kapat

28.02.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Kurban Bayramı
HAŞMET BABAOĞLU(hbabaoglu@sabah.com.tr )


Tavizi boşver, aşkını ver!

Bende mi tuhaflık var, yoksa aşktan konuşma biçimlerimiz mi tuhaflaştı?

Ben mi başından beri yanlış anlamışım, yoksa "aşk çağı" gelip geçti de ondan mı?

Galiba artık aşık olunmuyor!

Önce ilişkiye karar veriliyor; ilişki kuruluyor; sonra bunun aşk ilişkisi mi; başka bir şey mi olacağına karar veriliyor...

Artık kimse kimseye vurulmuyor galiba!

Sadece hafif baş dönmesi!
Sadece şarkılar, şiirler eski teraneye yana yakıla devam ediyorlar; o da bir nevi mizansen, hatta ilişkiye hoş bir dekor. İsterseniz dekoru değiştiriyorsunuz; aşkın yerini, şefkat alıyor. Ya da daha ciddiye alıp evlilik sahnesine geçiyorsunuz!

Yoğun arzu, kalp kırıklıkları, mutluluk kıvılcımları, kuşkular, ateşli sayıklamalar, hatta kıskançlık nöbetleri yok mu günümüz insanında? Var tabii...

Ama aşktan çok kariyer dünyasında rastlanıyor bunlara...

Veya kişilik kavgalarının "mezesi" oldular!

Mine G. Kırıkkanat'la yapılan bir söyleşiyi okurken aklıma üşüştü bütün bunlar..

Diyor ki Kırıkkanat; "Sevdiğim erkeğin kulu kölesi olurum."

Vay canına!..
Birdenbire en köklü aşk anlayışının günümüzdeki temsilcilerinden biriyle karşılaştığınızı sanıyorsunuz... Şirin, Leyla, Züleyha, vd...

Ama siz baktığınızda kölelik gibi gözüken davranışlarını Züleyha'nın kendisi "kölelik" olarak adlandırır, öyle görür müydü? Hayır. O aşıktı. Sadece aşıktı...

Mecnun, Leyla'nın kulu muydu? Sorsanız, herhalde başını iki yana sallar, sonra da "aşıkın halinden maşuk anlar, siz yolunuza gidin!" derdi...

Her fırsatta Paris'te yaşadığını ve Paris'teki aşkların kalitesini (!) vurgulamayı seven modern yazarımız bu açıdan söylemiyor elbette.

Şöyle diyor çünkü Kırıkkanat: "Ben aşkta taviz vermeye inanırım. Bir erkeği seviyorsanız, ayağını da ovabilirsiniz, yemeğini de yaparsınız, ona kul köle de olabilirsiniz."

Buyrun, size modern zamanlar!
Ama anlamak gerek!

Pek sevilen, el üstünde tutulan "Kendimizle barışık olma" halini sürdürmek o kadar önemli ki modern insan için; aşka tutulduğunda bile aklından "taviz vermeli mi, vermemeli mi" diye geçiyor.

Kimse "Sen yüreğini verdin bir kere, başka şeylerin lafı mı olur?" diye sormayacak, biliyorum.

Çünkü artık kafamızda hesap kitap hiç durmuyor; hayat hep bir "muhasebe!"

Formül şu:

Kazançlar (alınan tavizler) bir yana, kayıplar (verilen tavizler) bir yana yazılıyor.

Sonuç yine de kârlıysa... Aşıksın arkadaş!

AYNA
Her birimiz kendi korkularımızın içine kapanırız; kendi fildişi kulelerimize...

E. M. CIOARAN

Turist turizmi kurtarır mı?
Mali kriz vurdu ya ülkeyi!

Sanki demokraside, eğitimde, sağlıkta, sosyal adalette de kaybetmemişiz gibi, tek çare olarak para arıyoruz.

Para nereden gelir, telaşla ona bakıyoruz.

Tabii akla yine turizm geldi.

Ve sesler çıkmaya başladı: 10 milyon turisti 12 milyona çıkartın, işte size milyar dolarlar.

Doğrudur, milyar dolarlar ülke ekonomisine yarar.

Ama medya burada bir yanlış yapıyor.

Ülke ekonomisine turizm veya başka bir iş kolu yoluyla döviz sokmak, borsaya yabancı sermaye getirmekle aynı şey değildir.

Belki şu sorunun yanıtı bizi kendimize getirir: Geçen yıl gelen 10 milyon turist, bırakın ülkeyi, turizm sektörünü kurtardı mı?

Sektörün bir kesimi sürekli konuşurken konaklama tesislerinden çıt çıkmadığı için buradaki gariplik anlaşılamadı gitti.

Almanya'da iki bira, Amerika'da bir hamburger parasına burada dayalı döşeli otel odası satıyorsanız, ülkeye gelen turist sayısına bakarak sektörün mali bakımdan da canlandığını iddia edemezsiniz.

İki garsondan birini işten çıkartıyorsanız; dört yıl öncesinin oda fiyatlarıyla beş yıldızlı otelinizi ayakta tutmaya çalışıyorsanız; lobinizdeki yıpranmış halıyı bir türlü değiştiremiyorsanız, turizm fakültelerinden mezun gençlere paspas yaptırıyorsanız, kaç milyon turist gelirse gelsin, sektörün ana ayaklarından birinde ilerlenmemiş, tersine geri gidilmiş demektir.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır