kapat
25.09.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

www.ekdilamerica.com
Dünyadan
Spor
banner
Magazin
Kampüs
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
ALİ BAYRAMOĞLU(abayramoglu@sabah.com.tr )

Kapıdaki tehlike...

İç ve dış "konjonktür"ün gidişatı endişe veriyor.

Dünyada savaş kokusu yayıldıkça, ülkelerde siyasetin iyice devlete endeksli hale gelmesi, devlet içinde askeri unsurun ön plana çıkması hemen her zaman sıkıntı yaratır. "Güvenlik politikası"nın, "politikalar hiyerarşisi" içinde yukarıya doğru hareket etmesi; hukuk, demokrasi, insan hakları açısından sorun üretir.

Savaş kokusu milliyetçi ve devletçi uygulamaları sadece meşrulaştırmaz, fazlasıyla teşvik eder. Koku sıcak savaşa dönünce, "savaşın lavları" dışarıya da püskürmeye başlar. Uluslararası hukuku, hatta ulusal hukuk kriterlerini derinden etkiler.

ABD'nin beklenen geniş çaplı saldırısı, bu çerçevede, Türkiye'nin iç siyasetini, hukuk düzenini köklü bir şekilde etkileyeceğe benziyor.

"Enver Paşa Sendromu"nun, kargaşadan ve başkasının üzerinden güç elde etmeye heveslenen yeni "müptelaları" görmek istemese de, uluslararası alanda doğmakta olan yeni koşulların olumsuz etkileyeceği ülkelerin başında Türkiye geliyor.

Geniş çaplı bir çatışmanın, yani ucu Afganistan'dan Irak'a değin uzanacak, sivil hedefleri kaçınılmaz olarak devreye sokacak bir çatışmanın Türkiye'ye ve bu ülkede yaşayan insanlara "iki fatura"sı olacaktır:

Bunlardan ilki "siyaset algısının iyice devlete kilitlenmesi"nin ve "güvenlik ögesinin meşrulaşması"nın bir sonucu olarak siyasi karar yapılarında mevcut durumu bile aratacak bir "sertleşme ve askerileşme"dir.

İkincisi ise catışmanın İslami hareketleri ve İslam ülkelerini merkez alması halinde ki, öyle olacaktır; siyasi temsil yapısında, toplumsal kesimlerin alacağı tavırlarda, kısacası toplumsal düzeyde 1990'ların çok ötesine geçecek bir "kutuplaşma"dır.

Bu iki faktörün bir "fasit daire" oluştururcasına birbirilerini beslemeleri, birbirilerini tahrik etmelerinin de kaçınılmaz olduğu gözönüne getirilirse, kısacası yaşanacak büyük çaplı çatışmanın bizim açımızdan sonucu ortadadır:

Hukuktan, demokrasiden, piyasa ekonomisinden biraz daha uzaklaşmak...

"Savaşın merkez üssü" olma gibi bir durumla karşı karşıya kalınması halinde, saldırılara maruz kalma ihtimalinin de yükselmesiyle, bu uzaklaşmanın daha keskin olacağı açıktır.

Sadece bu kadar da değil: İslami hareketlere karşı verilecek bir savaşta, Türkiye'nin Müslüman bir ülke olması nedeniyle Batı'dan, Müslüman olarak Batı'nın yanında yer almasından ötürü de Doğu'dan tepki görmemesi ve tüm bu faktörler birleşince AB adaylığının iyice hayal olması işten bile değildir.

Oysa Türkiye'nin içinden geçtiği döneme bakıldığında, şu gerçek çıplaklaşır:

Bizim temel ihtiyacımız güç değil, demokrasidir. Tersten söylenecek olursa, bu ülke için bugünün koşullarında güce ulaşmanın yolu demokrasidir...

Nitekim daha şimdiden ortada ipuçları var...

Şöyle bir düşünün; Mesut Yılmaz'ın "milli güvenlik" çıkışının üzerinden ne kadar geçti ve bu süre içinde siyaset nereden nereye geldi? Genelkurmay Başkanlığı'nın Başbakan'a verdiği, anayasa değişikliklerinde beş noktaya itiraz eden rapor, TBMM Anayasa Komisyonu'nda MHP'nin de büyük çabalarıyla neredeyse olduğu gibi benimsendi. Daha önemlisi, bu konu gazetelerde ancak küçük haberler içinde yer aldı...

Umalım tüm dünyada esecek milliyetçi, militarist rüzgârlar ve savaş heveslileri ülkeyi, daralan siyaseti tümüyle imha edecek bir noktaya doğru sürüklemez...

www.superbahis.com


www.sigortam.net

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır