Aslında iki taraf için de namus meselesi oldu. Taraflar birbirine mecbur... Ama bir yolunu bulup sıyrılabileceklerini bilseler, ayrılmaya da yatkınlar. Sözünü ettiğimiz IMF-Türkiye ilişkileri. Hani, şu "şeffaf" olduğu söylenen...
Bugün gelinen noktada, 10'uncu Gözden Geçirme sürecinin, neden sonuçlandırılamadığını tam olarak bilen neredeyse yok gibi. Ya ABD'ye hangi pazarlık konuları ile gidildiğini bilen kaç kişi var?
Devlet Bakanı Kemal Derviş, Washington'da düzenlediği ilk basın toplantısında, "Vadesi gelen ve ödenmesi gereken 5.5 milyar dolarlık IMF kredisini erteleme talebimiz yok" dediği sırada, IMF Türkiye Daimi Temsilcisi Odd Per Brekk, hükümetin bu yönde niyeti olduğunu ve kolaylık gösterileceğini açıklamıştı bile.
Bu arada, 3-5 milyar dolar ek kaynak isteneceğini kimse telaffuz etmemeye özen gösterdi. Öyle ya beklenti yaratılıp, reddedilme tehlikesi vardı.
Peki, 2002 yılında yüzde 35 enflasyon, yüzde 5 büyüme, yüzde 61 hazine bonosu ortalama faizi, bir milyon 630 bin lira ortalama dolar kuru hedefine inanan kaldı mı?
IMF ile görüşmelere, saydamlık penceresinden bakma imkânı giderek güçleşiyor. Buzlu camın ardında ise işler hiç de kolay değil. 2002'yi kurtarma adına girişimler yapılırken, 2001 yılının hesabı görülemedi bile. O halde IMF tam olarak ne istiyor?
Örneğin,
* Sırada yeni bankalar mı var?
Türk tarafı, bırakın yeni birkaç bankayı devletleştirmeyi, Fon'a almadan yaşatma formülleri peşinde.
* Kamu çalışanlarının vergi iadesi ve maaşları ile ilgili önlem mi isteniyor?
Hükümet'in, sıfır zam senaryosunu aklına bile getirmediği açık. Enflasyon kadar zam verileceği, vergi iadesinin korunacağı anlaşılıyor.
*!İlave vergi mi isteniyor?
Hükümetin yeni vergi alacak takati yok. Katmerli vergi alınacak mükellef kalmadığı da biliniyor.
* Personel operasyonu mu düşünülüyor?
Memurları, erken ya da zorunlu emekli etmenin yasal güçlükleri her fırsatta anlatılıyor.
* Savunma harcamaları mı?
Uluslararası terörle mücadelenin doruğa çıktığı bir ortamda, bunu önermeye IMF bile cesaret edemez deniyor.
2002'de uluslararası mali piyasaların daraldığını gören Derviş ve ekibi, son çare olarak yeniden IMF'yi devreye sokmak istedi. Ancak, iyimser mesajlara rağmen, olayın boyutunun IMF'yi de aştığı görülüyor. İş, G-7'lere kalınca, iktisadi olmaktan çok siyasi kimlik kazanıyor. IMF'den, doğrudan kaynak alınması kadar, "garantör" rolü de ön plana çıkıyor. "Sıkı bütçe politikası, harcamaların kısılması, yeni vergi, dalgalı kur, enflasyon hedeflemesi, yapısal reformlar" sürerse, Türkiye'ye içte ve dışta güven oluşacak, kaynak akışı başlayacak. Bu kaynaklar gelmezse IMF, "kaynak vereceğini" ilan edecek. Böylece, IMF'nin para verme vaadi ile bile Türkiye dış borç bulacak. Bakalım, senaryolar zinciri içinde ekonomi, özellikle reel ekonomi için yaşayacak zaman kalacak mı?