kapat
25.09.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

www.ekdilamerica.com
Dünyadan
Spor
banner
Magazin
Kampüs
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
HAŞMET BABAOĞLU(hbabaoglu@sabah.com.tr )

Mektup ve aşk

Galiba büyük psikanalist J. Lacan söylemişti: "Mektup ve aşk aynı biçime sahiptirler."

Bu yüzden klasik aşkın mektubun bitişiyle toplumsal tarihten çekip gittiğine inananlar vardır ve tezleri bence ciddiye alınmalıdır.

Çünkü tutkuyla sevmek, kadınla erkek arasındaki o muazzam mesafeyi aşmaya çalışmaktır. Aşk özlemle gider gelir bu yolda, bir mektup gibi...

Çoğu kez geç gider, bazen yerine ulaşamaz, bazen zarf açılmaz...

Bazen mektup(aşk) konulduğu çekmecede unutulur! Bazen açılıp tekrar tekrar okunur.

Ama aşkın mektuba benzemesini bir yana bırakın, aşkla yazılmış mektup çoğu zaman açık açık aşkın kendisi olup çıkar...

Ayşe Arman geçen pazar müthiş bir aşk öyküsünün kahramanlarını bulup konuşmuştu. İki genç insan; Nurettin ile Sabuha birbirlerini 15 yıl aşkla beklemişler, aşkla kavuşmuşlar, evlenmişler, dört çocuk sahibi olmuşlardı.

Ayşe "Kendinizi bir masal kahramanı gibi hissetiğiniz oluyor mu?" diye soruyordu Nurettin Yılmaz'a...

Yanıt şöyleydi: "Neresi masal bunun? Ferhat ile Şirin'in, Kerem ile Aslı'nın sevgisini toplasan, vallahi benim sevgimin yanında iğne başı gibi kalır. Onların yaşayıp yaşamadıklarını bilmiyorum ama biz gerçeğiz."

Daha ilk satırları okuyunca mutlaka mektup vardır işin içinde dedim...

Mutlaka kayda geçilmiş sözler doldurmuştur mesafeyi, mutlaka zamanı yazı aşmıştır...

Çünkü gövdesi vardır yazının, sesin uçuculuğu, bakışların unutuluşu, sevişmelerin çarçabuk anılara dönüşmesi yoktur yazıda.

Orada... Taştan ve soğuk değil, yanıp tutuşan bir gövde gibi durur yazının aşk için inşa ettiği anıt.

Nurettin Yılmaz 15 yıl cezaevinde kalmış. Sabuha sevgilisinden her gün mektup alırmış. Mektup gelmediğinde yemeden içmeden kesilirmiş.

"İnsan 15 yıl özlediği birisine kimbilir nasıl sarılır?" sorusunu çok net yanıtlıyor bu aşkın erkek kahramanı: "Biz mektuplarda her gün sarılıyorduk."

Bir soru şu: Telefon tutar mıydı yerini mektupların, tutar mı?

Tutmaz. Telefon zaten ayrılıktır. Konuşurken ayrısınızdır, ayrılığınızın bilincindesinizdir. Belki bu yüzden gençler telefonu çok seviyor; uzaktan uzağa ve özgürce bir sevgi oyunu çünkü!

Fetişist seks, bedensiz organ...

Sapkın cesaretin, yalancı gurbetin bütün hazları vardır telefonda ama aşk uzak kalır.

Mektupları öpersiniz, telefondaki sese ne yapacağınızı bilemezsiniz.

Mektupları yırtıp atmak ister, belki bunu yaparsınız da. Oysa telefondaki ses ele geçirilmez kalır hep.

Belki bu yüzden telefonla ayrılırsınız da, aldığınız ayrılık mektupları sizi birbirinize daha çok bağlar...

Nereden nereye!

Terör uçaklarının sadece kuleleri, Pentagon'u ve ABD'nin süpergüç imajını vurmadığını, modern insanın "dünyayı takmadan yaşama" kültürünü de vurduğunu yazacaktım. (Bu nokta aklını "menfaat siyaseti"yle bozmuş basınımızda hiç ilgi çekmiyor!)

Bu korkunç olayın ardından gelen uçsuz bucaksız kara mizahın kaynaklarına değinmeyi planlamıştım.

Ancak Ayşe Arman'ın kesip masamın üzerine koyduğum "kaldı mı böyle aşk söyleyin" patlangacıyla sunulan Hürriyet'teki söyleşisinden gözümü ve zihnimi alamadım.

Bir de şu soru var tabii, tartışsak mı bilmem: Şimdi e-mail çağı. Geleneksel mektup bitti. Ama elektronik postada ne oluyor aşklara acaba?

AYNA
-Sabahtan akşama kadar ne yapıyorsunuz?

-Kendime katlanıyorum.

E. M. CIORAN

Dalga mı geçiyorsunuz?
Bizde "Kuşatma" adıyla oynayan 1998 yapımı The Siege ( Denzel Washington ve Bruce Willis başrollerdeydiler) ilginç bir filmdi. Hollywood diliyle söylersek; "Bir Müslüman dini lider Amerikan ordusundan bir grup tarafından kaçırılıyor"; bunun üzerine New York şehri bombalı saldırılara hedef oluyordu.

Peki, teröristler ne yiyor, ne içiyorlardı filmde?

Sahne şöyle: FBI hücre evine baskın yapmak üzere... Arap asıllı teröristler porno film izlerken bir yandan da pizza ısmarlıyorlar. FBI ajanı pizzacı kılığında kapıyı çalıyor. (Bu sahneyi bana hatırlatan okurlara teşekkürler!)

Şimdi geçenlerde gazetelere yansıyan haberleri gözünüzün önüne getirin bakalım! Ve söyleyin:

Gerçekler mi sinemayı, sinema mı gerçekleri taklit ediyor?

Yoksa... Uydurukçu ve uyduruk enformasyon kaynakları bizi kafaya mı alıyor?

www.superbahis.com


www.sigortam.net

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır