kapat
25.09.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

www.ekdilamerica.com
Dünyadan
Spor
banner
Magazin
Kampüs
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
ERDAL BİLALLAR(ebilallar@sabah.com.tr )

Dost acı söyler

İstanbul, tarihinde hiç bu kadar gözardı edilmemişti... Hiçbir dönemde belediye hizmetleri bu denli iflas etmemişti... Ve bu kent böylesine patinaj çekmemişti...

Yanlış anlamayın: bu benim değil İstanbullular'ın tespiti.. Beni her gün telefonla arayan, faks çeken, e-mail gönderen İstanbullular'ın şikayeti... Yakınmalar ortak:

"Ali Müfit Gürtuna nerede, ne yapıyor? Saraçhane'deki binasını güçlendirmek için boşaltan belediyenin birimleri nerede çalışıyor?"

Dikkat edin; 15 milyon İstanbullu aylardır ortalıkta görünmeyen belediye başkanını merak ediyor, belediye birimlerinin hizmet verdiği binaların yerini bile bilmiyor...

*
Ben, sabah saat 06.00'da ilçesini dolaşan belediye başkanları biliyorum... Saat 07.00'de randevu veren başkanlar görüyorum... Hatta öğle yemeğini bir esnaf lokantasında halkla birlikte yiyen seçilmişler tanıyorum...

Bu davranışları onları küçültmüyor, aksine halkın gözünde yüceltiyor...

Ama ya Gürtuna?

Aylardır İstanbul'un bir caddesindeki, meydanındaki kaldırıma bile basmadı... Onu seçen halktan korkup koruma ordusuyla dolaştı... Belediye yatarken, kenti "Büyükşehir Belediyesi çalışıyor" afişleri ile donattı...

Ve en acısı "Benim diyebileceği" bir tek projeye imza atmadı... Bunlarla da kalmadı, kendinden önceki yönetimlerin başlattığı projeleri tamamlayamadı...

Çünkü, böyle projeleri düşünecek, gerçekleştirecek bir kadro oluşturamadı...

Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri kim? Ne iş yapar? Bugüne kadar hangi icraatlara imza attı?

Çevre Koruma Daire Başkanı, sözüm ona kağıt toplama(!) kampanyasından başka ne yaptı? Bu kentin hangi çevre sorununu çözümledi? Hangi projeleri üretip, gerçekleştirdi?

Bu örnekleri çoğaltmak, yanlışları vurgulamak, işgal ettiği koltuğu dolduramayan bürokratları sıralamak, partisine, cemaatine borç ödeyenleri açıklamak mümkün...

Ama bunları İstanbullular değil, Gürtuna görmeli... Yumruğu masaya indirmeli, bu kentin önünü tıkayanlara yol vermeli...

*
SON SÖZ: Amacım Gürtuna'yı yermek değil, bir dost olarak yanlışlarını söylemek... Hatalarını göstermek... İstanbul için silkinip kendisine gelmesini temin etmek...

DEVLETE İŞİ DÜŞEN YANDI!

Bireysel terör!
Kamu kuruluşlarında, kurumlarında halka karşı bireysel terör var... "Yok" diye ahkâm kesenlere, bu tespitin aksini söyleyenlere hodri meydan; nüfus müdürlüklerine, emniyet birimlerine, valiliklere, belediyelere gidin de işinizi halledin... Bırakın halletmeyi, sorununuzu dile getirin... Maaşını sizin vergilerinizden alan sıradan bir memurun neler çektirdiğini görün...

"Şimdi olmaz" diyenler... "Git başımdan" diye geri gönderenler... Hatta yüzünüze karşı hakaret edenler, tüm kurum ve kuruluşlardaki masalarda oturuyorlar... Çalımlarına bakarsanız; sanki küçük dağları onlar yaratmışlar, memleketin bütün işini onlar yapıyorlar...

Dün ziyaretime gelen bir dostum anlattı; eşine kreş açma izni alabilmek için 45 gündür sabah evden çıkıp, akşam dönüyormuş... Kurumlar arasında gidip-geliyormuş... Bir tek imza atacak şefin kapısında günlerce bekletiliyormuş... Kamu kurum ve kuruluşlarındaki eziyete, memurların estirdiği kişisel teröre "Dur" demeden, bürokrasinin çarkını ezmeden bu ülkenin önü açılmaz...

ALİ SAMİ YEN'DE İNSANLIK AYIBI

Polis özürlü döver mi?
Bu ülkede, özürlülere saygı göstermeyen beyin özürlüler var... Beyinleri ellerine hükmetmeyen, özürlüleri insan olarak görmeyen, hatta eziyet etmeyi marifet bilenler var...

Bunlar, en son Galatasaray-Fenerbahçe maçının oynandığı Ali Sami Yen'de boy gösterdiler... Her maçta olduğu gibi Özürlüler Derneği'den "Özürlü Kartı" alarak stada gelen 30 özürlüye işkence ettiler...

Nasıl mı?

Her zaman olduğu gibi İtfaiye Kapısı olarak bilinen girişte uzun süre bekleyen özürlüleri polis içeri almıyor... Bununla kalmayıp sebebini soranlara tekme tokat saldırıyor... Bütün bunlar yaşanırken kapıdan çıkan bir bayan başkomiser araya giriyor, özürlülere içeri alınacaklarını söylüyor..

Hepsi birinci koridoru geçtikten sonra bir komiser beliriyor, polislere dönüp "Bunların hepsini dışarı çıkarın" emrini veriyor... Bunun üzerine 30 özürlü itilip-kakılıp kapı dışarı ediliyor...

*
Olay aynen bu şekilde meydana geliyor Sayın Hasan Özdemir... Sizin "Halkla bütünleşin, onların güvencesi olduğunu gösterin" dediğiniz polisler, eli ayağı tutmayan çoğu tekerlekli sandalyede oturan özürlülere terörist muamelesi yapıyor... Dövüyor, küfrediyor...

Kafaları değiştirmeden, insan haklarını, insana saygıyı beyinlere işlemeden Anayasa'yı değiştirmeye, özgürlük içeren maddeler getirmeye gerek var mı?

Ne dersiniz Özdemir Valim?

KOCAELİ'NDEKİ SARAY REZALETİ!

Saltanat düşkünü Vali Önal değilmiş!
Emniyet Genel Müdürü Kemal Önal'a haksızlık yapmışım... Kocaeli Valiliği sırasında orman içine eşi benzeri görülmemiş villa diktirdiğini yazmışım... Meğerse saray yavrusu bu villa Önal'ın Kocaeli Valiliği döneminden önce inşa edilmiş...

Pazar sabahı telefonla arayan Emniyet Genel Müdürü, "Ben o villaya gidip hiç kalmadım... Çünkü görülmemiş bir lükse sahip.. Her odasında klima var... Bu benim görev anlayışıma ters" dedi ve ekledi:

"Ben iki yıl boyunca İzmitliler'le birlikte deprem acısını yaşadım.. Bırakın bu villada kalmayı, çadırlarda yaşadım..."

Kemal Önal'dan özür diliyorum... Ama Ankara'da oturup IMF'den para dilenenlere sormak istiyorum; bu saray dikilirken nerelerdeydiniz beyler?

www.superbahis.com


www.sigortam.net

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır