kapat
05.10.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

www.ekdilamerica.com
Dünyadan
Spor
banner
Magazin
Kampüs
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
RUHAT MENGİ(rmengi@sabah.com.tr )

Hukukta 'duygusallık' olabilir mi?

Yasalar hakkında çoğumuz öyle az bilgiye sahibiz ki.. Geçenlerde "Anayasa değişiklikleri" ile ilgili bir TV programında sunucu stüdyoda bulunan izleyicilere sordu;

"Yapılan değişiklikleri onaylıyor musunuz?"

Birkaç çekimser parmak kalktı, onların da bazıları arkadan "Hangilerini onaylamıyorsunuz" sorusu gelebilir diye tekrar çekildi.. Salonun büyük çoğunluğunun izlediği programın konusu olan ve kendilerinin, gelecek kuşakların kaderini etkileyecek değişiklikler hakkında bile bilgisi yoktu.

Bu, en az "Kim 500 milyar ister" yarışmasında "TBMM'nin ilk başkanı kimdir?" sorusunu bilemeyen (buna rağmen utanmadan 16 milyara talipti) ve "Amcama sorayım" diyen gencin durumu kadar vahim bir durum. Kimse bize bir şey açıklamıyor. Halkın çoğu Anayasa'dan bile habersiz..

Onun için ben yasalar konusunda öğrendiklerimi sırası geldikçe okurlarımla paylaşıyorum.

Şimdi, önce geçen yazımda sorduğum soruları hatırlatayım; Salı günü, geçen hafta "Hedef Sabah'ı yok etmek mi?" sorusuyla başladığım araştırmaya devam etmiş ve BDDK'nın "Kamu zararı dengelenmiştir" diyerek borçların ödenmesi için anlaşma yapmasına, güvence vermesine, Etibank'ın el konmadan önce satışa çıkarılmış ve Koçbank'la anlaşmaya varılmış olmasına, böylelikle "çete, dolandırıcılık, zimmet" gibi suçlamaların gerçek dışı olduğunun görülmüş bulunmasına rağmen "Dinç Bilgin" neden halâ tutuklu bulunuyor? Bu davadan çok daha ciddi olayların dosyaları bekletilirken, diğerlerinin sanıkları serbest bırakılırken, o niçin şahitler dinlenene kadar içerde tutuluyor? Böylelikle, bileğinin gücüyle zirveye çıkmış büyük bir medya kuruluşuna zarar veriliyor, borcunu ödeme gücü zayıflatılıyor diye sormuştum.

Önce şunu söyleyeyim ki hiçbir davada kendimle ilgili olanlarda bile yargıdaki bir olay hakkında konuşmam ve yazmam. Burada da yargıya karşı aynı saygılı yaklaşımımı korumak isterim. Ama sadece benim değil kamuoyunun, Anayasa'da da güvence altına alınmış bulunan ve kutsal bir hak olan "Bilgi ve haber alma hakkı" ile şahısların veya kurumların "Savunma hakkı" açısından çok önemli sorular ortaya çıkmış durumda.. Ve bunların cevabının da bulunması gerekiyor.

Yargıtay Başkanı'nın ikinci telefonu!
Yargıtay Başkanı Sami Selçuk, Pazartesi günü kendisiyle ilgili olarak yazdığım ikinci yazı üzerine tekrar aradı. Anayasa değişiklikleri hakkında kısa bir sohbetten sonra, Salı günü yayımlanan Etibank'la ilgili yazımdaki sorumu önce ona sordum: "Mahkeme, ispatlanmamış suç iddialarını gerçek kabul ederek insanları tutuklayabilir, sonra da bu süreyi uzatabilir mi, bir hukuk devletinde çifte standartlı, keyfi uygulamalar yapılabilir mi?" En önemli yargı kuruluşlarından birinin başkanı olarak vereceği cevap beni meraktan kurtarabilirdi..

Başkan Selçuk önce yargıdaki bir olay hakkında konuşmak istemedi ama bu soruyu benzer durumdaki diğer sanıklar ve tutuklular, kısacası diğer dosyalar için de ve genel bir bilgi olarak öğrenmek istediğimi farkedince şu cevabı verdi;

"Elbette tutuklayamaz. Savcı sanığa ve yakınlarına tutuklama nedeni hakkında açık seçik bilgi vermek zorundadır. Ama dosyayı bilmiyoruz, hangi nedenle bu karara vardıkları hakkında bilgimiz yok. Yalnız savcılar, yargıçlar da bazen duygusal davranabiliyorlar."

Bu açıklamada kilit söz "hukuk adamlarının duygusal davranabildikleri"nin, hukukun en üst kademesinde bulunan biri tarafından söylenmiş olmasıydı. Böyle bir gerçek kabul edilebilir miydi?

Vicdani sorumluluk ve halk jürisi
Aynı soruyu ve "duygusallık" konusunu Meclis'te 4 yıl Anayasa Komisyonu Başkanlığı yapmış olan, Türkiye'nin en iyi avukatlarından Burhan Apaydın'a sordum. Söyledikleri özetle şöyle;

- Anayasa'nın 138. maddesine göre hakimler Anayasa'ya; kanuna, hukuka ve vicdanlarına göre karar verirler. Vicdani kanaat; hiçbir etki altında kalmadan, delillerin değerlendirilmesi sonucunda tarafsızlıkla karar verilmesi demektir. Hakimin, başını yastığa koyduğunda rahatsızlık hissetmemesi anlamına gelir. Yargıtay Başkanı'nın "hukuk adamlarının duygusal davranabildiklerini" söylemesi bu nedenle asla kabul edilecek bir durum değildir.

- Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 32. maddesine göre; Mahkemelerin bütün kararlarının somut gerekçeleri olmak zorundadır. "Mahkeme, usule, kanuna uygun olarak kararın onanması" diyemez, yeterli değildir, açıklanması gerekir.

- Aynı Kanunu'nun 395. maddesi; Mahkumiyet hükümleri kesinleşmedikçe icra olunamaz."

- Anayasa'nın 19. maddesinde tutuklama şartları gösterilmiştir;

"Bir şahsın tutuklanmasını gerektiren ana kural; yükletilen suçun işlendiğine dair kuvvetli delillerin bulunması gerekliliğidir. Sadece suçun isnadı yetmez, delil şarttır.

Bu madde gerçekleşse bile, tutukluluk halinin devamına karar verilmesi için;

1) Kişinin kaçma şüphesi veya

2) Mevcut delillere etki yapması gibi kuvvetli bir şüphe gereklidir. (Ki burada sanığın, Etibank'a el konduğunu duyar duymaz Türkiye'ye dönmesi gibi bir durum var, kaçma sözkonusu değil.)

Avukat Burhan Apaydın'ın daha sonra "Savunma hakkının kutsal bir hak olduğunu, bu hakkın gerektiği gibi kullanılmaması halinde adaletin güvence altında olamayacağını" söylemesi aklıma ABD'de eyalet mahkemelerindeki "halk jürisi"ni getirdi. Orada bir olay hakkında halkın kararı "kamu vicdanının rahat olması", böylelikle "adalete güvenin sarsılmaması" açısından büyük önem önem taşır..

Sami Selçuk ve Burhan Apaydın'ın sözleri geçen yazılarımdaki sorularımın cevaplarını veriyor. Özellikle de Ceza Yasası'nın "Mahkumiyet hükümleri kesinleşmedikçe icra olunamaz" maddesi.. Demek ki haklıyım. Suçlamalar kanıt kabul edilemez. Arkadaşlar, kesin karar verdim, hukuk da okuyacağım. Yazdığım konuları araştırırken öyle çok şey öğrendim ki bugüne kadar, ezberleyecek az madde kaldı.. Neyse şimdilik buraya kadar.

Bundan sonrasını "Adalet"e bırakıyorum.

Bir bardak su!
İçelim.. Siyasi yolsuzluklar konusunun halledilmesi üzerine bir bardak su içelim. Konu bir kez daha, uzun yıllar boyu açılmayacak şekilde kapatıldı. Son dakikada alelacele anlaşarak, bu ekonomik kriz döneminde, vatandaşın ekmek alacak para bulamadığı, Hazine'nin "Emekli maaşlarını ödeyecek para yok" dediği, kapı kapı borç arayan ve kişisel prestijiyle bunu sağlamaya çalışan Kemal Derviş'in, kendilerinin batırdıkları ekonomiyi hokus pokusla bir anda düzeltemediği için yine kendileri tarafından suçlandığı bir dönemde beyler daha önce tenkit edilen kıyak maaşlarına önce usturuplu bir kıyaklık daha yaptılar.

Kendilerine yaptıkları kıyağa bir de "dokunulmazlığın sınırlandırılmaması" kıyağını eklediler.

Adalet Komisyonu'nda "Medeni Kanun değişikliğinin kabul edildiği tarihten sonrası için geçerli sayılması" şartını getiriverdikleri gibi..

Yani hiçbir değişiklik beylerin şahsına zarar vermeyecek. Kendi paçalarını her durumda kurtaracaklar. Yargı da onları sorgulayamayacak. Bugüne kadar olduğu gibi yolsuzluk sorunları kendi içlerinde hallediliverecek.

Şimdilik kutlarız. Büyük başarıydı. Ama unutmasınlar; onlardan kurtulduğumuz ve dürüst, demokratik bir seçimle yeni bir meclise kavuştuğumuz gün çok şey değişecek. "Dokunulmazlık"la birlikte!

Valide sultan kabul etti
Hani şu DSP Milletvekili Gülener'in Rahşan Hanım'a yazdığı, beni pekçok güldüren "Veliahdınızı belirleyin" mektubundan söz etmek istiyorum. Padişahlığın (pardon DSP'nin) veziresi hanımefendi, her zamanki alışkanlıktan şaşmamış ve "Böyle bir mektup gelmedi" demişti ve ben de 'gelmese de farketmez, nasılsa durumun böyle olduğunu bilmeyen yok' demiştim ya, işte o meseleden.. Aslında bunu derken mektubun gelmiş olduğundan yüzde yüz emindim emin olmasına.. Ama gosgocca bir Başbakan eşinin de gerçeği saptırabileceğini söylemek yakışık almazdı.

Peki, şimdi ne demeli?.. Olay kabul edildi, yeni bir açıklama yapıldı: Rahşan Hanım "Mektup geldi ama kendisini ikinci kez davet etmedim, biz özel meselelerimizi kimseyle konuşmayız" demiş.. Ah Rahşan Hanım ah! Önce bu mesele özel mözel değil.. Artık hayati bir toplumsal ve siyasi sorun haline geldi. Sonra da.. Hiç değilse siz bunca yıldan, bunca ikbalden sonra gerçeklerden kaçmayın.. Bu millet kimseye güvenemiyor artık!

www.superbahis.com


www.sigortam.net

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır