kapat
10.08.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner
Dünyadan
Spor

www.limasollu.com
Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

banner
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
RUHAT MENGİ(rmengi@sabah.com.tr )

Kastedilen siyasi parti hangisi?

İki taraf da haksız ama en çok kim haksız?.." Artık çıkarılan tartışmaların arkasından gelen yorumlar bu zemine oturuyor. Siyasetçisinden bürokratına, önemli konumdaki hemen herkesin aklına geleni ulu orta söyleyiverdiği, sorumluluğunu takdirden uzak olduğu ülkelerde kaçınılmaz olarak varılan nokta bu işte..

Kaos..

Ankara'da yaşayan ve kısa süre için İstanbul'a tatile gelen yaşlıca bir hanım geçenlerde şöyle diyordu;

"Eskiden siyaset daha çok Ankara'da konuşulurdu. Bu kez çok şaşırdım, İstanbul'da karşılaştığım herkes sadece siyasetten söz ediyor."

Bu bayan tanıdığımın bilmediği şu; Sadece İstanbul'da değil, artık Türkiye'nin her köşesinde, her an siyaset konuşuluyor, tartışılıyor.

Başarısız yönetimler herkesi böyle siyasetçi yapıyor işte (Bernard Shaw mu söylemişti; "Mutlaka evlenin, eşiniz iyi çıkarsa mutlu olursunuz, kötü ise filozof" diye?)..

Oysa bu bizim işimiz değil.. Siyaset.. Ve tabii "doğru siyaset" seçip Meclis'e gönderdiğimiz ve kan ter içinde çalışarak ödediğimiz vergilerle beslenen adamların işi.. Şimdi, kim haksız, kim daha da haksız, bir de biz bakalım. Kuşbakışı ile bakıldığında hepsi haksız!

Şu anda Türkiye'nin öncelikli ve en önemli sorunu ekonominin uçurumdan kurtarılması. Ekonomi uçuruma nasıl düşmüştü? Asıl büyük başlangıç Cumhurbaşkanı ile Başbakan'nın MGK'da "anayasa fırlatma"lı tartışması ve Başbakan Ecevit'in alelacele merdiven altındaki şikayeti ile..

O günden bu yana halk sürünür hale geldi. Her hatalı söz ekonomiyi bir kez daha batırdı.

Ve şimdi, en kritik noktada Mesut Bey "Ulusal Güvenlik" tartışması başlatarak orduyu muhtıra gibi bir açıklama yapma durumuna getiriyor. Güya Türkiye'nin ilerlemesini, ülkeye daha geniş bir demokrasi anlayışı gelmesini, Türkiye'nin imajını düzeltmesini, AB'ye girmesini istiyor.

Peki bu, sebep olduğu durum Türkiye'nin imajını nasıl etkiledi acaba?

ZAMAN VE MEKAN YANLIŞ!
Söylediklerinde haklılık payı olabilir, olmayabilir de.. Örnegin; kendisinin istediği kadar sınırsız bir demokraside, ANAP'ın bağlı kalacağını iddia ettiği "üniter devlet yapısı ile rejimin laik karakteri" ne şekilde korunur, o da tartışılır. Burada önemli olan sözlerinin içeriğinden çok "zaman ve mekân" hatası yapmış olması..

Mesut Bey, "Orduyu değil siyasi partileri kastetti" deniyor. Hangi partiler bunlar acaba?.

Meclis'teki siyasi partilerin ikisi zaten kendisinin koalisyon ortakları.

Eğer "Ulusal Güvenlik" lâflarıyla MHP''yi kastediyorsa gidip bunu ortağının kulağına söylemeli veya Meclis'te karşılıklı tartışmalıydı. Koalisyonun parçası olan bir partinin genel başkanı istikrarı bozacağını, orduyu tartışmaya çekeceğini bildiği lâfları ulu orta söylerse samimiyetinden şüphe edilmesinden "Can çekişmekte olan partisini canlandırmaya çalışıyor ve ülkeyi alet ediyor" denmesinden daha doğal bir şey olamaz.

Bu onlarda alışkanlık haline geldi. ANAP Genel Başkan Yardımcısı seçilen Erkan Mumcu da TSK ile benzer bir tartışmayı, İTÜ'nün açılışında rektörle girdiği anlamsız bir polemikle başlatmış, kendi reklâmı uğruna günlerce ülkeyi meşgul etmişti. (Recai Kutan da konuşmasını pek beğenmişti!)

Bu tartışmaların yeri MGK ve TBMM'dir. Zaman ise kesinlikle "şu an" değil!

YARIM DEMOKRASİ!
Öte yandan.. Bir parti genel başkanı neden "ulusal güvenlik" ya da herhangi bir konuda (rejime muhalefet filân da içermediğine göre) özgürce konuşamasın? Ancak "Şu anda ekonomi sarfedilen her cümleyle çok bağlantılı, dikkat gerekir" gibi bir itiraz olabilir!ki o da TSK'nın işi değil.

Türkiye'de rejim demokrasi midir, yoksa gerçekten "yarım demokrasi"miz var ve bunu da ilân etmek mi istiyoruz?

Bu muhtıra alışkanlığı da bitmeli artık!

Sivil toplum kuruluşları öldü mü?

Türkiye'nin en zorlu günlerinde, milyonlarca insanımız aç ve işsizken Meclis'in aylarca yaz tatiline çıktığı gibi sivil toplum kuruluşları da tatilde galiba..

Yoksa öldüler mi?

TÜSİAD'dan başka kimsenin sesi sedası çıkmıyor. Bu kuruluşlar arasında bir koordinasyon olamadığı, tepkilerini anında ve birlikte ortaya koyamadıkları için toplumun, geleceğini ilgilendiren hiçbir olayda sesi duyulmuyor.

Türk toplumu bir sessiz figüranlar ordusu halinde. Prodüktörlerin, yönetmenlerin ve baş aktörlerin oyuncağı 65 milyon figüran.

Ne siyasetimizde oynanan oyunlar, ne kurum ve kuruluşlardaki kadrolaşmalar, ne tasarruf önlemleri, ne işsizlik, ne Medeni Kanun değişikliklerinin yarım yamalak komisyonda kabulü.. Hiçbir konu onları ilgilendirmiyor.

Ülkeyi yine bir anda altüst eden Mesut Yılmaz-Genelkurmay çekişmesi de..

Her iki tarafa "Bize bunu yapamazsınız, sorumsuzluk gösteremezsiniz" diyecek, halkın sesi olan kuruluşlar yok ortada..

"Sessiz çoğunluk" yalnız, sahipsiz ve gerçekten sessiz!

www.sigortam.net


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır