kapat
25.09.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

www.ekdilamerica.com
Dünyadan
Spor
banner
Magazin
Kampüs
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
RUHAT MENGİ(rmengi@sabah.com.tr )

Onlar Mersin'e, biz yine tersine

Yargıtay Başkanı Sami Selçuk Türkiye'ye "AB ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ölçütlerinde" yeni bir Anayasa'nın şart olduğunu söylemiş. Bunu herkes biliyor. Biliyor da şu son ABD saldırısı olayı sonrasında nasıl dünyanın çok sesliliğe, hoşgörüye, "hak"ka, "hukuk"a bakışı bir anda değiştiyse bizimki de değişti doğrusu.. Değişmedi diyenler dikkatle tekrar düşünüversinler.

Adamlar (yani Avrupalılar) suçu, cezayı, terörü herşeyi kendilerine göre algılıyor, değerlendiriyorlar. Terör onlara dokununca cevap acımasız olacak ama Türkiye'nin başındaysa teröristleri cezaevinde ziyaret edip keyiflerinin yerinde olup olmadığını kontrol edecekler. Belli bir suçu işleyeni, suç kendi ülkelerinde işlenmişse en ağır şekilde cezalandırıp, senin ülkende işlenmiş ve oraya kaçmışsa koruyacak, kollayacaklar. Ve hatta yeni suçlar işlemesine bol destek verecekler. Cinayet işleyeni, işleteni bile saklayacaklar. Bu şartlar altında, hele dünya böyle bir noktaya gelmiş, boğazına kadar teröre batmışken ve Avrupa ülkeleri bizim çektiğimiz sıkıntılara bu kadar kayıtsız kalırken (halâ durum değişmiş değil) neden yasalarımızı onların ölçülerinde değiştirmemiz gerekiyor ben anlayamıyorum..

Amerika ve Avrupa terör karşısında mevcut yasalarını değiştirmek zorunda kalacak, nitekim başladılar bile, biz ise onların mevcut yasalarına benzetmeye çalışıyoruz.

Özellikle 3 madde "Parti kapatmanın zorlaştırılması", "Meclis'in devlete karşı işlenen suçları affetme yetkisi" ve "Kürtçe yayın" konuları tekrar gözden geçirilmeli.

Refahyol döneminde ve daha sonra bazı partilerin Meclis'i ve memleketi ne hale getirdiğini gördük. Parti kapatmak kolayken bile ağızlarına geleni söyleyip, akıllarına geleni yaptılar. Toplumu, huzuru mahvettiler. Ülkeye zaman ve para kaybettirdiler. Ekonominin batma noktasına gelmesi de bütün bu sorumsuzca kaybedilen, kaybettirilen değerlerin sonucudur. Eğer bu ülkede huzur isteniyorsa parti kapatma kolaylaştırılacağına, yasalara aykırı hareket eden partilerin tekrar tekrar açılması zorlaştırılmalıdır. Adı açıkça yolsuzluğa karışan siyasilerin (tamamından söz ediyorum) parti kurması, parti genel başkanı olması zorlaştırılmalıdır.

"Meclis'in af yetkisi"ne gelince. Daha önce örneklerini gördük. "Sen benim sırtımı kaşı, ben senin" metoduyla neler affedilmiyor. Ne haksız aflar çıkarılmıyor TBMM tarafından. Bu maddeye mutlaka sıkı bir güvence, bir önleyici madde eklenmesi gerekir. Aksi takdirde af yetkisinin en özgür biçimde, sorumlu davranmadığı görülmüş bir Meclis'e (veya gelecekteki Meclis'lere) verilmesi yanlış olur.

"Kürtçe yayın" engelinin kaldırılması ise ancak sıkı bir denetim şartının ilâve edilmesiyle yapılmalıdır. Kendi televizyonlarında her gece yapılan porno yayınları kontrol edemeyen bir ülkede "Kürtçe yayın"ın kısa sürede "Terör yayını" haline gelebileceği ihtimali de unutulmamalı.

Bizim son derece gevşek bir güvenlik kontrol sistemimiz ve bu kadar sorunu olan bir ülkede önceliği "Din devleti tartışılmalı mı?" sorusuna ve "Kürtçe yayın" sorununa veren sivil toplum kuruluşlarımız var.

Bir de kaostan ve onun sonucunda açlık sınırında yaşamaktan bıkmış bir halkımız.. Bekleyip, bekleyip de en yanlış zamanda Anayasa değişikliği aceleye getirilmesin!

İdealimdeki Beşiktaş
Beşiktaş Belediyesi 4 Eylül 2001 ile 5 Haziran 2002 tarihleri arasında ilçedeki yaşam kalitesini yükseltmeye yönelik bir kültür, sanat ve spor atağı başlattı.

Amaç; belediyelerin verdiği temel hizmetlerin yanında halkın birlikte, daha önce izlemeye fırsat bulamadıkları kültür ve sanat olaylarını izlemesi, spor yapması, kaynaşması ve zamanını hoş aktivitelerle değerlendirmesi.. Kararın çok doğru olduğu daha başlangıçta anlaşıldı, katılım çok fazlaydı ve sanıyorum 5 Haziran 2002 tarihine kadar da böyle gidecek.

Başkan Yusuf Namoğlu'nun çok önceden yaptığı davete rağmen o tarihte zamanım müsait olmadığı için Beşiktaş'lı medya mensupları ile sanatçıların katıldığı 20 Eylül'deki 'Panel'e' konuşmacı olarak katılamadım. Ama 22 Eylül'de Akatlar Kültür Merkezi'nde Ali Poyrazoğlu'nun ödüllü "Kobay" oyununu izledim. 23 Eylül sabahı Beşiktaş'lı büyük bir kalabalıkla Bebek'ten Ortaköy'e yapılan "Aileler yürüyor" yarışına katıldım (14. geldik, fena değil.) Aynı akşam Rumelihisarı'nda "Stand-up Yarışması"nı (Cem Yılmaz bu lâfa bozuluyor ama adı bu, ne yapalım) izledim ve nasıl memnun kaldım bilemezsiniz. Beşiktaşlı olduğum için kendimi şanslı addediyorum, demek ki istese her belediye kendi bölgesinin sakinlerini (veya sinirlilerini) bu kadar olay içinde bile eğlendirebilir.

Görmediği film ve tiyatroları, sevdiği konuşmacıları izleterek, dinleterek, topluca ağaç diktirerek, resim, yürüyüş ve koşma yarışları yaparak onlara yaşamın eğlenceli ve sağlıklı yanını hatırlatabilir.

'Kobay' ve Stand-up
Ali Poyrazoğlu o gece ağır grip geçirmekte olmasına rağmen "Kobay" gibi çok iddialı bir oyunun, çok zor başrolünde muhteşemdi. Oyunun sonunda, onu alkışlamak üzere tüm salon aynı anda ayağa fırladığında insanların sadece o geceki başarısını değil, tiyatroya adanmış bir hayatı, birkaç isimle birlikte Türk Tiyatro tarihine geçecek büyük bir sanatçıyı gururla alkışladıklarını farkettim. Öylesine bir coşku ve sevgiyle.. Bravo Ali Poyrazoğlu!

Jürisinde Cem Yılmaz, Yılmaz Erdoğan ve Demet Akbağ gibi sinema, tiyatro ve konuşma ustalarının yer aldığı ilk kez yapılan Stand-up yarışması gençlerin bu işe ne büyük bir ilgi duyduğunu göstermesi ve bu alanda yeni isimlerin kazanılması açısından çok faydalıydı.

Cem Yılmaz ile Yılmaz Erdoğan' ı anlatmaya gerek yok. Hisar' ı kahkahalarla inlettiler.

Kısacası... Boğaz'daki yürüyüş sırasında Beşiktaş'lıların yol boyu sevgi gösterisi yaptığı Başkan Namoğlu harika bir kampanya başlattı.

Örnek olmasını diliyorum.

İslamiyeti anlamak!
Pazar akşamı bir İngiliz kanalında (ITV) "İslamiyeti anlamak" konulu bir açık oturum programı yapıldı. Programda konuşan, çoğu İslam ülkelerinden gelip İngiltere'de yaşamakta olan kadınlar (bir kısmının başı açık, bir kısmının kapalı) dinin siyasete ve teröre alet edilmesini kınayarak şu anda sokağa çıkmaya, isimlerini söylemeye bile korktuklarını anlattılar. İşin şaşırtıcı yanı böyle bir açık oturumda bir Türk kadını yoktu. Modern, dini, hukuku bilen bir kadın. İslamiyetin en güzel örneği, demokratik, laik bir ülkeden tek bir kadın yok.. Neden? Neden bizi TV programlarında bile yok sayıyorlar dersiniz?

Ve acaba Büyükelçiliğimiz durumun farkında mı? Hiç sanmıyorum.!

Uykuya devam!

www.superbahis.com


www.sigortam.net

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır