kapat
15.07.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner
Dünyadan
Spor

www.ciceknet.com
Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

www.euronet-tr.com
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
ŞELALE KADAK(skadak@sabah.com.tr )

İnce elenip sık dokunacak

Sadece bürokratların değil, devletin verdiği ihalelerle aşırı yatırım hamlelerine çıkan işadamlarının da değişimin önündeki en büyük engel olduğuna inanan Kayhan, "Artık ince eleyip sık dokuyacağımız bir döneme geldik" diyor

Sözünü her zaman sakınmadan söyledi. Türkiye'yi aydınlık yarınlara götürecek olan değişimin öncülüğünü en güçlü sivil toplum örgütlerinden biri olan TÜSİAD'ın başkanlığı sırasında yaptı. Derneğin halen YİK Başkanı olan Muharrem Kayhan, "Bizim işimiz konuşmak. Aksiyonu yapacak olanlar kamuoyu baskısıyla harekete geçiyor" diyor ve Türkiye'de insanların örgütlenme arzusunun, sesini duyurmak için bir menfaat beklemeden bir araya gelme kabiliyetinin "değişim" yaratacağına inanıyor.

* Sice yeni Türkiye nasıl şekilleniyor?

Yeni Türkiye'nin şekillenmesinde siyasetin yapılma şekli çok önemli rol oynayacak. Devletin rolü, kullanabileceği kaynakların durumu, vatandaşlarına vaatten mi yoksa çözümden mi bahsettiği önem kazanacak. Artık çözümler üzerine odaklanmamız lazım gelen bir durağa geldik.

Bundan sonra Türkiye'de politikaların başarısı siyasetin devamını sağlayacak. Kamuoyu hazır olmasaydı, bugün bu değişimin işaretlerini görmezdik diye düşünüyorum. İşte bu nedenle sivil toplum örgütlerinde yaptığımız evet konuşmak. Aksiyonu yapacak olanlar bu kamuyou baskısıyla harekete geçiyor. Biz baskı yaratıyoruz. Bizim konuştuğumuz birçok konunun gerçekleşmeye başladığını görüyorum. Çünkü Türkiye'nin sorunlarının ve çözümlerinin ne olduğu konusunda bir fikir ayrılığı yok. Sadece bunu yapmak siyasetin bugüne kadar kullanmaya alıştığı kaynakları eskisi gibi kullanamaması anlamına geliyor. Aniden ellerinden imkânları alıyorsunuz. Bu imkânları alınca, daha iyi olacağını söylüyorsunuz. İşte bunu kabullenmesi zor. Bürokrasinin, devletin bir direnci olacak. Bu şaşılacak bir şey değil.

KAYBEDENLERİN DİRENCİ
* Hangi kavramlar, değerler ön plana çıkıyor, hangileri gözden düşüyor?

Değişen nüfus yapısıyla aslında yeni bir Türkiye şekilleniyor. Nüfus artış oranı hızla düşüyor. Bundan sonra Türkiye bu nesile iyi bir eğitim ve ekonomik imkân hazırlamalı. Böylece çok uzun süre verimli, dinamik, uyum gücü adaptasyon kabiliyeti kanıtlanmış işgücüne kavuşabiliriz.

Yeni Türkiye üç-dört tane ana prensibin etrafında oturacak. Bir tarafta serbest girişim, bir tarafta düşünce özgürlüğü ve diğer tarafta da hukuk devleti. Türkiye bazen zorlanarak, bazen çok kolay bu değişimleri yavaş yavaş inşaa ediyor. Sadece dünya o kadar hızla değişiyor ki, bu yavaş yavaşın temposu üzerinde anlaşmazlıklar oluyor. Her seferinde de belli mevcut durumundan kaybedenler var. Kaybetmenin her aşamasında bir direnç var.

* İşadamı siyasetçi ilişkisi değişiyor mu?
Kesin değişecek hiç şüphem yok. İş alemi olarak söyleyeyim. Biz TÜSİAD olarak belli bir büyüklükteki sermayenin büyük kısmını üyelerimiz arasında bulunduruyoruz. Herşeyden önce şunu söylemek lazım, başarılı bir iş yapmak için belli siyasi ödünler vermek veya böyle yakınlıkları aramak artık kesinlikle olmamalı. Bugün zaten gayet pragmatik bir yaklaşım olur bunları aramak. Çünkü devletin verecek imkânı yok. Verme imkânlarının kısıtlanmasını TÜSİAD olarak savunuyoruz.

Biz ekonomik alanın iki farklı aktörüyüz. Herkese biçilmiş roller var. Devletin serbest girişimi engellememesi lazım. Bizim rolümüz de kendi paydaşlarımıza karşı mümkünse dünya çapında rekabet gücü olan işyerleri yaratmak. Fakat iş alemi olarak devletin görevlerini yerine getirmediğini gördük. TÜSİAD gibi dernekleşmelerin bir amacı da, bu ortamın yaratılması için gerekli uyarıları yapmak. Organize biçimde kamuoyu baskısı yaratma görevimiz var. Yapılması gereken şeylerin lamı cimi yok. Olduğu gibi söylüyoruz. Ama bunların yapılmama gerekçesini de ben anlamıyorum. Keşke bizden önce bu adımları atsa ve bize söylenecek laf bırakmasalardı. Bizi üzen malesef kendi kendimizi tekrar etmek. Başımıza illa bir kriz mi gelmesi lazım doğruları yapmak için?

* Şirketler de değişiyor herhalde?

Muhakkak. Çünkü dediğim gibi siz hesap vermek konumundasınız. İyiydi, kötüydü değil, hergün rakamsal olarak ifadeler ortaya çıkıyor. Muhakkak şirketler de yeni ekonomik ortama, dünyadaki gelişmelere, krizlerin bozduğu ekonomik ortama hergün adapte olmak için eskiden düşünmedikleri adımları atıyor. Kendilerini uydurmaya çalışıyor. Her zaman rekabet gücünüzü dünya çapında tutmak zorundasınız.

Türkiye'de gerçekten büyük bir uyum kabileyeti var, hem şirketlerde hem de insanlarda. Dolayısıyla böyle ağır bir krizde, yeni şartlara tahmin edilemeyecek bir uyumu sağlayacak ve buradan büyümeye geçecek. Bu zahmetli. Şirketler kendilerine göre önlemleri aldı, örneğin pazarlamasıyla ilgili değişiklikleri yaptı.

* Sivil toplum örgütleri değişimde herhalde öncü olacak?

Ayrımı önce iyi yapmak gerekir. Her sivil toplum örgütü Türkiye yararına çalışır diye birşey yok. Misyonu çizildiği şekilde davranır. Örneğin İstanbul'daki Arapkirliler Derneği, Arapkirliler'in birbirleriyle sosyal ilişkiler kurmasından ibaret olabilir. Yani dolayısıyla ille her sivil toplum örgütünün Türkiye'deki seçim sistemi, sosyal yapı ya da politik sistemle ilgili beyanda bulunmasını bekleyemezsiniz.

Bugün TÜSİAD çok fazla şeyle meşgul oluyor. Türkiye'nin sosyal ve siyasal yapısındaki değişimlerin ekonomik gelişmeye daha fazla katkı yapacağı, ekonomiyi daha büyüteceği, daha dünya çapında rekabet edebilir hale getireceği üzerine konuşmak zorunda.

Türkiye'de şunu görüyorum. İnsanlar örgütlenme arzusunda. Sesini duyurmak için bir menfaat beklemeden bir araya gelme kabiliyeti, Türkiye'nin uzun vadede bu işleri başarıyla yapacağını söylüyor.

'BU SENİN İŞİN Mİ' DEDİLER
* Demokratikleşme raporu iyi bir örnek diyebilir miyiz?

Şunu gayet rahat söyleyebilirim. TÜSİAD bunu 1997'de söylediğinde "Bu senin işin mi"den çıkan bir tartışma oldu. Toplumda işadamları genellikle muhafazakâr olarak tanınır.

Derneğin bu derece ileride bir konuyu dile getirmesini toplum yadırgadı. Yani söylenin doğru olmasıyla, söyleyenin kim olduğu arasında biraz şaşkınlık geçirdi. Ama bugün şu çıkıyor ortaya. İki yıldır, Anayasa Uyum Komisyonu, Anayasa ile ilgili fevkalade güzel çalışmalar yapıyor. Şurasını, burasını tenkit edebilirsiniz, ama 35 maddede uyuşma sağlandı.

Yani sivil toplum örgütlerinin kafalarında bir Türkiye modeli olabilir ama bunun dışında bölgeleriyle ilgili veya çok daha dar ekonomik kapsamlı şeyleri gerçekleştirmeyi de kendilerine görev edinebilirler. Bunların hepsi Türkiye mozağinde birleştiğinde ortaya güzel resim çıkıyor.

İşsize iş yakın zamanda biraz zor

* İstihdam kaybının 1 milyonu bulduğu söyleniyor. Sosyal patlama endişesi taşıyor musunuz?

Maalesef Türkiye'de yeniden büyüme başlamadan bu istihdam kaybının abzorbe edilmesi yakın zamanda pek mümkün görülmüyor. Hele şirketlerin kadroları konusunda eskisinden çok daha titiz davrandıklarını da düşünecek olursak. Verimlilik ön plana çıktığında, bunun bir ucunun da istihdam kaybıyla sonuçlanmaması mümkün değil. Hiç kimse işyerini küçültmek istemez. Hiç kimse, bir gün gelse de fırsatını bulsam işten çıkarsam diye bir insanı istihdam etmez. Maalesef genel ekonomik şartlar, işletmenin hayatiyetini sağlamak için bazı tatsız önlemlere insanı mecbur bırakabiliyor.

* Bu değişimin önündeki en büyük engel nedir?

Ellerindeki imkânlar gidiyor. Örneğin, ille de devletin verdiği ihalelerle, aşırı devlet imkanının üstünde yatırım hamlelerine çıkan bir işadamının çıkarı kesiliyor tabi.

Dolayısıyla, nasıl her aile krizde bütçesini daha dikkatli değerlendirmek zorundaysa, şu anda, "şu köprü Türkiye'nin yararına mı" diye ince eleyip sık dokuyacağımız bir döneme geldik.

Bu değişimin dönüşü olacağını artık zannetmiyorum. Çünkü, Türkiye'nin şu anda bir ekonomik bağımsızlığı yok. Türkiye'nin imkânı olsa da, keşke yaşanan krizleri, kendi imkânlarını kullanarak atlatabilseydi. Ne yazık ki, biz böyle bir durumda yabancı sermayeye, IMF kaynaklarına, dünya dayanışmasına mecburuz. Talepkâr biziz. Bizim içerde gördüğümüz onlar da dışarda görüyor. "Sizin verimsiz alanlarınız, kaynak ısrafı olan alanlarınız bunlar. Bunları hallederseniz, benim vergi ödeyen vatandaşımın biriktirdiği parayı size borç verebilirim"diyor. Bu, bu kadar basit. Üzücü fakat gerçek.

Vatandaş dersini çıkardı
* 5 yıl sonra nasıl bir Türkiye?

Beş yıl sonrayı görmek tabiki zor. Ama bütün bu değişim olduktan sonra, herhalde, yeni seçim sistemleriyle Türkiye en az iki seçim geçirmiş olacak. Türkiye'de vatandaş tercihleri bu geçtiğimiz istikrarsızlık ortamından çeşitli dersler çıkarmış olarak yapacak. Yeni siyasi oluşumların muhakkak ortaya çıkacağına inanınıyorum.

Vaatlerle bezenmiş değil çözüm önerileriyle bezenmiş siyasi programlar göreceğiz. Bütün bunlar Türkiye'nin AB'yle yakınlaşmasını sağlayacak. Ekonomik güç siyasi güç de getirecek çünkü.

Yarın: Tuğrul Tekbulut
* Uyanıklık, köşe dönücülük gözden düştü. 'Kardeşim burası Türkiye' lafları bitti. Şu anda iş yaşamında bilgiyi işçiliğin üzerine çıkarmak ve risk almak yükselen değer.

* Kamu değişime direnç göstermek için herşeyi yapıyor. Her sistemin mevcut halinden yararlananlar da değişime tabiki itiraz ediyor.

Türkiye'nin bütün dagaların hepsini bir kerede çözecek devrimci bir dönüşe ihtiyacı var.


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır