kapat
26.05.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

ciceknet

Dünyadan
Spor

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Finansbank

 
ALİ BAYRAMOĞLU(abayramoglu@sabah.com.tr )

Değişimin serencâmı

Toplumda esen beklenti rüzgârlarından, öncelikleri değişen dış politikaya, ardı ardına atılan ekonomi adımlarından AB adaylık sürecine kadar hemen her şey "değişime" işaret ediyor.

Peki nedir bu değişimin serencamı?

Uzak açıdan bakınca dört eksen üzerine oturmuş gibi görünüyor bu değişim.

İlki, ülkenin Batı'yla ikinci tarihi sıcak karşılaşmasıdır.

İkincisi, Batı'yla zorunlu her sıcak temasta olduğu gibi, siyasi karar mekanizmasının meseleleri ele alışında, sorun hiyerarşisinde ve ana politikalarında bir esneme farklılaşmasının yaşanması, bu çerçevede teknik reform adımlarının atılmasıdır.

Üçüncüsü, bu adımların yine her sıcak temas döneminde olduğu gibi, talep-karar bağını ifade eden siyaset ve siyasi partiler tarafından değil, siyaset dışı değişmez stratejileri ifade eden devlet tarafından gerçekleştirilmesidir.

Dördüncüsü; bu adımların, yani değişimin, devlet tarafından taşındığı oranda göreceli olmasıdır; başka bir deyişle devlete endeksli siyaset algısını besleyerek bir ölçüde sorunlu mevcut devlet anlayışını yeniden üretmesi, buna bağlı olarak ekonomide mevcut tekelleşmeyi daha kesifleştirmesidir.

Bu eksen, en kritik olanıdır aslında.

Örneğin Güneydoğu'ya ilişkin tavır ve politika değişikliğine baktığımızda; siyasi partileri farklı talep ve değerlerden hareket eden bağımsız birimler olarak değil, devlet merkezli bir eylem planını uygulayan bağımlı parçalar olarak görmemiz bu yüzdendir. İzlenen yeni politika ilk bakışta çatışmadan siyasette giden bir hat izliyor gibi görünse de, gerçekte durum, siyasi alanın bağımlı değişken haline gelmesinden başka bir şey değildir. Ve orta vadede konsensüs ihtimalini zayıflatan, "karşı tarafı" stratejik oyuna biraz daha iten bir gelişmeye işaret etmektedir.

Ekonomiye baktığımızda da karşımıza aynı tablo çıkmaktadır. Sıcak para girişi ve yeni düzenlemeler "reform" niteliği taşıdığı kadar, sistemin kendisini yeniden üretmesini, üst kurul gibi yeni araçlarla ideolojik, politik el koyma girişimlerini de beslemektedir. Dolayısıyla ekonomi ile siyasetin sınırlı rant dağıtımına işaret eden aşırı iç içe geçmişliği ve mevcut rekabet eksikliği biraz daha körüklenmektedir.

Sorun burada... Sorun, değişimin sürecinde...

Çünkü değişim kadar önemli olan, değişimin nasıl yaşandığıdır.

Taleplerin, katılımın, konsensüsün olmadığı, tepeden buyurulan bir değişim, iyileştirme getirse de; kalıcı, adil ve paylaşılan bir değişim olmaz.

Türkiye tarihi biraz da bu eksiliğin, katılım ve siyaset eksikliğinin tarihi değil midir?

Önemli olan sadece demokrasi değil, aynı zamanda demokrasiye giden yoldur; sadece değişim değil, değişime giden yoldur, sadece gerçek değil, gerçeğe giden yoldur.

Talep ederken duyarlılıkların ve gözlerken merceklerin yönelmesi gereken nokta, işte budur.

"Ülke gerçekleri" tabir edilen, bugün atılan her değişim adımına şekil veren refleksif, otoriter bakışın "hukuki ve bağlayıcı gerekçesi" nedir diye sorun bir kez.

Yanıt, 12 Eylül Anayasası'dır.

Peki kaynakları nedir bu anayasanın diye sorun, bu defa.

Yanıt, askeri cuntanın, Milli Güvenlik Konseyi'nin hazırladığı, çıkardığı yasalardır.

Bilin ki, katılım, uzlaşma ve siyaset, sadece dünün otoriter ruhundan kurtulmanın aracı değildir.

Aynı zamanda bugünkü reform dalgasını bu ruhtan arındırmanın da yoludur.

Daha öte; yarını doğru kurmanın, değişimi kalıcı kılmanın yöntemidir.

 
Ekonomik programın başarıya ulaşacağına inanıyor musunuz?

Evet
Hayır

 


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır