kapat

25.02.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Siyasetçi küsemez
'Küsmek, aslında bir iletişim zorluğudur. Bir hekim hastasına küsemez. Siyasetçi de toplum için bir hekim gibidir. Ne toplumuna, ne de iletişim kurduğu, kurmak zorunda olduğu insanlara küsebilir'

Prof. Dr. Orhan Öztürk, mesleğinin en kıdemli hocalarından. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Bölümünden emekli oldu. Şimdi Türkiye Bilimler Akademisi Şeref Üyesi ve Türk Psikiyatri Dergisi Editörü. Kendisi MGK krizinde yaşananları farklı bir bakış açısıyla yorumladı...

Pazartesi günü MGK'da yaşanan kriz, psikiyatrist gözüyle nasıl görünüyor?

Çok sağlıksız bir olay tabii. Bir kere birikmiş, ağır bir öfke var bu olayda. Bu kadar büyük bir öfkenin ortaya çıkması için her iki tarafın da kendisini ciddi bir tehlike karşısında ve güvensizlik içinde hissetmiş olması gerekir. Birbirlerini bir tehdit ögesi olarak hissettikleri anlaşılıyor. Kimi kişiler vardır ki eleştiriye kesinlikle dayanamaz ve eleştiriyi kendisine bir düşmanlık olarak görür. Böyle bir durumda karşı saldırıya geçebilir. İki taraf da ileri derecede alıngansa, biraz katı görüşteyse birbirlerine düşman gibi bakabilirler. Olayın ikinci özelliği, çok özdenetimli olması gereken kişilerin hiç uygun olmayan bir yerde, özdenetimlerini yitirmeleri, bunun sonucunda davranışlarda abartılı tepkilerin ortaya çıkması. Karşılıklı atışmalar, ağır ithamlar, çocuksu ifadeler, kalkıp gitmeler ve hepsinden daha önemlisi bunu büyük bir heyecanla kamuoyuna aktarma var.

İnsanlar esnek olmak yerine neden katı kişiliği seçerler?

Katı kişilik yapısının kaynakları çocukluktadır. Bu, ağır denetimli baskılar altında yetişmiş olma sonucunda kendisini ve çevresini ağır denetim altında tutma, kılıkırk yarma, ayrıntıcılık belirtileri ile kendini gösterir.

Bütün bunlar, büyüyememenin ya da strese dayanamamanın sonuçları olabilir mi?

Olabilir. Sanki aile kavgası gibi bir durum var ortada. Çok şiddetli boyutlardaki bu kavga çocukların önünde yapılıyor ve ayrıca bütün mahalleye de duyuruluyor.

Kavgaya çocuklardan birinin müdahil olması neyi gösterir?

Belki karşılıklı fazla bağımlılığı, aşırı duygusallığı gösterebilir. Babayı koruma çabası içinde kendini de koruma gereksinimi düşünülebilir.

Peki, kavgayı mahalleye duyurmada temel güdü ne?

Bu kişilere göre değişebilir. Ama aile içinde kalması gereken bir kavgayı mahalleye taşıyan kişi çaresizlik içinde yardımı, korunmayı, sempatiyi mahalleliden bekleyen kişidir.

Kavgadan sonra hangi duygular yeşerir?

İntikam, nefret, başka saldırı yöntemleri bulma arayışı olabilir. Küsme gibi çocuksu tepkiler artabilir.

Küsme neye delalet eder duygu dilinde?

Küsme, fazla miktarda bir alınganlıkla, iletişimi tümden pasif-agresif bir iletişim türüne dönüştürme biçimidir. Küçük bir çocuk annesine küstüğü zaman, onu protesto ediyor demektir.

Küsme aynı zamanda kişinin kendini de protesto etmesi değil midir?

Bir bakıma öyledir. Küsmek, bir iletişim zorluğudur. Bir hekim hastasına küsemez. Siyasetçi de toplum için bir hekim gibidir. Ne toplumuna, ne de iletişim kurduğu, kurmak zorunda olduğu insanlara küsebilir. Siyasetçi düzeyinde bir iletişimi yürütememek önemli bir sorundur. Aşırı derecede alıngan insanlar daha fazla küserler. Bunlar küser, kendi içlerine kapanırlar. Kendi benliğine büyük bir güvensizlik yanı vardır işin.

Sık sık küsen bir insanın nasıl bir çocukluk geçirdiğini düşünürsünüz?

Anne tarafından azarlanan çocuk, annenin sevgisini kaybetmiş gibi algılayarak küser ve annenin ilgisini çekmek için annenin suçlu hissetmesini sağlamak için küsmeyi sürdürür. Bazı durumlarda anne-babalar kışkırtır çocuğun küsüşünü. Tabii çocuklarına küsen anne babalar da vardır. Bireyden bireye değişebilir ama küsme olayının daha çok çocukluğa özgü bir davranış biçimi olduğunu söyleyebiliriz.

Aile dinamiklerini politikaya taşımak nasıl bir durum?

Bizde politikaya taşınan şeyler yalnız aile dinamikleri değil, kabile duygusu da var.

Aile ilişkilerimiz, insanı bu kadar bastıran, güçlü ve sağlıksız bir yapı mı?

Ülkemizde anne babalar çocukların önünde çok fazla kavga ediyor. Tavırlarının çocukları, toplumu nasıl etkileyeceği hiç hesap edilmiyor. Ve bu alışkanlık hayatın her alanında devam ediyor.

Nankör diyen sadakat bekler
Sohbetin başında sözettiğiniz birikmiş öfke, "Dürüstlük tekelinin kaptırılması" şeklinde özetlenebilecek bir durumdan kaynaklanmış olabilir mi?

İşin siyasi yönünü bilemem ama "tekelcilik" nasıl bir duygudur derseniz, "Ben çok fazla biliyorum, yalnız ben doğruyum, haklıyım, ben hallederim" düşüncesini "benmerkezcilik", "özseverlik" yani "narsisizm" olarak adlandırabilirsiniz. Bu kişinin en çok teke tek ve grup ilişkilerini bilmek isterim ve bu ilişkileri anlatma biçimine bakarım.

"Nankörlük" kavramının psikiyatrik açılımı nedir?

Nankör diyen kişi nankörlükle itham edilen kişiden sadakat, bağlılık bekliyor demektir. Çocuğu için saçını süpürge etmiş anne, ondan bir karşılık bekliyor. Anne çocuğu ileri derecede kendi tekeli altında tutma ihtiyacındaysa, onun daha bağımsız, özgür, özerk bir varlık olmasını içine sindiremiyorsa, o annenin gözünde bu çocuk "nankör" olacaktır.

Bir ergin, ilişkilerinde "nankör" kavramını kullanıyorsa, böyle bir annenin eğitiminden geçtiği, annesinden öğrendiği bu kalıbı kullandığı düşünülebilir mi?

Karşımızdaki herhangi bir insanı nankör diye suçlamamız, bireyin özgür ve özerk olabileceğini anlamadığımızı gösterir. Bir insan, kendi hayatını geliştirmek, özerk bir varlık olmak ister ve anne-baba bunu takdir edemez, evladını nankörlükle itham ederse, anne-babanın önemli bir sorunu var demektir.

Bu olayın sonuçları ne olur?

Birincisi, tepedeki şiddet tabanda da etkilerini gösterir. Hatta tabanda daha az kontrol, daha fazla şiddet olur. Tavanda barışı, sevgiyi sağlayabilirsek, toplumun alt kademelerinde bunu sağlama olasılığımız artar. İkincisi, böyle bir olay toplumda büyük bir belirsizlik duygusu yaratabilir. İnsanoğluna bunaltı veren en vahim durumlardan biridir belirsizlik. Büyük belirsizlikler büyük bunalımlar yaratır. Üçüncüsü; toplum içindeki insanların birbirlerine ve toplumun kendi yöneticilerine karşı güvensizliği artar. Umutsuzluk gibi yoğun depresif duygular doğabilir. İnsanlar tekrar bu ülkenin bir kaos içerisine sürüklenmesinden korkuyorlar. Bunun için siyasetçilere çok görev düşüyor, çok iyi bir özeleştiri, eleştiriye dayanıklılık ve özdenetim gücü gerekiyor.

Peki "Gölge adamlık" neye işaret eder? Güç sahibi bir adamın yanında ikinci bir adam pozisyonundasınız. Onun yetkilerini kullanıyorsunuz ama hep arkadasınız, bu nasıl bir psikoloji?

Büyük yöneticilerin yanında çok fazla insan olması doğaldır. Fakat iyi bir yönetici kendisine kimler doğruyu, kimler yanlışı gösteriyor bunları anlayabilmelidir. Anlayamıyorsa, halen o insanların yanlışlıklarının etkisi altında kalıyor ve onları korumayı sürdürüyorsa bunun bedelini ağır öder.

Babalar ve çocuklar
"Baba" kendi koruyuculuğunu evladına bırakırsa bu bir rol değişimi midir? Baba çocuklaşıyor, çocuk babalaşıyor?

Hepimiz yaşlanırken, evlatlarımızın sorunlarımızla başetmemize yardımcı olmalarını bekleyebiliriz. Politikada da sadık yardımcılar, liderin uyumuna katkıda bulunabilirler. Herkesin böyle bir gereksinimi vardır. Eski krallıklarda dalkavukların kralın etrafını sardıkları ve onu yanlış yere yönlendirdikleri bilinir. Bunlardan bir miktar korunabilmek için bu kralların bir takım soytarıları da olurdu. Bu soytarılar, komik oyunları içinde gerçekleri krallara göstermeye çalışırlardı. Şimdi böyle bir şey yok tabii. Şimdi gerçekleri gösterebilecek bir medya var. Ama medya da doğrusu konuyu saptırabiliyor.

NURİYE AKMAN


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır