kapat
01.04.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner

Dünyadan
Spor

Limasollu

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Garildi
 

Sezer yoksa Maocu mu?


Sübyancılık yaşta mı, başta mı?.. Spor akademisinde mayo ile derse girilir komutanım! Bilgi'li kızlar daha bilgili... 'İstanbul dükalık olsun' dermişim

ORHAN'A MEKTUPLAR
Sevgili Orhan,

Kriz insanın sadece cüzdanını değil, ruhunu da etkiliyor. Geçen gün işten çıkmış yürüyordum. Duvar kenarında elden düşme kitaplar satan bir adam gördüm. Öylesine zavallı bir hali vardı ki... Dur şundan bir şey alayım, dedim. Sattıkları ilgimi çeken cinsten değildi. Ama aradım taradım buldum bir tane: "Gülümseyen Anlar / Edebiyat Dünyasından Fıkralar." Enver Ercan derlemiş. Biri şöyle:

Celal Sahir Erozan bir dost toplantısında, "Ben bir dulun ikinci kocası olmak istemem," deyince Süleyman Nazif hemen atılmış: "Peki birinci kocası mı olmak istersiniz?"

Evlilik dedim de... Bizim medyanın bugünün değerlerini geçmişe atfetme hastalığını bilirsin. Mesela geçenlerde Stalin'in 1913'te Sibirya'da sürgünken kendisinden 20 yaş küçük Lydia Pereligina (14) ile ilişkisi olduğu haberi vardı... Kız hamile kalmış. Stalin de, "Evleneceğim" deyip, hapis cezasından kurtulmuş. Lydia önce düşük yapmış. Ardından, 1916'da, bir çocukları doğmuş. Sonra Stalin, Lydia'yı terkedip devrim yapmaya gitmiş. Bizim medya haberi, "Stalin sübyancı çıktı" diye vermez mi! Gülsem mi, ne yapsam şaşırdım. Yahu 14 yaş bugün, bize göre 'çocuk' sayılıyor. Halbuki o zamanlar 18'ine gelip evlenmeyen kıza, 'evde kalmış' gözüyle bakılmıyor muydu?

MAYO VE TÜRBAN
Zaten farklı alanları birbirine karıştırmak bizde çok yaygındır. Aşure kafalıyız! Sokaktaki sıradan vatandaşı boşver, Cumhurbaşkanı Sezer bile bunu yapıyor. Mesela geçen gün "türban" konusunda yüce fikirlerini ortaya koydu. Şöyle demiş: "Üniversitelere hiç mayo ile geleni gördünüz mü? Mayo ile ders yapılabilir mi? Nasıl ki mayo ile ders yapılamıyor; türbanla da olmaz. Siz hiç askeri birliklerde, eğitim alanlarında sivil kıyafetlerle çalışıldığını gördünüz mü?" Şu üniforma aşkına bakar mısın! Herkes bir örnek giyinsin istiyor; Maocu mudur, nedir? Yahu hatırlasana bizim zamanımızda BÜ'de bir sürü türbanlı vardı. Geldiler, okudular, mezun olup gittiler. Bu arada öteki kızlar sevgilileriyle birlikte çimlerin üzerinde güneşlenip cilveleşiyordu. (Unutmadan: Araştırmayı biliyorsun değil mi; üniversiteye türbanlı giren her dört kızdan üçü 'başı açık' mezun oluyor.)

Hukuku guguk yapan bu lafları duyunca bizim İslamcı basın ne yapacağını şaşırdı. Hık mık edip, sustular. Çünkü Ecevit ile çatıştığında hararetle Sezer'i desteklemişlerdi.

Geçen gün senin alanına bir girip, bir çıktım. Hocalık yaptım. Hülya Ekşigil'i sen tanır mısın? Hani Vizyon dergisinde ve Yeni Binyıl'da çok güzel söyleşiler yapardı. Bu aralar Bilgi Üniversitesi'nde medya dersleri veriyor. "Konuk ukala" olarak beni de çağırdı. Pop kültür ve medya filan diye anlatıyorum; bir oğlan atılıp, "Ben bu Cosmo kızlarına çok bozuluyorum," dedi. Niye? "Geçen gün üç kızla oturuyorum; ayakkabılarına kadar kıyafetleri aynıydı; sinir oldum." Bunu duyunca, "Bak" dedim, "hata yapıyorsun. O kızlar için en vahim olay nedir, bilir misin? Mesela bir davete gidip de aynı elbiseyi giymiş bir başka kızla karşılaşmak... Sen fark etmemişsindir ama asıl onlar bu duruma bozulmuştur." Senin Bilkent'teki öğrencilerin nasıldı bilmiyorum ama benim gözlemim şöyle: Kızlar hocanın anlatıklarını kavramaya çalışırken; erkekler karşı çıkmayı marifet sanıyor. Orhan yoksa biz de mi böyleydik?

HATIR GÖNÜL
Neyse, Vizyon dedim de... Nisan sayısında, "Emre ile Nur'un İstanbul'u" diye karıkoca şaaptık. Fotoğraflar filan. İşte soruyorlar: Lokanta, alışveriş, kitap mitap; İstanbul'un neresini seversiniz, neyi nereden alırsınız? Mart başında bu hikaye ortaya çıkınca Yayın Yönetmeni Elçin Yahşi'yi aramıştım: N'oluyoruz? "Vallahi benimle ilgisi yok; dergideki arkadaşlar sizin olmanızı istedi" dedi. Ne yalan söyleyeyim, 'dost işi' olmamasına sevindim. Çünkü bu tip 'konular' hep 'sen, ben, bizim oğlan' ekibiyle yapılır. Ve nedense herkes Pera Palas'ın ortasında kamyon gibi bir akvaryum duran barına ya da yemek değil manzara satan Yeni Güneş'e bayılır.

Yine edebiyatçı anılarıyla bitireyim: Yeni şairlerden biri ilk kitabını yayınlamıştı. Bir sohbette söz bu kitaptan açılınca edebiyatsever birisi, "Mübarek sanki ayaklarıyla yazıyor" der. Bunu duyan Yahya Kemal lafını çakar: "Hem de topal galiba."

Yine yazarım. Sevgilerimle

Emre Aköz

emreakoz@ssabah.com.tr

 
İstanbul 2008 Olimpiyat Oyunlarına seçilebilicek mi?

Kesinlikle Evet. En güçlü aday İstanbul ve bu sefer seçilecek.
Hayır. Rakip ülkeler daha üstün özelliklere sahip İstanbul yine yenilecek.
İstanbul başarılı olabilir ama Uluslararası Olimpiyat Komitesi İstanbul'u seçmeyecek.

 

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır