Bu yaz yan gelip yatıyoruz... Kriz ekonomiyi iki seksen yatırdı... Biz de ortalama 1.60'la 1. 80 arası yan gelip yatıyoruz...
Çünkü yazın en gözde eşyası minder!
Yazın en gözde mekânları yan yana sıralanmış dev minderlerin masa ve sandalyelerin pabucunu dama attıkları yerler!
Bir köşeye iki mindercik atabilen cafe'lerin bile büyük havası var!
(Hatta lüks mekânlar minderi bu kadar benimseyince, kendini kederlerle mütevazı sevinçleri harmanlamaya adamış kırk yıllık sedir-tabure mekânları kendilerine sınıfsal bir çeki düzen verme gereği hissettiler: Ahşap sandalye veya plastik koltuk düzenine geçtiler...)
Ne yalan söylemeli, ben de yaza Galatasaray'daki Limonlu Bahçe'nin minderleriyle başladım. Şimdi vakit bulunca Bebek'teki Ashram'ın minderleriyle haşır neşir oluyorum.
Bakıyorum da, biz; yani bu ülkenin erkekleri "dik" durmaya önem veririz ama, bu yaz minderlerdeki pörsümüş halimizden hiç gocunmuyoruz!
Hani, bir parça nakavt olmuş boksör hali!
Bir parça da koşmadan yorulmuş, çalışmadan tükenmiş bir köftehorluk!
Minder güzellerine gelince, ya top-modeller gibi uzanıyorlar ya da çamaşır bulaşıktan çok yorulmuş (bize özgü bu uzanma biçimi sosyal sınıf farkı filan tanımıyor!) bir ev kadınının, evin bir köşesine kıvrılma hali var üzerlerinde...
Ve yine bakınca şaşırıyorum: Ayağa kalkan mutsuz oluyor. Kendini mindere atan pek rahat! Ayakta duran her an kaybetmesi kesin bir kavgaya girecekmiş gibi tedirgin; yatan ise ya baştan yenilmiş, ya da yenmiş de dinlenmeye çekilmiş sanki...
Tabii bu durumun "Yatma yeşil çimene/Uyur uyanamazsın/Yarim benim sevgime/niçin inanamazsın" diyen türküyle uzak yakın ilgisi yok. (Selahattin Duman ne der bu konuda, acaba!)
Kimse kimsenin sevgisine inanmıyor zaten ve ortada ne yeşil çimenler var, ne de yar!..
Varsa yoksa yeşil, kırmızı, turuncu, mor ve beyaz minderler...
Ve üzerlerinde...
Bir Yeni Çağ tarikatının toplu intihar etmiş müritlerini andıran bizler!