Elbette siyasetin değil, ama özgürlüğun ve demokrasinin felsefesi için, her gün yeniden pazar kurmak gerekmiyor.
Bu pazarın her gün taze, taptaze olan gerçekleri var.
Bunu yıllar hem de çok yıllar öncesinin yazılarına, demeçlerine bakarak görmek mümkün.
Dünyanın her ülkesinde başbakanlardan görüş almak bunu haberleştirmek, yazılaştırmak hâlâ çok önemli.
Acaba başbakanların 40 yıl önce söylediklerinin, yazdıklarının tazeliğini yoklamak da önemli bir iş sayılır mı?
Buyurun, karar sizin!
"Herkes, 'Ben ne istersem söylemekte, ne dilersem yazmakta özgür olayım' diyor.
Ama kimileri de bu özgürlükten başkalarının yararlanmasına tahammül edemiyor.
Oysa özgürlük, Anayasa sınırları içinde herkes içindir.
Özgürlüğe alışacağız.
Özgürlüğe alıştıkça, onun solcu da sağcı da olmadığını, özgürlüğün tarafsız olduğunu, özgürlüğün hepimiz için olduğunu anlayacağız.
Bunu anladıkça, solun bir ucundan sağın bir ucuna kadar, herkese ve birbirimize düşündüklerimizi, inandıklarımızı serbestçe söyleyeceğiz.
Tartışacağız.
Bu tartışmalar kendi kendimizi daha iyi öğrenme ve yolumuzu aydınlıkta arayabilme olanağını sağlayacak. Bu nedenle de özgür tartışma ortamına gururla ve minnetle bağlanacağız.
Özgürlüğe alıştıkça, değişik düşünce ve inanışlardaki insanlar olarak birbirimize düşman gözüyle bakmamayı öğreneceğiz.
Üstelik, özgürlüğe alıştıkça, özgürlüğün değerini anladıkça, aramızda sağcılığı belki faşizme kadar götürenlerin de, solculuğu belki komünizme kadar götürenlerin de, pek çoğunun özgürlükle bağdaşmayan bu rejimlerden soğuyup uzaklaştıklarını göreceğiz.
Özgürlüğe alıştıkça, özgürlüğün hepimiz için olduğunu yüreklerimize sindirdikçe birbirimize daha çok yaklaşacağız.
Aydın, kafası aydınlık kişidir.
Kafasının pencereleri ışığa açık kişidir.
Kafasının pencereleri bilgilere, görgülere, şüphelere, kendisininkinden başka düşüncelere açık kişidir. Bir kimse her şeyi bildiğine inanıyorsa; inandıklarından şüphe edemiyorsa, kendi düşüncelerinden veya inandırıldığı belirli düşüncelerden başka düşüncelere kafasını kapalı tutuyorsa aydın değildir. Çünkü kafasının pencereleri dışarıdan ışık sızamayacak kadar örtülü demektir.
Aydın çevresini aydınlatabilen kişidir.
Aydınlanmış canlı cansız her varlıktan, çevresini de aydınlatması beklenir. Işık vermeyen güneş, aydınlatmayan alev yoktur.
Kendi kafası içine kapanan aydın, üstü örtülü alev gibi söner, 'aydın' aydınlığını yitirir.
Çevresi karanlıkta kalan kimsenin, kendisi de karanlıkta demektir."
(Bülent Ecevit. Milliyet, 23 Haziran 1963)