kapat
01.05.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

ciceknet

Dünyadan
Spor

Limasollu

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Medyasoft
 
RUHAT MENGİ(rmengi@sabah.com.tr )

Turizm nerede, biz nerede?

Biz "patladı, patlayacak" derken turizmimiz hızla geriliyor. Birkaç yıl önce Türkiye turizmde atak yapmış, özellikle Yunanistan, İtalya, İspanya gibi ülkelerin müşterisini çekmeye başlamış, turistler orada buldukları herşeyi fazlasıyla bizde, üstelik daha ucuza buldukları için bizim sahillerimizi tercih eder olmuşlardı.

Bu duruma sevinmeye fırsat bulamadan terör, deprem, siyasi kriz, ekonomik kriz derken durum yine tersine dönüverdi.

Turizm Bakanlığı'nın da tanıtım konusunda yanlış politika izlemesi, tanıtıma ayrılan sınırlı fonun Ğtek bir firmaya teslimi gibi- yanlış kullanımları, bu yıl ise fonun enflasyonun da etkisiyle iyice azalması Ğnasıl değerlendirildiği de belli değil- Yunanistan ve İspanya'nın iyice güçlenmesine neden oldu.

Şu sıralarda yemekten, modaya, tarih ve kültürden, müziğine, doğal güzelliklerine, içkilerine kadar her konuda bütün yabancı dergi ve gazeteler Yunanistan'a çalışıyor. Her konuda sadece Yunanistan örnek veriliyor, orası tavsiye ediliyor.

Yunanistan'da otel rezervasyonları 5 yıllık kontratlar halinde ve % 00 garantiyle full iken bizde bu rezervasyonlar bir yıllık ve garantisiz olarak yapılıyor. Anlaşmaya uyulmadığı takdirde Türk firmaları, otelleri zararı cebinden ödüyor.

Turizmciler "Çok değil sadece 2 yıllık istikrar bile bizi Yunanistan'la eşit duruma getirir" diyorlar ama bunu elde etmemiz de kolay görünmüyor.

Başımızda zaten yeterince dert varken bir de bu son "Çeçenlerin Swiss Otel baskını" olayı üzerine turizm iyice sıkıntıya girdi. Basına "İptal yok" şeklinde yansımasına rağmen özellikle, tanıtımda büyük yarar sağlayan ve kalabalık grupların uzun süre kalması gibi bir avantaj getiren Kongre Turizmi bu olaydan esaslı şekilde etkilenmiş. Beş yıldızlı otellerde iptaller birbirini izliyormuş.

Şimdi böyle bir durumda ciddi ve acil çalışmalar yapılması, çareler düşünülmesi gerekiyor değil mi? Biz ise Turizm Bakanı'nın genç kızlar tarafından gördüğü ilgi üzerine özgüveninin tam olduğunu okuyoruz röportajlarında.. Keşke şu "tam özgüven"den biraz turizm alanında yararlanabilsek..

Bunları yazınca sayın bakanlar ya neden kendilerine karşı tavır aldığımızı merak ediyorlar veya bizi suçlayacak nedenler arıyorlar. Bu durumla sıkça karşılaşıyoruz. Böyle bir duyguya kapıldıklarında değişik gazetelerde köşe yazarlarının kendileri hakkındaki düşüncelerini okumalı ve özgüveni bir yana bırakıp biraz da özeleştiri yapmalılar bence..

Yazarlar bu konuları lâf olsun, köşe dolsun diye dile getirmiyorlar. Konu ben, sen, o değil, Türkiye!

Pişkinsüt olayı geleceğimizi anlatıyor
DSP Kongresinde, genel başkanlığa aday olan Sema Pişkinsüt'ün başına gelenleri ne yazık ki basit bir parti içi olay gibi görmek mümkün değil. Aslında sadece parti içi olay bile olsa yapılanın bir baskı rejimi görüntüsünden farklı olmadığı düşünülebilir.

Bunun yanında ilk akla gelen soru, böyle anlayışa sahip siyasi partilerin yönettiği bir ülkede gerçek bir demokratik yönetimi, halk yönetimini sağlayacak olan yasaların çıkmasına izin verilip, verilmeyeceği..

Aynı tür saldırılar, kavgalar MHP, DYP, CHP kongrelerinde de yaşandı. Oysa eğer demokrasi ile yönetiliyorsak herkesin aday olma ve konuşma özgürlüğü olmalı, eğer demokrasi mevcutsa parti dışı, parti içi demeden her yerde uygulanmalı. Milletvekillerinin, delegelerin genel başkan korkusundan konuşamadığı, farklı fikir belirtemediği bir yönetime denemeyecek tek şey vardır "Demokratik."

Bu durum ancak Siyasi Partiler ve Seçim Yasalarının değişmesiyle düzelebilir. Peki bu örnekleri veren ve hiçbirşey olmamış gibi yoluna devam eden partiler o yasaları çıkarır mı sizce?

Cevap kocaman bir "Hayır"

Onun için de halâ bu yasaların adı bile anılmıyor. Beş padişah ülkeyi yönetiyor. Ne mutlu bize!

Terörist konuşur, kadın konuşamaz!
İstanbul, Ankara ve Antalyalı kadınların, Yerel Gündem 21 Kent Konseyi Antalya Kadın Meclisi öncülüğünde dağa çıkarak Adalet Komisyonu'nda görüşülen yeni Medeni Kanun hakkında basın bildirisi açıklaması jandarma tarafından "İzinsiz eylem" denerek engellenmiş.

Üç otobüs dolusu kadının Antalya'da Saklıkent'e çıkması buradan 547 metreyi yürüyerek tırmanıp 2547 metre yükseklikte basın toplantısı yapmak istemesi elbette seslerini duyurmak, dikkat çekmek için düşündükleri bir yöntem olmalı. Yoksa kendilerinin de "Dağda da mı sesimizi kesmek istiyorsunuz" sözleriyle dile getirdikleri gibi kimse onları konuşturmuyor ve dinlemiyor.

Bu ülkede 35 bin kişinin ölümünden sorumlu Abdullah Öcalan bile isterse hergün basın açıklaması yapabiliyor, teröristler isteklerini kabul ettirebiliyor ama Türk kadınının konuşma ve dinletme hakkı yok..

İki tane MHP'den, iki de FP'den milletvekili çıkıp "Bu tasarının kanunlaşması, aile ve milletimize karşı işlenmiş en büyük cinayet olacaktır. Bu yasa yerine tazminat ödensin, aralarında sözleşme yapsınlar" gibi aldatıcı ve konuyu saptırıcı birkaç konuşma yapıyorlar, yasa geciktikçe gecikiyor.

Dağa cıkan kadınların ellerindeki pankartlarda "Medeni Yasamızı istiyoruz", "Toplumun % 1'i değil, kalanlarını doğuran da biziz" yazıyormuş. Ne güzel bir söz ikincisi.. Ne yazık ki kendi doğurdukları erkekler onların eşit haklara sahip olmasını engelliyor.

Millet kim?

Oysa MHP'li, FP'li milletvekillerininin sözünü ettiği "aile ve millet"in çoğunluğunu -Saklıkent'e çıkanlar dahil- kadınlar oluşturuyor.

Ve onlar da, sigorta, sözleşme, tazminat aldatmacalarını değil, Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi'nin kayıtsız şartsız kabulünü istiyorlar.

Komisyonlar ve Meclis üzerinde MHP ile FP'nin baskı kurması kesinlikle önlenmelidir.

Yoksa bunu sağlamak için kadınların da ölüm orucuna başlaması mı bekleniyor?

 
Türkiye bu krizden ne zaman çıkar?

3 Ay
6 Ay
12 Ay
1 Seneden fazla

 


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır