terörist saldırılar, Amerikalı siyaset bilimci Samuel Huntington'un Soğuk Savaş'tan sonra dünyada kapitalizm-komünizm çatışmasının yerini "uygarlıklar (ya da dinler) çatışmasının" aldığına dair teorisini bir kez daha gündeme getirdi.
Huntington'un tezi, "Batı'nın bundan sonra karşılaşacağı meydan okumanın İslam aleminden geleceğini" vurguluyor ve "dinler arasındaki mücadelenin, İslamla Batı veya Konfüçyüs etkisindeki Asya uygarlığı ile Batı arasında olacağı" kehanetinde bulunuyor.

Dinci ve hatta ırkçı bir fanatizmin sözcülüğünü yapıyorsa da, bu tezin, bugünün siyasi ortamında İslam'la Batı arasındaki uzlaşmazlığın yüksek bir çatışma olasılığını oluşturduğu yolundaki bir anlayışa yol açtığı görülüyor.

Ancak, bu kavramla birlikte gündeme bir de ülkemize ilişkin bir tez geldi. Bu da, Türkiye'nin özümsediği ve temsil ettiği değerler nedeniyle, Batı ile İslam uygarlıkları arasında ahenk ve barışın sağlanmasında önemli bir misyon üstlenebileceğine ilişkin...

Laik-demokratik-cumhuriyet modeli
Nitekim dünyaca ünlü Amerikalı tarihçi Bernard Lewis, Le Figaro gazetesinde yayımlanan yazısında, İslam dünyasında hiçbir Arap ülkesinin bir devlet yönetim modeli yaratma başarısını gösteremediğini, buna karşın Türklerle İranlılar'ın birbirine rakip iki devlet modeli oluşturmuş olduklarını dile getirdi. Lewis, Atatürk'ün dehasının ürünü olan ve çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmayı hedef alan "Kemalizm" modelini, İran'ın "çağdaş uygarlığı düşman olarak gören" ve dini devletin merkezine oturtan modeliyle karşılaştırıyor ve yaşama şansı olan yegane modelin Türk modeli olduğunu vurgulayarak Orta Doğu'dan Orta Asya'ya kadar uzanan geniş coğrafyadaki ülkelere Türk modelini örnek almaları gerektiğini öneriyor.

Washington'daki Foreign Policy İnstitute uzmanlarından Michael Radu da, "Atatürk'ün kurmuş olduğu devlet sisteminin, İslamiyet ile Batı'nın siyasi değerlerinin çatışmadığını kanıtlayan başarılı bir örnek olduğunun" altını çizerek, Avrupa'nın, Türkiye'nin "Radikal İslam"a karşı verdiği mücadeleyi insan haklarına müdahale olarak görmelerini "ciddiyetten uzak" olarak değerlendiriyor.

ABD Kongre Heyeti Başkanı Senatör Weldon'un, Türkiye'yi "tacın parlayan mücevheri" olarak nitelemesi de, sadece ülkemizin öne çıkan stratejik öneminden değil, yukarıdaki görüşlerden de esinlenmesinden ileri geliyor.

Esasında, İtalya Başbakanı Berlusconi'nin, "İslam uygarlığını" aşağılayan sözlerine hayret etmemek lazım. Çünkü, Batılı kamuoyları, asırlar boyunca İslami inanç ve yaşam tarzının bilimin gelişmesini ve insanlığın ilerlemesini engellediği yolundaki görüşlerin etkisinde kalmışlardır. Batılılarda, İslam'ın özünde antidemokratik olduğu, İslami ve demokratik değerlerin temelde birbirlerine ters düştüğü yolunda kemikleşmiş bir önyargı vardır. Bu nedenle de, Batı dünyasında, çoğulcu demokrasi ve sanayi toplumunun sadece Hıristiyan kültür ve değerlerinin hakim olduğu bir ortamda gelişip boy atabileceği hususunda katı bir inanç oluşmuştur. Japon demokrasisine bu tezin bir istisnası olarak bakılır.

Oysa, Türkiye, İslam dinini, laik devlet yapısı, çoğulcu demokrasi ve piyasa ekonomisiyle bağdaştıran bir sistemin dünyadaki tek uygulayıcısı olarak, bu tezi çürütebilme ve Türklük ve İslam dünyası için parlak bir model ve cazibe odağı olabilme imkanına sahip yegane ülkedir.

Demokrasi ihraç eden bir Türkiye
Ancak, Türk modelinin dünyaca tartışmasız kabul edilmesi, Türkiye'nin demokrasi, insan hakları ve şeffaflık alanındaki eksiklerini tamamlayarak tam anlamıyla bir hukuk devleti olmayı başarmasına ve böylece birinci ligdeki ülkeler arasında yer almasına bağlıdır.

Bunun da yolu AB'ye üyelikten geçer. AB'ye üyelik süreci, Türkiye'ye ekonomik ve sosyal sorunlarını çözmek ve iç barışı sağlamak için en uygun ortam ve motivasyonu sunuyor.

AB kriterlerini uygulayan ve birinci lige terfi eden bir Türkiye "laik-demokratik-cumhuriyet" modelinin dünyada yegane temsilcisi olarak, hem Batı, hem Doğu'da çok özel bir konum kazanacak ve bölgesinden başlayarak dünyaya demokrasi ihraç edecektir.

Bu tarihi misyonu üstlenen ülkemiz, dünya barışı ile istikrar ve refahına ciddi katkılarda bulunabilecektir. Dünyanın olduğu kadar AB'nin de böyle bir Türkiye'ye ihtiyacı vardır.

AB'nin, böyle bir stratejik perspektiften hareketle, genişleme sürecinde Türkiye'yi birinci dalga ülkeler arasına alarak bu tarihi misyonunu gerçekleştirmesine yardımcı olmasında büyük yararı vardır.

Şu anda, Türkiye'nin başında böyle tarihi bir misyonu üstlenebilecek yetenekte bir lider ve hükümet görünmüyorsa da, bu durumun böyle süremeyeceği bir gerçek. Bu bakımdan, AB'nin Türkiye'ye tam üyelik yolunda mesafe alması için azami destek ve yardımda bulunması ve kendini mümkün olduğunca erken bir "Hıristiyan Kulübü" olma görüntüsünden kurtarmasında yarar var...

ŞÜKRÜ ELEKDAĞ KİMDİR?
Türk Dışişleri'nin yetiştirdiği en önemli ve en başarılı diplomatlardan olan Şükrü Elekdağ, İstanbul doğumlu. Paris Hukuk ve İktisadi Bilimler Fakültesi'nde iktisat doktorası yaptıktan sonra 1951 yılında sınavla Dışişleri Bakanlığı'na meslek memuru olarak girdi. İlk dış görevini New York'ta Birleşmiş Milletler nezdindeki Türkiye Daimi Delegasyonu'nda yaptı.

Daha sonra Paris'te Türkiye'nin NATO'daki Daimi Delegasyonu'na atanan Şükrü Elekdağ, NATO'nun sivil kanadında Askeri İşler Komitesi'nde temsilci olarak görev yaptı, buradan da Dışişleri Bakanlığı NATO Dairesi Genel Müdürlüğü'ne terfi etti.

1970-1974 yılları arasında Türkiye'nin Japonya Büyükelçisi olarak görev yapan Elekdağ, 1974'te Dışişleri Bakanlığı Müsteşarlığı'na getirildi Elekdağ yaklaşık 40 yıllık diplomasi kariyerini, Dışişleri'nin en önemli görevi olarak kabul edilen Washington Büyükelçiliği ile noktaladı; 1979'da Washington'a atanan Elekdağ burada 1989'a kadar görev yaptıktan sonra emekliye ayrıldı.

Dışişleri'ne veda ettikten sonra çeşitli gazetelere düzenli olarak yazı yazan Elekdağ, sarı basın kartı sahibi. Elekdağ 1990'dan bu yana da Bilkent Üniversitesi'nde "Kıdemli öğretim görevlisi" olarak master ve doktora öğrencilerine "Çağdaş Strateji" dersi veriyor. Elekdağ evli ve 4 çocuk sahibi.

ŞÜKRÜ ELEKDAĞ

www.superbahis.com
www.sigortam.net

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır