kapat
10.08.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner
Dünyadan
Spor

www.limasollu.com
Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

banner
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )

Gülmeyi sevmeyen ülke..

Ankara'dan İstanbul'a uçuyoruz.. Yanımda Semih Balcıoğlu.. Uçak, o zaman daha THY tümden jetleşmemiş, ufak bir pervaneli.. Pırpır dediklerimizden. Fazla yükselemiyor.. Yani bozuk havadan fazla kaçamıyor, içinden uçuyor. Öyle olunca da fazla sallanıyor.. Gene böyle fırtınalı bir gün olmalı.. Sallana sallana gidiyoruz. Uçak sallandı mı hele, bizde korkmayan varsa da korkar.. Kemerler sımsıkı bağlı.. Yetmiyor, etrafa bakıyorum.. İki elleri ile sımsıkı koltuğa sarılmışlar.. Uçağa bir şey olursa, koltuğa sıkı tutunmak işe yarayacak sanki..

Uçağın içindeki genel hava, tatsız ve ürkek yani.. Onu anlatmaya çalışıyorum.. Ama bizim havamız yerinde..

Neden?.. Semih Ağabey dünyanın en iyi yoldaşıdır da ondan.. Yok canım, komünist literatürdeki anlamı ile değil.. Bizim lafımız olarak.. Harika bir yol arkadaşı..

Onda fıkra bin.. Hepsini de nasıl aklında tutar, bilmem.. Her duruma uygun bir fıkrası vardır..

Semih Ağabey bir fıkra anlatıyor.. Bir gülüyoruz.. Bir fıkra daha anlatıyor.. Bir daha gülüyoruz.. Uçağın sallandığının farkında bile değiliz..

Birden hostesin bize doğru uzandığını farkedip durduk ve kıza baktık, ikimiz birden..

"Affedersiniz efendim.. Gülüşleriniz yolcuları rahatsız ediyormuş.. Lütfen gülmeyin.."

Donduk kaldık, ikimiz de..

Yok canım.. Öyle uçağı çınlatan kahkahalar attığımızı falan sanmayın. Bizimki gülüşme.. Yani gürültü rahatsızlığı söz konusu bile değil..

Şimdi bir düşünün..

Sallanan bir uçak.. Gergin korkulu bir hava genelde.. Ve hafif hafif gülüşme sesleri duyuyorsunuz.. Bu sizi rahatlatmaz mı?.. Öfke değil, sempati yaratmaz mı?..

Semih Ağabey, o hafta yepyeni bir mizah dergisi çıkarıyordu.. Çarşaf!..

Birinci sayının baş yazısında bu olayı nakletti.

Gülmeyi sevmeyen ülkede mizah dergisi çıkarmanın nasıl kahramanlık olduğunu anlattı..

Gülmenin aşağılandığı bir ülkede yaşıyoruz..

"Karı gibi gülme" lafı hangi dilde var..

Sadece gülmek değil, kadın olmak da aşağılanıyor ya..

Kadın kendini kontrol edemez.. Kadın ciddi bir yaratık değildir. O gülebilir.. Ama erkek adam gülmez..

Erkek adam ağlamaz da..

Çünkü erkek adam, duygusuz, hissiz, odun gibi bir yaratıktır.. Bu mu?..

Sokakta yürüyenlerin yüzlerine bakın.. Bir karış asık.. Neden.. Tek başına yürürken gülümseyen birine "Deli mi bu ulan" denir, bu ülkede de ondan..

Hadi sokağı geçtik.. Eğlence yerine gidin.. Adı üstünde eğlence yeri.. Bakın bakalım insanların yüzüne eğleniyorlar mı?..

Acırım o zavallı sanatçılara.. Büyük bir inatla bu ciddi adamları güldürebilmek, coşturabilmek için çırpınırlar..

Benim ciddi insanım, sahnede şov yapan komedyene bile gülmeye çekinir.. Çünkü gülmek zaaf, zayıflık işaretidir..

Fransız "İki gülme bir biftektir" der.. Biz "Karı gibi gülme.."

Yapmayın.. Etmeyin.. Eylemeyin dostlar..

Gülmek, gülebilmek için hiçbir fırsatı kaçırmayın.. İnsan ömrünün tümü, tüm gülmelere yetmeyecek kadar kısa zaten..

Durup dururken gülün demiyorum.. Ama hiç değilse içinizden gülmek gelirken kendinizi kasmayın, ne olur!..

Gülmek ruhunuzda, moralinizde mucizeler yaratır.. Gülümsemek ise, dünyanın en başarılı iletişimidir..

Yusuf Ziya'nın antikacısı..
Ben Semih Ağabey'in tatlı dilinden dinlemiş, yıllar önce bu köşede nakletmiştim. Semih Ağabey, kitabına da almış. O zaman bir daha anlatalım.

Semih Ağabey dünya cimrisi Yusuf Ziya Ortaç'ın Akbaba'sına 3 otuz paraya karikatür çiziyor o zaman..

Birgün Beyoğlu'na çıkacak.. Yusuf Ziya, antika meraklısı.. Diyor ki, Semih Ağabey'e..

"Beyoğlu'nda bir antikacı dükkanı var biliyorsun değil mi?.. Sahibi pezevengin tekidir.. Oraya git.. Kapıdan girince, tam karşıda kocaman bir tablo var.. Şöyle şöyle.. Ona hiç bakma.. Başka şeylerle ilgilen.. Tam geri dönüp çıkarken, kapıda durakla, laf olsunmuşçasına 'Şu tablo kaça acaba' diye sor.."

Semih Ağabey söyleneni aynen yapar.. Tabloyu hiç umursamaz.. Çıkarken ayni umursamaz ifade ile, fiatını sorar..

Antikacı güler:

"Seni de mi, Yusuf Ziya gönderdi?.."

Semih Ağabey, dergiye döner ve olanları anlatır..

Yusuf Ziya öfkeyle bağırır:

"Ben sana pezevengin tekidir, dememiş miydim?.."

***
Kitapta antikacının adını vermiyor Semih Ağabey.. Bana anlatırken vermişti. Ben de günümüzün en ünlü antikacılarından Rafi Portakal'a anlatırken, adını vermedim.. Rafi güldü, dinledikten sonra.. "O, benim babamdı" diye..

Türk antikacılığının piri, Bay Portakal da, Yusuf Ziya'nın casusluk çabalarını gelir evde anlatır ve kahkahalarla gülerlermiş, meğer..

Semih Ağabey'in anılarını yazdığı "Önce Çizdim, Sonra Yazdım" sadece Bab-ı Ali'nin, Türk mizah gazeteciliğinin canlı bir tarihi değil, ayni zamanda kendi içinde bir mizah başyapıtı..

Balcıoğlu ile 60 yıl!
Evimin salonunda bir çerçeveli karikatür asılıdır!

Semih Balcıoğlu'nun "Önce Çizdim, Sonra Yazdım" adlı kitabının 234 üncü sayfasındaki "Işık" başlığıyla anlatılan bölümdeki karikatür! Altında imza..

"Öcal Uluç'a sevgilerle-1973"

12 Martın o karanlık günlerinde, hem de inanılmaz bir cesaretle çizilmiş bir karikatürdür bu ve belki de Balcıoğlu'nun bütün Dünya'da en çok tanınan ve en çok konuşulan karikatürüdür! Ve insanlığa, dünya durdukça, bir sanatçının vereceği en anlamlı mesajdır.

Tepedeki demir parmaklıklı minnacık bir pencereden giren ışığın, zindanın o korkunç, o kapkara taşlarını nasıl yıktığını çizer, Balcıoğlu.

Balcıoğlu, sadece Türk karikatürü için değil, Türk gazeteciliği bakımından da bir tarihtir!

Onunla 1960'larda Ankara'da Öncü'de, 1970'lerde, 80'lerde Tercüman'da uzun yıllar beraber çalıştım!

O, önce insan, sonra sanatçı, sonra gazeteci, sonra hoca ama her zaman büyük bir dost ve arkadaş, benim için de bütün bunları birleştiren bir ağabeydir!

Kitabını bir solukta okudum!

Anekdotlar, hatıralar, resimler, karikatürler.

14 Ağustos 1928'de Beyazıt'ta bir evde bir akşamüstü Dünya'ya gelen, ilk karikatürü 7 Ocak 1943'de yayınlanan Semih Balcıoğlu, o gün bugündür yazıyor, çiziyor, yaşıyor, kahkaha atıyor!.

Evet, "kahkaha atıyor!"

Ve de attırıyor!

Onu tanıyanlar bilirler:

Bir fıkra ve sonra kahkaha!.

Bir fıkra ve bir kahkaha daha!.

Her fıkrada bir hayat dersi, her kahkaha da bir keyif felsefesi!.

Kitabında kimler yok ki?

Türkiyenin en ünlü gazetecileri.. Politikacıları.. Sanatçıları, yazar-çizerleri.. Şairleri, romancıları.. Gazeteler ve gazete sahipleri.. Cemal Nadir'den Turgut Özal'a, Zeki Müren'den Yahya Kemal'e Abdi İpekçi'den Nazım Hikmet'e, Demirel'den, Ecevit'e kadar!.

Bilmem ki, Balcıoğlu'nun dopdolu hayatı, renkli kişiliği bu 275 sayfalık kitaba sığmış mı?

Elbette hayır!

Onu şahsen tanıyanlar, son 60 yılın film şeridi gibi gözlerinin önünden geçmesini, hem de kahramanları ve olayları ile geçmesini istiyorlarsa, "Önce Çizdim Sonra Yazdım"ı okumalılar!

Sadece karikatürlerinden tanıyanlar için ise, bu kitap mutlaka alınmalı ve okunmalı!

Okurken kulaklarına bir kahkaha sesi geliyorsa, bilmeliler ki sımsıcak ve sevgi dolu gönlü ile Balcıoğlu, bu kitabın sayfaları arasında onlara "Merhaba" diyor!.

***
Semih Ağabeyin kitabını, Öcal Ağabey'im anlattı, sizlere..

Sıtkı Acim!..
SItkI Acim ölmüş.. Hürriyet'te minnacık, ama sımsıcak bir ölüm ilanında okudum..

Sıtkı Acim kim?..

Bu ülkenin isimsiz kahramanlarından biri..

Pikaplarda (Bu günün gençleri, 'Pikap da ne' diyecekler şimdi) 45'liklerin (O da ne) döndüğü günlerin isimsiz kahramanı..

O 45'likler, Sıtkı'nın stüdyosunda kayıt edilirdi, genelde..

Modern Folk Üçlüsü bana geldiğinde, Doğan Şener "Bunlar Türk Kingston Triosu.. Kap İstanbul'a getir" dediğinde, bizi plak yapımcısı Engin Arman ile tanıştırdığında, yıl 1970'ti.. Engin de bizi, yerini bile unuttuğum bir izbe stüdyoya götürmüştü.. Sıtkı Acim'i orda tanmıştım işte.. Bugünkü elektronik ve bilgisayarlı digital tekniğin, rüyası bile yoktu o zaman.. Bugün en basit ses stüdyosu, yüze yakın kanalla kayıt yaparken, o zaman en gelişmiş Sıtkı'nın stüdyosunda iki kanal vardı topu topu..

Yani o zaman, "Alet işler, el övünür" zamanı değildi. O zaman, herşey insandı.. İnsanın bilgisi, yeteneği, uzmanlığı ve emeği..

Sıtkı, yokluklar içinde mucizeler yaratan bir ses, müzik adamı idi..

Onun kaydettiği Deriko ve Ali Paşa Ağıtı, üç hafta sonra tüm Türkiye listelerinde zirveye çıkmış, Modern Folk Üçlüsü'nün doğumu olmuştu.

Tagore "Aleve aydınlığı için teşekkür et, ama tükenmeyen bir sabırla gölgede durarak lambayı tutanı da unutma" der..

Sıtkı, tam bu gölgede duran kahramanlardandı.

Türk müzik sanayisine onun kadar katkısı bulunan adam azdır. Buna rağmen sessiz sedasız ölmüş, sessiz sedasız gömülmüşse, bu en başta, müzik yaşamlarına onunla başlayan sanatçılar, bu ülkenin gölgede duranlara pek aldırış etmeyen insanlarındandır.

Teşekkürler, Sıtkı!..

Ben seni unutmadım.. Unutmam!..

TEBESSÜM
İki sevgili seks yaparlarken adam "Biliyormusun sevgilim!" demiş "Alaskada 117 bin keçi varmış..! " "Çok zekisin hayatım!" demiş kadın.. biraz sonra "Aman Tanrım!" demiş adam "Alaskada 482 bin tane de kutup ayısının olduğunu da biliyor muydun?"

"Bilmiyordum tatlım!" demiş kadın Derken "İnanılmaz!" demiş adam "Alaskada 80 bin mavi Balinanın varlığından haberin var mıydı?" "Bunları nereden çıkartıyorsun?" demiş kadın sinirlenerek.. "Seks konsantrasyonumu sıfıra indirdin..!" "Sen de benimkini!" demiş adam "Bu sabah tuvalet kağıdımız bitmişti ya.. Popona National Geography'nin 63 üncü.sayfası yapışmış kalmış..!"

SEVDİĞİM LAFLAR
'Gücüne eşit hayaller için dua etme. Hayallerine eşit güç için dua et.'

Micheal Nolan

BİZİM DUVAR
'Jardel kedi demek herhalde. Baksanıza adam nereye bıraksan geri geliyor.'

Hakan&Utku

www.sigortam.net


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır