kapat

25.02.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Doğaya sözümüz geçmez
İki hafta sonra Everest'in zirvesine Katmandu tarafından çıkmayı deneyecek olan ilk Türk: Tunç Fındık

Sıcacık evini, eşini bırakıp karlı dağlara tırmanan, aylarca zirveye ulaşmak için çabalayan bir adam. Korkusu yok. En iyi tehlike anında düşünüyor, 'doğaya gittiği' zaman yaşadığını hissediyor

Gösterimde olan 'Vertical Limit' (Dikey Limit) filmini gördünüz mü? Film her türlü zor koşula rağmen tırmanış yapan dağcıları konu alıyordu. İzlerken bir insan nasıl bu kadar çılgın olabilir diye düşündüm. Tam da o anda meğer milli dağcı Tunç Fındık, Ağrı Dağı'nın zirvesine ulaşmaya çalışıyormuş. Şimdilerde Everest'e çıkmaya hazırlanıyor. Başarılı olursa, Katmandu tarafından zirveye erişebilen ilk Türk olacak. 15 Mart'ta başlayan serüveninden önce Fındık'a bunun 'deli işi' olduğunu itiraf ettirmeye çalıştım, ama başarılı olamadım. O ille "Dağlar..." diyor.

Ölmeyi göze alarak dağa tırmanmak, ölüme meydan okumak mı?

Yüksek bir dağa tırmanılması tabii ki birçok risk içeriyor ve bunun doğal sonucu da ölümdür. Fakat hiç kimse ölüme meydan okuyarak dağlara gitmez. Dağcılık, bir anlamda 'kontrol edilebilir riskler' sporu. Yani eğer yetenek ve tecrübelerinizin rehberliğinde, boyunuzu aşmayacak yerlere giderseniz, risk daha az olur. Ayrıca, yaşamda yaptığınız her işin belli bir riski yok mu? Dağcılık da bundan farklı değil bence. Yalnızca daha fazla dikkat, tecrübe ve konsantrasyon gerektiriyor.

Yani kuralları iyi bildiğiniz sürece sorun yok...

Tüm kurallarını bildikten sonra hiçbir tehlikesi yoktur demek mümkün değil. Evet, kuralları bilip, tecrübeli olursanız hayatta kalma şansınızı çok yükseltirsiniz ama dünyanın, istisnasız en kuvvetli dağcı ve doğa sporcuları, dağlarda yaşamlarını yitirmiştir. Burada, başka faktörler de devreye giriyor, mesela şans. Şansınız yaver giderse, en kötü durumdan bile çıkabilirsiniz.

TIRMANMA GÜDÜSÜ
Diyelim ki tırmanacağınız gün fırtına geleceği söylendi. Yani tehlikeyi biliyorsunuz. Yine de çıkar mısınız?

Bile bile büyük bir tehlikeye atılmayı göze almam ama doğrusu da şu ki, büyük tehlikeler en beklemediğiniz ve en zayıf olduğunuz anda ortaya çıkmaya meyillidirler. Yani, her an, her yerde hazırlıklı ve beklenti içinde olmak lazım. Tırmanışlarımızı en ideal koşullara denk getirmeye çalışsak da, doğaya sözümüz geçmediğinden dolayı bu her zaman mümkün olmuyor.

Zirvede olmak size ne hissettiriyor?

Tırmanmak içgüdüsel bir his ve son derece zevkli. Açık havada, yüksekte ve boşlukta olmak, en güzel şey benim açımdan. Damarlarımda dolaşan kanı ve hayatın değerini en iyi burada hissediyorum. Tırmanış müthiş bir konsantrasyondur, hattâ bir nevi trans veya meditasyon. Dik bir buz veya kaya duvarında, hayatınızla ilgili her şey el, ayak ve zihninizle yapacağınız hamlelere bağlıdır ve tabii ki yanınızdaki tırmanış arkadaşlarınızın hayatı da. Tırmanmaya yoğunlaşınca, insanın zihnindeki her şey tamamen boşalır ve geriye sadece pozitif enerjiyle, güzel paylaşımlar kalır. Fakat zirve ile tırmanış bitmiyor, aksine geriye dönüş daha da yoğun bir uğraşı. Tırmanışı bütün olarak ele aldığımda yaşanan hissin tatmin ve 'kendini gerçekleştirme' olduğunu söyleyebilirim.

FİLM ŞERİDİ YOK
Geçen yıl İskender Iğdır bir tırmanışta hayatını kaybetti. Bu sizi hiç yıldırmadı mı?

Bu tür olaylar beni yıldırmaz. Ölüm, hayatın doğal sonucu ve ne zaman ona varacağınızı asla bilemezsiniz. Bence ölümden korkarak hayatın tatlarını yaşamamak doğru değil. Dağcılığa, yapamayacak duruma gelince de doğaya gitmeye, hayatım sona erene dek devam etmek istiyorum.

Hiç tehlikeli bir durumda kaldınız mı?

Tabii ki. Çığ, çürük kaya, taş düşmesi, yıldırım tehlikesi, emniyetsiz dik zeminler, kurtarma durumları.

O anlarda neler hissettiniz? Hayatınız bir film şeridi gibi gözlerinizin önünden geçti mi?

Böyle durumlarda mantıklı olmanız gerekiyor. Hayatım gözlerimin önünden bir film şeridi gibi geçmiyor. Zannederim, zor anlarda daha iyi ve sakin düşünebiliyorum.

Şu hayatta korktuğunuz bir şey var mı? Fare falan mesela?

Yok galiba.

Everest'e tırmanmadan önce ne tür hazırlıklar yapıyorsunuz?

Everest Dağı gibi yüksek bir dağa tırmanmak için hazırlıklar çok uzun süre önce başlar. Aslında, yaşam boyu edindiğim tırmanış bilgilerinin burası için hazırlık olduğunu söyleyebilirim. Tırmandığım her nitelikte dağda edindiğim tecrübeler, bu en zor sınavda kullanılmak üzere zihnimde hazır. Fiziki antrenman olarak, dağlara gitmek haricinde farklı bir program uygulamadım.

Psikolojik açıdan bir hazırlık yapıyor musunuz?

Evet. Tırmanılacak rotanın niteliklerini, tarihini öğreniyorum ve daha sonra da ona zihnimde tırmanıyorum, konsantre oluyorum. Fiziki olarak istediğiniz kadar hazırlanın, psikolojik hazırlığa önem vermezseniz, başarmanız çok zor.

'Umarım eşimin yüzünü kara çıkartmam'

Şehirde olmak size tutsaklık hissettiriyor mu?

Şehirde yaşamak beni tutsaklık hissine sokmuyor, sadece ölüyor gibi hissediyorum! Şaka bir yana, dağları dolu dolu yaşarım, ama ben bir şehirliyim, eninde sonunda sıcak evime ve eşime dönerim. Yazmak, çizmek, araştırmak da dağcılığımın ayrılmaz parçaları ve bunları ancak şehirde, evimde yapabilirim.

Zaten dağcılık dışında hobilerim de var.

Öyle mi? Neler mesela?

Ölçekli askeri maketleri yapmayı, tarih hakkında okumayı seviyorum. Düzenli bir aile yaşamım var. Eşime, aileme zaman ayırmaktan çok hoşlanıyorum.

Benim eşim dağcı olsaydı, herhalde dağlara gitmemesi için yalvarırdım...

Eşim beni bir tırmanıcı olarak tanıdı, sevdi ve beraber olurken de bunun benim bir parçam olduğunu biliyordu. Evlendikten sonra daha bile sık dağa gitmeye başladım.

Benim aklım böyle bir şeyi almıyor.

Bazen eşimi zor durumlarda bırakıp gittiğim de oldu. Fakat o benim dağlardaki becerime son derece güveniyor ve tabii benden hata yapmamamı bekliyor. Umarım yüzünü kara çıkartmam.

Mahruki'nin okul arkadaşı
Tunç Fındık, dağcılığa 1990 yılında başlamış, ancak doğa sporlarıyla tanışması 1985 yılına denk geliyor. Kampçılık, izcilik ve yürüyüşçülük (trekking) ile başladığı bu serüvene mağaracılık ile devam etmiş. En sonunda da dağcılıkta karar kılmış. Bilkent Üniversitesi'ne bağlı bulunan dağcılık kulübünü okuldan arkadaşı olan Nasuh Mahruki ile DOST adı altında yeniden kurmuşlar. Bu dönemde Fındık, Türkiye Dağcılık Federasyonu'nda eğitmenlik, kamp müdürlükleri yapmış ve milli sporcu olmuş. Şimdiye kadar Kazakistan, Kırgızistan, Ukrayna, Gürcistan, İran, Bulgaristan, Fransa ve İskoçya'da çıkışlar yapan Fındık'ın Türkiye'de gitmediği yer yok denilebilir. Fakat favorisi Toros - Aladağlar.

ASLI E. PERKER


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır