kapat
29.06.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi


Dünyadan
Spor

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Finansbank

 
RUHAT MENGİ(rmengi@sabah.com.tr )

Amerikan Hastanesi'nde neler oluyor?

Türkiye'nin tartışmasız en iyi hastanelerinden biri.. Doktorlarından en son teknoloji ürünü donanımına, tedavideki başarı oranına, temizliğine kadar her konuda örnek, yapılan anketlerde de hep üst sıraları korumuş bir hastane..

Ve bugünlerde fokur fokur kaynayan bir kazandan farkı yok..

Amerikan Hastanesi'nde bir süredir devam etmekte olan büyük huzursuzluğu, hastaneden gruplar halinde ekipleriyle ayrılan doktorları duyduğum ve bir kısmıyla da konuştuğum için bu hafta yazmaya karar vermiştim. Dünkü Sabah'ta "Memorial Hastanesi imajını yenilemek için ünlü doktorları transfer ediyor" manşeti tam zamanında geldi.

Memorial Hastanesi'ne ve diğer hastanelere şu sıralarda yapılan transferlerin çoğunun nedeni Amerikan Hastanesi'ndeki doktor kıyımı.. Türkiye'nin en iyi hastanesi olma özelliğini, bütün başarılı hastaneler gibi "Türkiye'nin en iyi doktorlarına sahip olma" nedeniyle koruyan Amerikan Hastanesi'ne gelen yeni yönetim adeta "asma, kesme, doğrama" yöntemiyle akıl almaz bir doktor kaçırtma politikası izliyor.

Çok sayıda doktorla konuştuktan sonra vardığım sonuç şu; "Hastanede yeni yönetimden memnun olan tek doktor yok.."

Olay şöyle başlamış;

Amerikan Hastanesi'nin yenileme yatırımlarını henüz tamamladığı, yeni açılan İtalyan Hastanesi'nin ise düzgün şekilde işlemeye başlamadığı ve leasing ödemelerinin sürdüğü dönemde Hastane'de bir danışmanlık projesi başlatılıyor.. "Dünya Sağlık Örgütü"nün bazı Avrupa ülkeleriyle ilgili biriminde başkan yardımcılığı yapmış bulunan ve hastane yönetiminde hiçbir deneyimi de bulunmayan Serdar Savaş, Vehbi Koç Vakfı yöneticilerini ve Koç ailesini ikna ederek Hastane'ye önce danışman olarak giriyor.

Bu iş için 150 bin doları da -Vakıf yöneticisinin baskısıyla- peşin peşin alıyor. Sonra bir yandan VKV ile Koç ailesini, diğer yandan gizli toplantılarla hastane personelini, doktorların kendilerini sömürdüğüne ve zararın nedeni olduklarına ikna ediyor. (Ve işi garantiye aldığı bugünlerde de bir danışmanlık bürosu kuruyor.)

Yönetimi ve doktorları suçlayan ve hiçbir bilimsel temele dayanmayan bir rapor hazırlayarak bu raporla önce yöneticileri görevden aldırıyor ve danışmanlığın yanında tam yetkili yönetici olarak da hastanenin başına geçiyor.

"STAR DOKTOR İSTEMEM"
Halihazırda kanser, kalp ve tüp bebek konularında ülkenin en iddialı hastanelerinden biri olan Amerikan Hastanesi'ni "Bu alanlarda Avrupa'nın ilk beşi arasına sokacağız" diyen Serdar Savaş yönetime geçer geçmez soyadına uygun olarak doktorlarla savaşa başlıyor. Muayenehaneler kapatılacak, doktorlar, kendisinin belirleyeceği bir ücretle maaşlı memur gibi çalışacak. Sigortalı hastaları hastaneye çekecek HMO sistemi getirilecek.

Oysa bu sistemle daha önce diğer ülkelerde çalışmış tüm doktorlar HMO'nun aracı şirketlere, sigorta şirketlerine yaradığını, hastaya ise yarar sağlamadığı gibi uzun vadede zarar verdiğini, şu anda bile ABD'de bununla ilgili olarak devam eden davalar olduğunu belirtiyorlar.

İstanbul'da kalp ve kanser tedavisi üzerine çalışan bu kadar çok ve iyi hastane olduğuna göre, sigortalı hastalar da bu hastanelere bölündüğüne ve devlet en önemli kalp ameliyatına bile 2500 dolardan fazla vermediğine göre Hastane'ye bu sistemle nasıl kâr sağlayacak, işte bu sorunun cevabını Ğherhalde kendisi de dahil- hiç kimse bilmiyor..

Serdar Savaş'ın tüm doktorlar tarafından dile getirilen ve en çok tepki alan sözlerinden biri "Star doktora gerek yok. Hastane onlar olmadan da yürür."

Savaş, star kelimesini görünce pop starlarını filan hatırlıyor herhalde. Çünkü "star doktor" demek hastaneye binlerce hasta getiren doktor demektir ve bunlardan da ülkemizde çok fazla yok. Olanları paylaşan hastaneler ise şanslarının farkında.

Star doktorlar konusuyla Pazartesi günü yazıya devam edeceğim..

Utanmadan, halâ aynı oyun!
Milletin bugüne kadar çektiği sıkıntının bir numaralı nedeni siyasi kadroların devlet kurum ve kuruluşlarını arpalık gibi kullanması. Kendi partilerine çıkar sağlamak için devlet kaynaklarını talan etmeleri. Bankalardan, KİT'lere, hastanelerden, yapılara, yatırımlara kadar her konuda milletin parasını acımasızca yandaşlarına yedirmeleri..

Acısını son ekonomik krizde dilenecek duruma düşerek ödedik, ödemeye devam ediyoruz.

Üstüne üstlük, biliniyor ki en ufak siyasi hata, dengesizlik piyasaları o dakika altüst ediyor, yeniden başlama noktasına dönülüyor.

Buna rağmen, bütün bu gerçekleri bile bile Enis Öksüz beyefendi halâ kalkıyor Telekom'a bizim istediğimiz isimler gelmeyecekse memleket batsın diyor.

Kemal Derviş'le Enis Öksüz'ü TV'lerdeki iki dakikalık konuşmalarında izlemek bile yeterli. Biri sakin, dengeli bir devlet adamı ciddiyeti içinde "Ekonomi partiye bağlılık kriterlerine göre yönetilecekse işimiz zor. Artık vakit yok. Bize bilgili, çalışkan, saygılı insan lâzım" diyor.

Diğeri "Bana kusur bulanın alnını karışlarım. Ben mertçe, yiğitçe sözümün arkasında duruyorum" şeklinde bir konuşmayla partililerine mertlik mesajı gönderiyor. Kime verdiği sözün arkasında acaba? Telekom yönetimine getirmek üzere anlaştığı adamlara mı?

Ve Ecevit çıkıyor arkadan.. Titreyen sesiyle konuşuyor. Pardon elindeki kağıdı okuyor..

"Hükümet uyum içindedir. Bu uyumu sarsmak için uğraşanlar var. Özellikle MHP'nin üzerine gidiyorlar.."

Sorsanız bu sözlerle istikrarı korumaya çalıştığını söyleyecektir. Uyum içindeki (!) diğer arkadaşları gibi..

Ne komedi!

Bakan Enis Öksüz'e, Başbakan Bülent Ecevit'e ve memlekete hizmeti sadece partisini kayırmak sanan Devlet Bahçeli'ye, artık sabrı kalmayan (son vergilerle de gerçekten dayanma sınırlarını zorlayan) milletle böyle oynama hakkını kim veriyor acaba?

www.sigortam.net


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır