kapat
27.05.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor

Limasollu

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Garildi
 

Bir kişi girdim bin kişi çıktım


Eray, Melih, Zeki ve diğerleri... 100 gün boyunca onların 'hayatlarını' birebir ekrandan seyrettik. Olayı Melih özetledi: 'Eve bir kişi girdim, bin kişi çıktım' diye. 'Çile' bitti, şimdi 'gerçek' yüzlerini keşfetmenin tam sırası! Buyrun Melih-Eray-Zeki üçgenine...
Gözetlenmek, mahremiyetinizin, özel hayatınızın kalmaması nasıl bir his?

Melih: Yoo! Özel hayatımız vardı. Kameralar bir süre sonra tavanda yaşayan böceklere benzedi.

Eray: Başlangıçta otokontrol kurmuştuk. Bu düzene oturdu ve bir süre sonra da onları tamamen unuttuk.

Belki bu yarışma olmasa asla bir araya gelemeyecek kadar farklı kişilerdiniz... "Memleket ne renkliymiş" dediniz mi?

Melih: Hayır çünkü memleket insanı değildik. Bu ülkeyi simgelemedik.

Eray: Doğru. Türkiye'nin mozaiği değildik.

Melih: Amaç 15 farklı karakteri bir araya getirmekti.

Eray: Bölge mozaiği yoktu. Amaç neydi bilemem. Valla biz seçmedik, bizi seçtiler! (Cem Yılmaz'ı taklit ediyor...)

BBG iyi tecrübe oldu mu?

Zeki: Çok şey öğrendim. Öncelikle bu iki adam bana düzenli olmayı öğretti! İnsanlardan ders çıkarmayı ve hayata farklı açılardan bakmayı öğrendim. Mesela Hülya... Çok kaprisli denmişti ama yaşadığı zorluklar onu bu noktaya getirmişti..

Melih sen ne öğrendin? Çok yakışıklı olduğunu, sevildiğini mi?

Melih: Oy potansiyelimi sadece yakışıklılığım oluşturmadı. İnsanların birinin yüzüne bakarak ceplerinden bir milyon vereceklerini sanmıyorum. Kendilerine yakın bulduklarına verirler. Hele bu mali krizde çok daha zor. İçeride sevdiklerimin değerini daha iyi anladım. Bir kişi girdim ve bin kişi çıktım.

Eray: Biraz zaman geçtikten sonra ne öğrendiğimi tam anlamıyla anlayacağım. Ama verdiğinizde almaya hevesli, aldıklarını barındırmaya hevesli insanların fazla olduğunu gördüm. Bu da beni Türkiye'nin geleceği açısından ümitlendirdi.

EVET, APOLİTİĞİM
Hazır Türkiye demişken, siz içerideyken kriz patladı...

Zeki: Allah insanlara sabır versin. İnanıyorum ki Türkiye bir şekilde yırtacak.

Eray: Bu ülkede yaşamak zaten çok ağırdı. Ama gecenin en karanlık olduğu an sabaha en yakın olduğu andır. İnşallah Türkiye için de böyle olur. Bu olay biz içerideyken geliştiği için ne olup bittiğini bilmiyoruz. Ama artık dışarıdayım ve sonuçlarını görüp takip edeceğim.

Gençliğin, özellikle '80 sonrası gençliğin apolitik olması eleştirilir. Ne diyorsunuz, apolitik misiniz ve bu kötü bir şey mi?

Zeki: Bizi yönetenlere inancımızı kaybettik. Ama bir şey olacak ve herkes uyanacak; "Kardeşim bu böyle olmaz" diyecek. Yakın bir zamanda olacak. Çünkü Eray'ın da dediği gibi en karanlık an sabaha en yakın olan andır.

Melih: '80 sonrası gençliğe sadece apolitik, asosyal diyerek değil farklı şekillerde de taşlamalarda bulundular. Evet, apolitiğim çünkü babam uzun zaman siyasetle uğraştı; İzmir CHP İl Başkanıydı. Onun yaşadıklarından, başına gelenlerden sonra siyaset bana hiç sevimli gelmiyor, hatta çok kirli buluyorum. (Başına ne geldi diye sorma, çok uzun mesele, belki sonra başka röportajda konuşuruz.) Bu yüzden de apolitiğim. Hiçbir zaman politikayı cazip hale getirmediler, düşünene düşünme dediler, sürekli insanların beyinlerine ezberci sistemle bir sürü şey yığdılar. Üniversiteye gelince de 'Aman politikaya bulaşmasın' diye tekrar ezberciliğe devam ettirdiler. Sonra da bize apolitik dediler. Evet böyle çirkin bir ortam içinde kendimi apolitik tanımlıyorum. Ama tabii ki benim de bir siyasi görüşüm var, yok değil.

Eray: Bakın. Kayıt dışı bir şey söylemek istiyorum... (Yine Cem Yılmaz geldi...) Politikadan ben de hoşlanmıyorum, dünya görüşüme uymuyor. Ben kendi burnunun dikine giden, doğrularının peşinde koşan biriyim. Hatta yer yer bu yüzden suçlanıyorum da. Bu özelliklerimden ötürü başkalarına göre kötü, kendine göre iyi biriyim ve bu da politikaya uygun bir özellik değil. Ama tabii ki benim de bir görüşüm var; tüm görüşlerin iyi noktaları birleşsin. O fikrin, şu akımın o'su güzel, bu'su güzel; bir araya gelsin...

Melih: Güzel olan her şeye Türk gençlerinin açık olduğu kanısındayım. '80, '70 doğumlular küçümsense de ben onlara güveniyorum. Kendilerini bilinçli ya da ellerinden geldiğince geliştiriyorlar. Zaten her nesil bir öncekine göre kendini daha çok geliştirir.

Yapılan son anketlerde kamuoyunun yüzde 65'e yakın bir kısmı hiçbir partiye oy vermeyeceğini söylüyor. Siz ne diyorsunuz?

Zeki: Bir şey diyemem, siyasetin 's'sinden anlamam.

Melih: Sanırım o yüzde 65'in içindeyim.

Eray: Çıkışlarını, düşüncelerini enteresan bulduğum bir lider var. Onun partisine girmek ve oy atmak isterim. İsmini vermek istemiyorum. Partinin görüşlerinden ziyade liderin kendisini çok beğeniyorum. Çok enteresan, renkli bir kişilik.

Besim Tibuk olmasın bu kişi?

Eray: Yorum yok.

OLDU DA BİTTİ
Yarışma bitti, şimdi ne yapacaksınız?

Zeki: Benim için kocaman bir soru işareti. Ama '100 gün boşa gitti' demiyorum. İnsanların sevgisini kazandım.

Melih: Yarışmayı kazanmak yetmiyor. Bu bir başlangıç ama gelecek değil. Hedeflerim zincir gibi; bir halkası koparsa hepsi gider. O yüzden açıklamam.

Eray: Benim şu an sadece uykum var!

Türkiye'de 8 bin Zeki olsa

Türkler için bir evi paylaşamaz derler...

Melih: Evi çok temiz bıraktığımız için tebrik bile edildik. Avrupa'daki çok kötüymüş...

Eray: Hiç böyle bir söz duymadım.

Bu anlamda sormamıştım. Hani derler ya, "En yakın arkadaşınla düşman olursun"...

Zeki: En yakın arkadaşlar olmadığımızdan sorun olmadı! (Kahkahayı basıyorlar...)

Birbirinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

Zeki: Melih; yüreğinde kocaman kocaman yıldızlar taşıyan, güzel amaçları olan ve dimdik yürüyen biri. Eray; zor idealleri olan ve bunlar için en yakınlarını bile kırabilen biri. İdealleri kendisinden bile önemli.

Melih: Zeki; sevgi dolu, çok bağıran, ondan 8 bin tane daha olsa Türkiye'nin kalkınacağı biri. Eray; belli normları olan ve bunları bir çizgiye oturtmuş, hattâ bunun dışına çıkmayan, esnetmeyen biri. Ama bu katı anlamına gelmiyor. Ben söylemese de bir hedefi olduğuna eminim. Çünkü onun hep hedefleri vardır.

Eray: Kayıt dışı bir şey söylemek istiyorum! (Eh yani Cem, ikide bir de...) Orada dünyamız çok küçüktü, birbirimizi hiç dışarıda tanımadık. Bu yüzden herkesin merak ettiği "Sen şunun hakkında ne düşünüyorsun?"sorusuna yanıt vermek için erken olduğu kanısındayım. Bir de çok yorgunum, düşünemiyorum.

Zeki: Böyle de kaprislidir işte!

GİTMEK KOLAY
'Benim burada ne işim var!' dediğiniz, yarışmayı saçma bulduğunuz, çekip gitmek istediğiniz olmadı mı hiç?

Eray: Olmaz olur mu! Arkadaşlarımızı elediğimizde... Bunlar çekimlerde de vardır, "Ya niye böyle bir işe kalkıştık, niye üzüyoruz birbirimizi?" diyorduk.

Zeki: Onlar için geçerli, benim için değil!

Melih: Öyle bir şey ki yukarıda insanlar var, bunu biliyorsunuz. Kapıyı açsanız çıkıp gidebilirdiniz. Ama bu kolay olanıydı, zor olanı orada durmaktı ve biz bunu başardık.

Röntgencinin notları

BBG'ye gittiğimizde Tarık da oradaydı. Arkadaşları ona "Tarkan'ı geçtin" diyorlar, o da "Yok ya! Abartılıyor" diyerek mütevazı takılıyordu. Çünkü gazeteci olduğumu biliyordu.

Eray'ın cep telefonu sürekli çalıyordu ve herkese yanıt veriyordu. Konuşurken arayanları da beklemeye almıyor, hemen kapatıyordu: Para yazmasın diye.

Melih sürekli gofret istiyordu.

Zeki her cümlede arkadaşlarını onaylıyordu.

Konuşmalarına (kendilerini en kaptırdıkları anda bile) hep dikkat ediyorlardı, gözetlenmenin sonucu olsa gerek.

Sohbet sırasında Zeki'nin sesi yükselince Melih onu dürttü. Çünkü sesim çıkarsa uyar demiş.

BUKET AŞÇI

 
Yeni dış kaynağın doğru bir şekilde kullanılacağını düşünüyor musunuz?

Evet
Hayır

 

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır