Bir süre önce Samsun Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde Kuran dersinde öğrencilere marş öğrenme zorunluluğu getiren dehşet bir skandaldan söz etmiştim. Gülay Göktürk'ün ortaya çıkardığı ve telefonda Fakülte Dekanı'na teyit ettirdiği bu durumu ele alan yazıma, aynı Dekan bir mektupla tepki göstermiş, gelişmeleri yalanlamıştı. Bu köşede Dekan'ın mektubunu da yayınlamış, ancak o yazıyı şöyle bitirmiştim:
"Öğrencilerin iddialarını, Göktürk'ün görüşmelerini ve öğretim üyelerinin sundukları verileri dikkate aldığımda, bu konudaki kanaatim değişmedi. Marşlı uygulamanın çıplaklığı orta yerde duruyor. Bu konuyu yeni bilgiler geldikçe deşeceğiz..."
Yeni bilgiler geldi. Bunlar arasında bir belge var ki, "Kuran ve marş tartışması"nı takip edenleri de, üniversite politikasından resmi olarak sorumlu olanları da hem ahlaki hem hukuki açıdan dehşete düşürür.
Bakın nasıl?
Bana gönderdiği yalanlama mektubunda, "Kuran dersinde zorla veya gönüllü olarak hiçbir öğrenciye marş söyletilmemiştir. Kuran dersinde fakülte kurulundan geçen program çerçevesinde dersler uygulatılmıştır.. Koromuz gönüllü öğrencilerden oluşmaktadır, bu nedenle öğrencilere zorla marş öğretildiği iddiası da doğru değildir..." diyen Dekan öğretim üyelerine tebliğ ettiği B.30.2.ODM.0.67.00.00/380 sayılı yazıda bakın bu kez neler demiş:
"2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 4. maddesinde belirtilen amaçlar doğrultusunda; Atatürk İnkılâpları ve ilkeleri doğrultusunda Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, Türk milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini taşıyan, Türk olmanın şeref ve mutluluğunu duyan, toplum yararını kişisel çıkarının üstünde tutan, aile, ülke ve millet sevgisi ile dolu, Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getiren öğrenciler yetiştirebilmek için İstiklal Marşı ve Ulusal Marşların öğrencilerimize öğretilmesi amacıyla yeni bir ders konulana kadar Kur'an dersi programı içinde verilmesi uygun görülmüştür.
Bunun için Fakültemiz Öğretim Üyelerinden Yard. Doç. Dr. Ahmet ÇAKIR'ın organize ettiği koroya katılan öğrencilerin bu marşları öğrenmesinin sağlanması Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Yasalarınca da öngörülen vicdani bir görevdir. Atatürk İlke ve İnkılâplarına bağlı ve savunucusu olan, bilgili, akılcı, insanları barışa ve birliğe götürecek katkıları sağlayabilecek ilahiyatçılar yetiştirmek ve Türkiye Cumhuriyetine karşı yapılan irticai hareketlere de engel olmak amacıyla gereğinin hassasiyetle yerine getirilmesini rica ederim."
20 yıl öğretim üyeliği yaptım, bugüne kadar ne böyle bir yazı gördüm ne böyle bir mantık ne de böyle bir uygulama...
Üniversiteleri belli bir yaşam tarzıyla "mücadele timleri" haline çevirmenin bu boyutlarını kim hayal edebilirdi; "özgür aklın beşiği üniversite"nin; "Türklük, şeref, aile, ahlak, marş, irtica ile mücadele" gibi kavramlarla tanımlanabileceğini kim düşünebilirdi?
Ama durum bu. "Öğretim"in yerini "terbiye"nin, "bilim"in yerini "asayiş"in aldığı "marşlı, öfkeli, kuru milliyetçi ve devletçi bir nesil" yetiştirmedeki akıl almaz safha işte bu. İnsan yetiştirmede "zihnin, özgürlüğün ve bireyselliğin ölümü"nü ifade eden "itaat, hiyerarşi ve askerlik ruhu"nu böylesine merkez alan zihniyet işte orada ve her yerde.
Uzun söze gerek yok; bu Dekan "sözü doğru birisi değil", bu Dekan mevcut "ders programını keyfi ve ideolojik nedenlerle delen" bir adam, bu Dekan "özgürlük ve üniversite fikrine" ve "dolayısıyla topluma ve toplumun geleceğine verilebilecek en büyük zararı veren" bir adam...
Ve bu adam hâlâ Dekan....
Bakalım YÖK bu durum karşısında ne yapacak, soruşturma açacak mı? Yoksa suskun kalarak bu politikanın resmi politika olduğunu teyit mi edecek?
Her ne olursa olsun, bilin ki, kimsenin bir toplumun geleceğinden çalma hakkı yoktur...
Magazin
