kapat

25.02.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Dalgalandık da durulamadık
Asaf Savaş Akat da, Taner Berksoy da neden dalgalı kur politikasına geçildiğini anlamamış.

'Hiçbir iktisadi mantığa oturtamıyoruz' diyorlar. Emin oldukları tek şey; hükümet bu krizi öngörmeliydi. Şubat'ın gelişi Kasım'dan belliydi

19 Şubat krizi sadece Cumhurbaşkanı Sezer ve Başbakan Ecevit arasındaki tatsızlığın sonucu mu?

Asaf Savaş Akat: Yapısal sorunlarla silah dolmuştu ama siyasi kriz bu silahı ateşledi. Bu kadar etkili olmasının arkasında AB konusunda alınan tavır var. AB konusunda net bir tavrımız olmadı. Ekonomik programın koşullarının zararlı olacağı bile söylendi ve engellenmesi istendi. Bu da yabancı yatırımcıları güvensiz kıldı. Örneğin, İrlanda'da ya da İtalya'da bir çalkantı olsa kimse acaba "AB'yi bırakıp demokrasilerini de askıya alırlar mı?" diye düşünmez. Ama Türkiye'nin daha Helsinki sonrasında nereye gittiğine ilişkin belirsizlikler oldu. Yoksa başka hiçbir şey bir günde 7.5 milyar doları tetikleyemezdi. Ama siyasiler ve seçkinler bunu anlamıyor.

Taner Berksoy: Kasım krizi başladığında likidite sıkıntısı daha hissedilmemişti. Başbakan Ecevit Nice'te AB karşıtı konuşma yapmıştı. Bu o zaman gözden kaçtı. Böyle bir şey olabilir mi! Birkaç gün sonra da iş dünyasından kişiler, hükümete "programı değiştirin" dedi. Hükümette "gerekenleri yapacağız" dedi. Hatta, "İşçiyi, memuru, esnafı ezdirmeyeceğiz" dendi. Bu programın delinmesi değil, ondan vazgeçmekti. Tüm bunlar güvensizliği tırmandırdı. Ayrıca programa göre yüksek enflasyonla başlayıp hedefe ilerledik. TL'nin önce değerleneceği ve dış dengeye yansıyacağı kesindi. Sıfır noktasında ise devalüasyon beklenecekti. Bunun iktisadi araçlarla engellenmesi planlanmalıydı. Yani Şubat krizinin sinyalleri Kasım'da görülüyordu.

ASA: Örneğin dünyanın en büyük bankalarından Deutsche Bank, devalüasyon riskini Kasım'da yüzde 50 olarak belirlemişti.

TB: Bu biliniyordu; yani iki yerine dört itina gösterilmeliydi. Bu nedenle MGK'da yaşanan olayı anlayamıyorum ya da bir kasıt var diyorum. Üstelik kriz çıktıktan sonra bile gereken tavrı göremiyoruz. MGK sonrasındaki kriz üçse bugün sekize çıkmış durumda.

ASA: Programın uygulanmasıyla ortaya çıkan olumlu sonuçlar, artık çabaya gerek yok gibi algılandı. Oysa beklentiler, hükümet üzerine düşenleri yapacağı için oluşmuştu. Yabancılar, vatandaşlar programa büyük bir kredi açmıştı. Fakat ekonomik aktörler de dahil olmak üzere hükümet, enflasyonu bir fatura ödemeden düşüreceğimizi sandı. Oysa bu kredi özelleştirmelerin yapılacağı, kanunların çıkarılacağı, bütçenin sıkılaştırılacağı, para politikasına dikkat edileceği, banka sorunlarına neşter vurulacağı için açılmıştı. Ama hükümet avansını alıp harcayan ve sonra da inşaatı yapamayan müteahhit gibi davrandı. "Türk Telekom'u özelleştirsek n'olur, özelleştirmesek ne?" havasına girildi.

Türk Telekom özelleştirilseydi 19 Şubat olmaz mıydı?

ASA: Mart-Nisan aylarındaki çıkışın devamı özelleştirmeye bağlıydı ve buna dikkat çekilmeliydi. Çünkü sorun dış açık değil bunun finansmanıydı ve bu da özelleştirme ile yapılmalıydı. Oysa 1 Temmuz'da süreç bitecek ve dalgalı kura geçecektik. Bir tek özelleştirme piyasalara bu dört ayı finanse edecek güveni verirdi. Böylece ne Kasım ne de 19 Şubat yaşanırdı! Kimse hem ekonomide hem de siyasette ciddi hatalar yapamaz. Eğer ekonominiz iyiyse siyasette hata yapma lüksünüz vardır. Şayet özelleştirme yapılsaydı, Başbakanla Cumhurbaşkanı istediği kadar kavga edebilirdi. Hatta bu kavga borsayı yükseltebilirdi de!

TB: Gökten ilahi bir ses, "2001 yılında öyle bir gün seçin ve öyle bir şey yapın ki, Türkiye dibe vursun" dese, 19 Şubat seçilir ve bu tür bir olay yapılırdı. Büyüyen dış açığa müdahale edilmedi. Sıkışıldığı an, devalüasyonun olacağı açıktı. Ama iki özelleştirme yapılsa hem yapıyı düzeltir hem de güven sağlardı.

YÖNETİCİLER KRİZİ ANLAMADI
Büyük bir korkuyla yaşadığımız Kasım krizinden gerekli dersi çıkaramadık mı? O zaman da iktisatçılar özelleştirmelere dikkat çekmişti.

ASA: Türkiye'yi yönetenlerin Kasım krizini anlamadığına ilişkin bir tablo var. Piyasalar bunu gösteriyor. Sanki "Bu bizim başımıza değil, Almanya'nın başına geldi" gibi bir hava var.

TB: Muhtemelen "Ufak bir apse vardı, küçük operasyonla aldık" demişlerdir. Özel sektörün de tavrı kötüydü, "Enflasyon üç yerine beş yılda düşürülsün" deniyordu. Bu programdan vazgeçmekten başka bir şey değildi.

ASA: Kasım'dan beri Ankara'da konvertibilitenin değişimi konuşuluyor. Bu parasını yatırmış biri için alamayacağı anlamına gelir. Sorun şu; siyasi ve ekonomik sistemimizi seçmedik. AB'ye karşı "Şimdi buradayız ama daha karar vermedik, her an çıkıp gidebiliriz" diyoruz. Küreselleşme konusunda yabancılardan para alırız ama geri kalanını yapmayız havası estirdik. Bu nikah masasında "Bir düşüneyim ya da başka bir gün gelsem" demek gibi. Ya da "İmzalamasam olmaz mı!" Yabancılar da "İzin verirseniz, biz gidelim ama paramızı da alalım" diyor.

TB: Biz de diyoruz ki; "Gidin ama para kalsın çünkü böyle yaşamaya alıştık." Dış borca bakarsak Türkiye'nin, 90'lardan beri tırmanıyor. Ama Türkiye'nin borcu IMF için hep taşınabilirdi çünkü ödüyordu. Artış hızı için aynı şey söz konusu değil. Bu geri çekilmeliydi. Şimdi duruma sadece bu açıdan bakarsak bile bu program bitmiştir. Artık IMF de bitti. Çünkü Merkez Bankası'na kefil oldu ve Merkez Bankası da, "İnanmasaydın" diyor. Bu da kefile olan inancımızı yitirmemize neden oldu.

n Kriz sonrasında alınan kararları ve hükümetin tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?

TB: Hükümetin "Programda bir kaza oldu. Yeni hedefllerimiz şunlar" diyerek yeni hedefleri (enflasyon, kamu dengesi, para politikası) belirlemesi ve bize söylemesi gerekirdi. Ama bunun tam tersine "Programda değişen bir şey yok" deniyor. Güvenini yitirdiği gibi kazanmak için bir çabası da yok. Bu program bitti, yeni bir program yapılmalı.

ASA: Mesela Tansu Çiller, Haziran 1994'te enflasyon yüzde 60'ken "Memura zam yok" demişti. Yani kriz bedelinin bir kısmını devlet, memura ödetiyordu. Böylece piyasa da önünü görebilmiş ve Ağustos'ta TL yüzde 20-30 değer kazanmıştı. Hükümetin bu yüzden bir fatura çıkartıp kimlere ödeteceğini söylemesi gerek.

TB: Bunun yerine müthiş bir belirsizlik var. Yeni hedefler ne olacak, hangi araçlar kullanılacak... Bunlar yapılmadı ve kaos var. Piyasalar bir fiyat arıyor ama bulamıyor. Bu sadece kurlar için değil, TL için de geçerli. Ama bir netlik kazandırmak yerine Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı "Program devam ediyor, sadece döviz bacağını yitirdi" diyor. Böyle bir şey olabilir mi? Bu bir bacağı olmayan bir adam için iki bacağı olan biri gibi koşabilir demekten başka bir şey değil! Hâlâ "Abartmayalım, makro dengelere kur politikası olmadan da varabiliriz. Enflasyon 2002'de tek haneli olacak" deniyor. Madem kur politikası olmadan oluyordu da, o zaman neden üzerimize 10 milyar dolarlık yük bindi?

Bu krizin sonuçları ne olacak? En iyi ihtimalle yüzde 25'lik bir fakirleşme ile bunu atlatabilir miyiz?

ASA: Bu oldu bile. Türkiye çok önemli bir servet ve üretim kaybetti.

TB: Bunlara ilişkin bir şey diyemiyoruz, çünkü açıklanan bir şey yok. Üstelik söylenenler de tutarlı değil.

Neden dalgalı kur politikasına geçildi?

ASA: Bunu hala anlamış değilim, sadece ben değil tüm ekonomist arkadaşlarım da.

TB: İki gün bunu düşündüm ve cevabını bulamadım. Çünkü serbest kura geçince döviz talebi olmalıydı ama olmadı. Neden yapıldığını bir iktisadi mantığa oturtamıyorum. Bu durumda "Bir komplo kurgusu mu var?" diyor insan. Ne olacağını kestiremiyoruz, senaryolarda bulunabiliyoruz. Bu da krizi arttırıyor.

Ne olacağını kestiremiyoruz. Peki, sizce ne yapılmalı?

ASA: Kamu harcamalarını düşürüp vergileri arttırmak gerek. Çünkü kamunun müsrifliğini programla ucuza ödeyecektik, ancak çöktü ve ek maliyetler oldu. Bu da ağır bir fatura. Bir an evvel ödemeliyiz yoksa daha da artar. Kangren olmuş kolu kesmemiz ve maliye politikasını düzeltmemiz şart.

TB: Asaf'a katılıyorum. Elimizdeki aletler ortada. Artık borçlanamayacağız da. Bu krizin öyle ya da böyle siyasi bir sonucunun olacağı kanısındayım. Çünkü tabanca doluydu ve önlem alınmalıydı. Hükümete güven bitti, itibarını yenilemesi şart. Siyasi otoritede bir değişim olacaktır. Bu erken seçim mi olur, koalisyonda bir değişim mi, bilemem ama bunun bir sonucu olacak. "Adamın bacağını kestik ama koşacak" lafına ben de gülerim, vatandaş da.

ASA: Hükümetin erken seçime izin vereceğini sanmıyorum. Çünkü bu, en erken ekonominin vatandaşın tepesine balyoz gibi ineceği Haziran'da olabilir. Hükümet de bunu göze almaz.

BUKET AŞÇI


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır