kapat
29.06.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi


Dünyadan
Spor

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Finansbank

 
ALİ BAYRAMOĞLU(abayramoglu@sabah.com.tr )

Sıcak siyaset

Ülkenin yaşadığı "yapısal nitelikli ekonomik ve siyasi krizler" yetmezmiş gibi, bir de sıkça "hükümet krizi" yaşıyoruz. Karar mekanizmaların işleyişini dümura uğrattığı oranda hükümet içi her kriz, yapısal krizlerin gidişitayla ilgili korku veriyor.

Aslında sorunun özüne bakılırsa, bu iki tür krizin birbirinden ayrı nitelik taşımadıkları, tersine birbirlerini tamamladıkları, besledikleri ortada.

Telekom yönetim kurulu sorunu etrafında yaşanan son bunalım bu durumun tipik bir örneği...

Dar bir alana sıkıştırılmış, önemli ölçüde iktidarsızlaşmış, neredeyse "zorunlu koalisyonlara mahkum edilmiş" bir "siyaset"in, "uzlaşma ve ortaklık kültürü" yaratamadığı çıplak bir gerçek...

Tepkilerle büyümüş partilerin zoraki birlikteliğinden oluşan hükümetlerin "rol ve fayda paylaşımı ve pazarlığı" üzerine kurulduğu ve bu çerçevede sıkça karar bunalımı doğuran çekişmeleri beslediği de açık bir gerçek...

Türkiye'nin gerek ekonomik gerek siyasi keskin reformlara ve kaçınılmaz hamlelere muhtaç olduğu bu dönemde; ülke yönetiminin bu tür bir siyasetin ve onun ürettiği böyle bir hükümetin elinde bulunması ülkenin en ciddi sorunu...

Bu sorunun giderilmesi için iki önkoşul var:

Bir yandan siyaseti de kuşatacak, "kurumsal popülizm kanallarını ortadan kaldıracak şekilde köklü reformalar"ın yapılması...

Öte yandan siyaset-toplum ilişkisinin tesis edilerek, devlet karşısında "siyaset alanının genişletilmesi ve siyasetin tabiileştirilmesi"...

Ülkenin temel meselelerinden bir diğeri de, bu iki unsurdan sadece birincisine yönelen, bunu yaptıkça siyaset alanını biraz daha daraltmayı, marjinalleştirmeyi hedefleyen zihniyetin ortalıkta at koşturmasıdır. Zira böyle yapıldıkça, çözüm bir yana, mevcut sorunlara yeni sorunlar, yeni çözümsüzlükler eklenmektedir. Zira bu zihniyet "siyaset adına siyasetsizlik", "değişim adına toplumun reddi" üzerine temellenmektedir.

Oysa dün sözünü ettiğimiz büyük değişim bunalımının toplumu, siyaseti ve yönetimi kuşatarak ulaştığı noktadan yola çıkacak olursak, "sözkonusu iki önkoşul tekrar başa dönmeyi, toplum ve siyaset tasavvurunu devreye sokmayı gerektirmekte"tir.

Denebilir ki, ülke krizlerin tam ortasındayken, mevcut güç dengeleri bu haldeyken bu tür bir hamle yapılması ne gerçekçidir ne de mümkündür; kaldı ki, ekonomik kriz acil, hızlı ve şimdi karar alınmasını gerektiriyor...

Bu, bir ölçüde doğrudur ve konjonktürel olarak yapılması gereken şudur:

Reformların yapılma zorunluluğunu ve buna paralel olarak siyasetin güçlendirilmesi gereğini gözardı etmeden, mevcut siyasi karar yapısında revizyona gitmek...

Bugün Telekom örneğinde olduğu gibi MHP'yi, suçlamak, sıkıştırmak sorunu çözmeye yetmiyor. Ya da muhafazakar kesimin yaptığı gibi "milli egemenlik" meselesini gündeme getirip Kemal Derviş'i hedef almak hiç bir işe yaramıyor. Dahası bu çerçevede yol alınamıyor veya alınan her mesafe yeni krizlere zemin hazırlıyor.

Görünen odur ki, koalisyon kültürünün gelişmediği, siyasi partilerin varlıklarını korumak için kazandıkları mevzilerden geri çekilmek istemediği bu koşullarda Kemal Derviş koalisyonun 4'üncü ortağı gibi algılanmaktadır. Vahimi "4'üncü ortak formülü" bu şekliyle "maya" tutmamaktadır.

Kısa vadede hükümetin önünde, içinde Derviş'in de olacağı yeni bir formül bulmaktan ya da mevcut formülü siyasi konsensüsü tazeleyerek işler hale gele getirmekten başka bir çare yoktur.

Aksi halde bilin ki, ülkeyi yeni krizler ve ekonomiyi dara sokacak bir erken seçim bekler ve bu koşullarda bir erken seçim mevcut sıkıntıları çözmekten, siyaseti tabiileştirmekten çok uzak olur...

www.sigortam.net


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır