kapat
02.06.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

Dünyadan
Spor

Limasollu

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Finansbank

 
ÇETİN ALTAN(caltan@sabah.com.tr )

"Kurnazlık"la, "akıl" boğaz boğaza geldikçe...

Önce tanımlamasını yapmaya çalışalım kurnazlığın. Kurnazlık; kendi çıkarına olduğuna inandığın bir öneriyi, yahut bir uygulamayı, yahut bir çözümü; sanki karşısındakinin çıkarını düşünüyormuş gibi savunup sunmak; veya karşısındakinin dikkatini başka bir noktaya çekerek, kendisini oyalarken; bildiğini okumaya çalışmaktır.

Örneğin bir tezgahtarın, defolu bir kumaşı müşteriye satarken:

- Vallahi sizin hatırınıza, sermayesine veriyorum, demesi gibi...

Yahut bir yankesicinin, damlardan birindeki bir baca temizleyicisine bakmaya başlayarak, gelip geçenlerin dikkatini oraya topladıktan sonra; başları havaya kalkık olarak toplananların, usulca cüzdanlarını çarpması gibi..

Akıl ise hem mesafelere, hem zamana dayanacak en doğru kararı ve uygulamayı bulma çabası peşindedir. Bunun için de, koltuk değneği olarak matematikle, bilimsel tutarlılıklardan yararlanmaya çalışır sürekli...

Örneğin İsrail'in; tarımda verimliliği bozmadan, su harcamalarını ne kadar azaltabileceğini saptayıp uygulaması gibi...

Köyceğiz'den, Akdeniz'deki gizli bir mavi pırlantaya benzeyen Ekincik Koyu'nun, ıssız plajlarına doğru inerken; Ölemez Dağı'nın yamaçlarından, Köyceğiz Gölü'nün çevresi çamlarla kaplı, kendine özgü, değişik maviliklerine bakıyordum. İçiçe geçmiş mavi aynaların tanrısal gizemi ve güzelliğindeydi göl...

Ormanlık yüksek yamaçlardan geçen yolun belirli bir yerinde, hem Ekincik Koyuyla, uçsuz bucaksız Akdeniz görünüyordu; hem de kendi mahremiyetinde, inlerle cinlerin dans ettiği, kıyıları dantelli Köyceğiz gölü...

Peygamber efendimizin doğumundan 1200 yıl önceki Lykia uygarlığını düşünüyordum...

Dostum Alman mühendis Hartmut Beck, günümüzden 2800 yıl önceki Lykia uygarlığının kanalizasyon kanallarından arta kalmış bir girişi göstermişti bana...

Yerin altında küçük taş bir kapı... Kurnazca değil, akıllıca yapıldığı için, günümüze kadar dayanmıştı.

İslam'dan önceki dönem, "cahiliye" dönemi diye battal edilmeseydi de; çok tanrılı dinler dönemindeki uygarlıkların, akılcı boyutu ve birikimi yeterince incelenebilseydi...

Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi de, Bizans uygarlığını yok saymasa ve kendi dönemleriyle birlikte bir İstanbul sentezi yaratabilseydi...

Majiskül harfli "İNSAN"ın; gerek akıl, gerek estetik kaynaklarından oluşmuş en görkemli sentezinin; hem sahibi, hem yeni bir katmanı olacaktık bugün.

Ne yapmalı ki; Osmanlı döneminde eski uygarlıklar, "cahiliye dönemi" sayılmış; Cumhuriyet döneminde de genç kuşaklar, "Türk olmasa tarihe yazılacak ne vardı" koşullanmasıyla yetiştirilmek istenmişti...

Ve salt yönetimin egemenliğine vidalanmış politik kurnazlıklar, evrensel akılla boğaz boğaza gelmeye başlamıştı...

"Ekonomi", politik kurnazlıkların; sonunda kendisinin ırzına geçilmesine kadar varan sarkıntılıklarından kurtulup, saydamlaştıkça; akılcı bir tutarlılığın evrensel bir yansıması olmaya başlıyor ve, Ğyönetici çıkarlarına göre değiştirilemeyecek- bir bilimsellik kazanıyor.

Türkiye'deki politika çalkantılarının da, "monist" bir dalı bulunsaydı; evrensel değişim ve dönüşümlerin de algılanması çok daha kolay olacak ve insan malzemesindeki kalite düşüklüğü, bu kadar derinleşmeyecekti.

"Kurnazlık"la akıl boğaz boğaza geldiğinde; sonunda sıfırı tüketen daima "kurnazlık" olur...

Gitgide daha hızlı saydamlaşan dünyada, elbet bir gün biz de öğreneceğiz bunu...

 
Ekonomik programın başarıya ulaşacağına inanıyor musunuz?

Evet
Hayır

 


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır