"Günah keçisi" seçilenler..
İngilizler buna "Black sheep" diyorlar. Sürünün kara koyunu... Biz "günah keçisi" diyoruz. Binlerce, milyonlarca sorumlu arasında tek bir kişiyi seç ve onu sembol ilân et.. Bütün dikkatleri ona çek, suçu ona yükle ki geriye kalanlar rahat etsin. Devlet harcamalarında kısıntıya gidileceğini söylerken, Dışişleri'nin de artık sefaret ve konsolosluklarda restorasyon, dekorasyon masrafı yapmayacağı haberini verirken örnek olarak Filiz Akın'ın Paris Büyükelçiliği'nde yaptığı değişiklikleri göstermek de bana böyle bir haksızlık gibi geliyor.
Yanlış anlaşılmasın kamu harcamalarındaki israfa, bunun önlenmesi gerektiğine köşesinde en çok yer veren yazarlardan biriyim ama buradaki haksızlık şu;
Meclis'teki toplantı salonu gayet güzeldi, hiçbir kusuru yoktu. Diğer ülkelerin parlamento binaları ve salonları yüzlerce yıl korunurken onun değiştirilmesine, hem de yolsuzluk hikayeleriyle değiştirilmesine, koltuklarının bile yurtdışından getirilmesine itiraz etmekte haklıyız. Hatta bunu zamanında, borçlanmadan önce yapmalı ve trilyonlarca liralık lüzümsuz masrafa engel olmalıydık.
Diğer tarafta bütün siyasi partilerin iktidara gelir gelmez devlet bankalarını, TBMM'yi, Bakanlıkları, Meclis Hastanesi'ni, Milli Sarayları, ellerine geçirdikleri belediyeleri, sefaret, konsolosluk ve Turizm bürolarını "devletin malı deniz, yemeyen domuz" anlayışıyla işgal etmelerine, onbinlerce partililerini veya ailelerini haketmedikleri mevkilere getirmelerine, yurtiçinde sayısız makam aracı ve lüzümsuz lüks harcamalarıyla Hazine'yi boşaltmalarına engel olmalıydık, yapamadık.
Milletvekili ve bakanların devlet kesesinden aileleriyle "first-class" yaptıkları seyahatlere, kuş sütünün eksik olmadığı yemekli törenlere son verilmesini sağlamalıydık, sağlayamadık.
Milyonlarca lüzumsuz memur, lojmanlar, tatil siteleri ne ararsanız her türlü israf.. Özel teknelere bile devlet kuruluşlarından yakıt, yemek servisi..
Bu kendini bilmezlik yıllarca sürüp gidecek. Özel bankalar fona devredilir, sahipleri tutuklanırken, devlet bankalarını hortumlayanlar, haksız verilen ihalelerle katrilyonlarca lira kazanç sağlayan yakınlar gerine gerine gezecek.. Ve biz, -devede kulak bile sayılmayacak- sefaret binalarımızın onarılması, dekorasyonu için harcanan paraları tenkit edeceğiz.
Sapla samanı karıştırmak değilse, nedir yaptığımız?
Ben Paris Büyükelçiliği'mizi görmedim. Ama diğer ülkelerdeki büyükelçilik ve konsolosluk binalarından bir kısmını gördüm. Eğer bu binalarda bakımsız, zevksiz bir görüntü varsa bundan üzüntü duydum. Bu binalar Türkiye'nin vitrini, misafir odasıdır. Nasıl ki evinizin diğer odalarında masraftan kısıntı yapsanız bile misafir odanıza özenirsiniz, bir ülkenin de vitrinine özenmesi gerekir. Tabii yine ölçülü olmak şartıyla..
Filiz Akın'ı Paris'te tek bir kez Koç ailesinin bir sergi münasebetiyle düzenlediği gecede izledim. Fransızlar arasında nasıl hayranlık topladığını, kültürüyle, zerafetiyle onları etkilediğini gördüm. Ermeni Soykırımı iddiasına karşı kendi çapında sivil toplum kuruluşlarıyla nasıl canla başla çalıştığını, Türkiye'nin her konuda tanıtımı için faaliyette bulunduğunu biliyorum. İşte bu yüzden onun olumsuz bir konuda örnek gösterilmesi haksızlık geliyor bana.
Eğer Paris Büyükelçiliği'nde lüzumsuz harcama yapılmışsa bundan Bakanlık sorumludur, karar mercii orasıdır. Aşırı ve geresiz bir harcama olup olmadığını açıklamak da onların görevidir.
Ve bunu en kısa zamanda yapmalılar da!
Cem Boyner'in önerisi
Birkaç gün önce CNN Türk'te, Taha Akyol'un programında Cem Boyner ekonomik krizin sona ermesi konusunda ilginç bir öneri getirdi:
"Herkes elindeki dövizin yüzde 10'unu TL'ye çevirse Türkiye krizden çıkar."
Doğru. Aslında Türk halkı istese, Gölçük depreminde olduğu gibi gönülden istese, herkes fedakarlık yapsa ve hükümeti desteklese belki de ülke başkalarından borç istemeye bile gerek kalmadan krizden çıkar.
Ama neden yapsın bunu? Bugüne kadar halk kemer sıkarken, her ekonomik önlem paketiyle, her yeni vergiyle beli bükülürken devlet harcamalarını kıstı mı?
Hiç değilse soygunlara kısa bir süre için olsun ara verildi mi?
Devlet bugüne kadar fedakarlığa yanaşmadığı gibi bugün bile hâlâ ne bankasından, ne ihalesinden, ne çiftliğe çevrilen kamu kuruluşlarından vazgeçemiyor.
Hâlâ bakanlık ve hatta milletvekilliği sayısını azaltmaktan hiçbir parti söz etmiyor. Siyasiler ne krallar gibi yaşam şartlarından, ne de parti çıkarlarından asla vazgeçmek istemiyorlar.
Kemal Derviş "Kamuda çalışmadan maaş alan kişiler" olduğunu, Fuat Miras'tan "bankamatik memurlar" benzetmesiyle duyunca bazı kurumlarda robot çalıştırılıyor sanmış. Aklı almamış adamcağızın.. Nasıl alsın ki? Hayali ihracat gibi birşey. Hayali memurlar.
Önce devlet, önce siyasetçiler başlatsın fedakarlığı. Bakanlık sayısı, yurtiçi ve dışındaki devlet memurları sayısı minimuma indirilsin.
Halk önce bunu görsün, sonra fedakarlık isteyin. O zaman karşınızda, aç olsa bile destekten kaçmayacak kadar iyi niyetli bir toplum olduğunu bir kez daha göreceksiniz!
(Not: Ve Tanrı aşkına, hiç değilse bir kez devleti soyanlar da fedakarlıkta bulunsun. Bu fakir halkın parasını zimmetlerine geçirmekten vazgeçsinler artık!)
|