Mesut Yılmaz'ın başlattığı tartışma ilk sonucunu verdi. Türkiye'nin Avrupa Birliği standartlarında, hukuk - siyaset - ekonomi alanlarında en ileri ilkelerin geçerli olduğu bir refah ve huzur toplumu yolunda sağlam adımlar atmasını istemeyenler kendilerini fena halde ele vermişlerdir.
Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğini savunduğunu ve bunun için çalıştığını iddia eden birçok kişi ve kuruluş da gündelik çıkarlarını Türkiye'nin en önemli meselelerinin önünde tuttuğunun örneğini vermiştir.
Ne yazık ki bütün siyasi partiler aynı güdüyle davranmışlardır. Bunlardan hiçbiri kalkıp da şunu söyleyememiştir: "Yılmaz, önemli ve tartışılması gereken doğruları gündeme getirmiştir. Gündelik siyasi çekişmelerin ötesinde Türkiye'nin çok hızlı atılımlara ihtiyacı vardır. Bu nedenle bütün Türkiye'yi bu sorunları tartışmaya çağırıyoruz."
Bunu söyleyen siyasi partinin gerçek anlamda "kazanacağını" hiçbiri görmemiştir. Merkez sağ ve merkez soldaki partilerin hiçbiri henüz böyle hayati bir tartışmaya katkıda bulunamamıştır.
Bir de Yılmaz'ın "Stalin taktiği" dediği yöntemle tartışanlar vardır. Bunlar da Yılmaz'ın açtığı tartışmanın içeriği ve boyutlarıyla ilgilenmekten çok Mesut Yılmaz'ın siyasi geçmişi ve çeşitli başarısızlıklarına yönelmişlerdir.
Mesut Yılmaz, kendi deyimiyle, "Türkiye'nin patinaj yaptığı on yıllık dönem"de en üst düzey sorumluluklar almış ve bu patinajdan sorumlu olan siyasilerden biridir.
Ancak bugün Türkiye'nin ileri bir toplumun standartlarına geçmesi için yapacağı hamleler ve reformlar tartışılmaya başlanmışsa, bu tartışmayı başlatanın Yılmaz ya da başka birisi olmasının fazla bir önemi yoktur.
Mesut Yılmaz net bir şey söylüyor:
"Türkiye, bazı anlamsız takıntılarından kurtulup hukuk ve siyaset alanlarında hızlı reformlara girişmek zorundadır; bu reformlar Türkiye'yi rahatlatacak ve ileri bir demokraside ekonomik ve sosyal gelişmenin de daha kolay ve hızlı olduğunu gösterecektir. Bu reformları ne kadar hızlı yaparsak, o kadar kazancımız olacaktır ve Avrupa Birliği üyeliğimiz o kadar erken gerçekleşecek, birçok sıkıntımız bitecektir."
Bunu Mesut Yılmaz söyledi diye kimsenin midesinin ağrımasına gerek yok. Sorun Yılmaz değil. Sorun şu: Biz bunu istiyor muyuz, istemiyor muyuz?
İstemeyenler, "Hayır, Türkiye bir üçüncü dünya ülkesi olarak, az demokrasi, az refah, az istikrar içinde yuvarlanıp gitsin" diyenler de açık açık söylesinler. Halk bilsin.